Uyandığımda her tarafamın tutulduğunu kavramam zor olmadı. Etrafıma baktım, Kuzey'in kucağında, vücudumda battaniye sarılmış şekilde yatıyordum. Mezarlıkta uyumuştuk ve Kuzey'in ateşi vardı.
Onu uyandırmamaya çalışarak kucağından kalktım ve yanına oturdum, üzerine battaniyeyi örttüm. Hayatımı şöyle bir düşünürsek; çok tuhaftı. İnsan kuzenine aşık olabilir miydi? Üvey de olsa onu hayatının tam merkezi yapabilir miydi? Ya da insan böylesine aşık olabilir miydi?
Kuzey'i dikkatlice inceledim. Gün içinde oluşan gergin yüz hatlarından eser yoktu. Çok masum uyuyordu. Elmacık kemikleri ortadaydı, vanilya kokusu her yere yayılıyordu. Kirpikleri uzun, saçları hafifce uzundu. Yanakları bazen minik bir kız çocuğu gibi al al oluyordu, bazen de yüzünü kocaman bir karanlık alıyordu.
Masum uykusundan uyandığının farkında bile değildim.
''Namusum güvende mi?''
''Ah şey, dalmışım.''
''Beni seviyorsun.''
''Aksini iddia etmedim zaten.''
Kocaman sırıttı.
''Sen de bana aşıksın.''
''Aşk değil bu.''
''Ya ne?''
''Daha fazlası.''
Benim de yüzümü kocaman bir gülümseme kapladı.
Ve birden dudaklarımda sıcaklık hissettim. Kuzey bana yaklaştı ve dudaklarını dudaklarımla buluşturdu. Battaniyeyi üşüğüm için sıkı sıkı tutmuştum, ellerimi birden çekip onu saçlarıyla oynamaya koyuldum. Bazen ensesine dokunuyordum. Kuzey ileri gideceğe benziyordu; ama ne yazık ki ben de kendime engel olamıyordum. Onun vanilya kokusunun yanında kendimi kaybediyordum adeta.
Ellerini belime koydu, beni kendine bastırdı ve alt dudağımı ısırdı. Ağızımdan kaçan hafif bir inlemeye engel olamadım. Sonra dilini ağzımın içinde gezdirdi, yine bir inleme gökyüzüyle buluştu.
Kuzey dudaklarını dudaklarımdan ayırdı, sırıtıyordu.
Alnını alnıma koydu. Sıcak tenini vücudumda hissettiğimde her yer bazen bus kesiliyor, bazen de dokunulmayacak derecede ateş alıyordu.
Ortamın romantikliğini bozan yine bendim.
''Kuzey ateşin var, hasta olacaksın.''
''Beni öptün ya, ondandır ya'' diyerek kahkaha patlattı.
Onu ilk defa böylesine gülerken görmüştüm, çok güzel gülüyordu.
Gülüşünü sevdiğim adam.
Kuzey'i içimden yeme isteği gelse de hasta olacağı düşüncesi kafamı tırmalıyordu. Onu hemen eve götürmeliyim.
''Kuzey şakanın sırası değil. Sonra istersen tekrar öperim, ama eve gidelim hasta olacaksın.''
Aman Allah'ım! Ne demiştim ben öyle? Bir daha öpmek mi! Bu cümleyi kurarken ben de kaç kez öksürmüştüm zaten.
''Sen asıl kendine bak, sen hasta olunca atlatamıyormuşsun.''
''Evet ya, gidelim.''
''Başbelası.'' dedi yine kahkaha atarak.
Battaniyeleri Kuzeyin eline tutuşturdum, annemin mezarının ucunda uyumamıza rağmen kalkıp diğer uca oturdum.
''Meleğim, bak sözümde duruyorum, her gün buradayım. Çok özledim anne. Seni,evimizi,yaptığın yemekleri. Belki çoğunu hatırlamıyor olabilirim ama özledim. Ben bu hayatı sevmedim. Sensiz hayatı sevmedim ben anne. Seni seviyorum anne, her şeyden çok.''
Yine gözyaşlarıma engel olamadım ve delicesine ağladım. Kuzey yanıma geldi, bana sarıldı.
''Sarılmak rahatlatır.''
Boynumu, onun boyun girintisine koydum ve kendimi huzurun kollarına bıraktım.
Bir süre sonra ellerimiz birleşti, sarılmamız durdu. Mezarın yanına Kuzey de yaklaştı.
''Şey, o bana emanet. Ben onu gözümden bile sakınıyorum. O benim meleğim. O benim masum dünyam. O sizi her gün ziyaret edecek, söz veriyorum. Böylesine bir güzelliği doğurduğunuz için size minnettarım.''
Kuzey beni yine derinden etkilemeyi başarmıştı. Onu çok seviyordum; hiç olmadığım kadar.
Belki de, Kuzey benim solumdu,sonumdu,soluğumdu, sevdiğimdi. Ve en büyük aşkımdı. O huzurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ÖTESİNDE
Lãng mạnKaranlığın ötesindeki, karanlık insanlar. Karanlığın içinde kaybolmuş, hapsolmuş, tükenmiş, her şeyi elde edebilecek karanlık bir oğlan; ve masum, hayatındaki herkesi kaybetmiş, sevgi yokluğu çeken bir kız. Ve karanlık hayatları...