Miranda, Mısır piramitlerinde çizilmiş olan figürler gibi bir elinin avuç içi havaya bakacak şekilde sola diğer elini aşağıya bakacak şekilde sağa açarak tüm dişlerini gösterircesine kocaman gülümsüyordu.
Louisa nişan hazırlıklarının nasıl gittiğini kızına söylemek için odadan içeri girdiğinde, kendini terzinin ellerine bırakmış olan kızının anormal vücut hareketiyle aptal gibi gülümseyen yüzüne baktı.
“Ne yapıyorsun Miranda?” diye sordu. Genç kız gözlerini devirip nefesini bıraktığı anda belinden girecek olan kocaman iğneyi düşündü. Neredeyse hiç nefes almıyordu. Kıpırdamadan konuşmaya başladı.
“Madam Beatrice gerçekten çok yetenekli annecim, elbiseyi üzerime diktiği için bende heykel gibi durayım dedim.”
Louisa boğazını temizleyip tüm sosyeteyi giydirmiş olan ünlü terziye baktı. “Leydimin hatlağ çok güzel, elbise beline otuğsun diye dağlaştığdım. Beğenmediğseniz açayım…” diyen koca kahverengi gözlü kadın bir Louisaya bir de Mirandaya bakıyordu. Miranda yüzündeki o aptal gülümsemesiyle “Yok önemli değil. Bittiğinde çok güzel olacağına eminim. Tabi sonra üzerimden nasıl çıkacak hiç bilmiyorum. Belki kazırsınız annecim he?” derken kadının taklidini yaparak gözlerini kocaman açtı.
Göz devirme sırası Leydi Louisadaydı. Madam Beatrice’e dönerek “Elbiseyi biraz bollaştırın lütfen.” Kızına döndü “Miranda sende lütfen şu gülümsemeyi suratından sil. Dük cenapları seni böyle gördüğünde eminim nişanı ertelemek için güçlü bir sebep bulacaktır.” Dedi.
Miranda dudaklarını O biçimde açarak “Oh! Leydim buna engel olun. Müstakbel kocamla evlenmek için sabırsızlanıyorum!” dedi büyük bir ciddiyetle. Louisa kızının bunu numaradan söylediğini biliyordu ama Madam Beatrice farklı şekilde anlayarak kıpkırmızı kesildi.
İkisi de tam o sırada kadının ifadesini izlerken odanın içindeki hava ısınmaya başladı. Miranda sebebini bilmiyordu ama ensesindeki tüyler bir kedi gibi kabarmış, az sonra bir şey olacakmış gibi endişeleniyordu. Madam Beatrice’e bakmayı kestiği saniye içerisinde kapıya yaslanmış olan uzun boylu adamı ve kız kardeşi Marissa’yı gördü. Nefesini bu sefer gerçekten tuttu. İçine doğan huzursuz hissin sebebi yine bu adamdı.
Jason yüzündeki sert ifadeyi koruyarak küçük leydisinden gözlerini ayırmıyordu. Marissa “Anne,”deyince Louisa arkasını dönüp kapıya baktı. Dükü gördüğünde eli ayağına dolaşmış gibi eteklerini uçururcasına kapıya gitti.
“Oh sevgili Jason” dedi artık kızıyla evlenecek olan Dük değil de damadı gibi gördüğü için resmiyeti yavaşça azaltıyordu. Jasonda bundan şikayetçi değildi. “Geleceğinizi bilmiyordum. Kızım da…” Söylemedi diyecekti ki arkadan Miranda cümleyi tamamladı. “Bende geleceğini bilmiyordum anne. Dük hazretlerinin zamanlama konusunda kesinlikle bir sorunu olmalı. Her uygunsuz dakika da karşımda görüyorum.”
Leydi Louisa başta olmak üzere bir kişi hariç tüm herkes put gibi dondu. Mira belindeki tehlikeye dikkat ederek çıktığı platformdan aşağı indi. Jason da bu hareketi bir davet olarak kabul etti. Kapıdan içeri girerek “Bizi yalnız bırakır mısınız?” diye düz bir ricada bulundu. Sesinde ne öfke vardı ne de alay.
Madam Beatrice elindeki işi kenara bıraktı. Louisa eteklerini kaldırıp kapının kulpunu tuttu ve diğer yandan Marissa’yı dışarı itekledi. Kapı kapanıp yalnız kaldıklarında Miranda kollarını göğüs hizasında bağladı. Yaptığı hareketten habersizdi. Jason ise bunun çok iyi farkındaydı. Görmezden gelerek yavaşça attığı adımlarını genç leydisinin önünde sonlandırdı.
“Uygunsuz zamanlamalarım hayatımda hep büyük şansların doğmasına neden olmuştur.”
Jason’ın buz bakışları gücünün en kuvvetli olduğu seviyedeydi. Fakat dudaklarından çıkan sesin etkisi omuzları açık olan Mirandayı yalayıp geçti.
“Benim içinde hep sorun doğurmuştur. Bu yüzden şimdi rica ederek gitmenizi temenni edeceğim.” Parmağıyla kapıyı işaret etti.
Jason ise bu harekete karşı cevapsız kalarak kendi halinde takıldı. Genç kızın etrafında ağır hareketle döndü. Gözleri adeta üzerindeki elbiseyi ölçüp tartıyordu.
“Bu karakteri bilemedim. Baloda kim olarak karşıma çıkacaksınız leydim?” diye sordu Jason. Miranda alayla gülümsedi.
“Bilmemeniz normal. Bilinen bir karakter değil çünkü lordum. Benim kendi çizimimle oluşturduğum bir elbise. Ama bir ismi var.” Miranın gözleri parlıyordu. Jason tam önünde durdu. Başını yana yatırdı. Elbiseyi içine çekercesine ağır ağır inceledi. Bu bakışların altında kalmak hiç eğlenceli değildi. Mirandaya ne oluyordu? Huzursuzluğu son raddeye doğru çıkarken göz önündeki teni yanıyordu. Jason o buz gözleriyle onu ateşe mi veriyordu? Deliriyor olmalıydı. İnsanlar genelde dudaklarıyla ve elleriyle… ‘Ah Tanrım ne saçmalıyorum? İçim neden tutuştu? ’
“Adını öğrenmek için sabırsızlanıyorum, leydim.”
Miranda kocaman gülümsemesiyle bakarak “Metres Isabel!” dedi. Jason, yanakları öfkeli dalgalanmalarla beraber kızın koluna sertçe yapışarak gözlerinin içine baktı.
“Beni kışkırtmak mı istiyorsun?”
Jason’ın sıkı tutuşuna rağmen sesi çıkmayan Mira gözlerindeki parıltıyla konuşmaya başladı.
“Beni kıskanmıyorsun. Hem duruma bakılırsa kimsenin metresi olamayacağım. Bırak da böylelikle sahte bir metres olayım.” Straplez, göğüs kısmı parıltılı taşlar süslü, simsiyah elbisesinin neredeyse tamamını açıkta bıraktığı göğsünü kapatma çabasına girmeden geri doğru gerildi.
Jason uyguladığı kuvveti daha fazla arttırarak öfkeyle tısladı.
“Sen fahişe değil, benim karım olacaksın. Erkenden nişan istemenin sebebi buydu demek ki ama üzgünüm güzel leydim, senin bu elbise ile çıkıp Isabel olarak dolaşmana asla müsaade etmem.”
“Senden izin almıyorum Dük”
“Bende izin vermiyorum. Böyle olacak diyorum. Küçük oyununu benim ve kendi çevrenin etrafında hoş görebilirim ama tüm cemiyetin önünde asla müsaade edemem.” Buz gözleri göğüslerinin üzerinde dolaştı. “Kendi nişanında sana bakan her erkeğin kafasını kopartmamdan hoşlanmayabilirsin”
Miranda sesine bir tutam arzu kattı ama tüm hepsi koca bir roldü.
“Sen benden hoşlanıyor musun? Beni kıskanıyor musun?”
“Hayır!” dedi hiç düşünmeden Jason.
Miranda ve Jason göz göze geldiler. Miranda çok sevgili müstakbel kocasını baştan çıkartmak istiyordu. Aşık olmayacağını söylediğinden beri kendisini hep öfkeli bulmuştu.Jasonla ne zaman buluşsa akşamında kötü kötü rüyalar görüyordu. En ilginç tarafı da Jason’ı sürekli kışkırtmak istemesiydi. Niye bilmiyor, sürekli kızdırmak istiyordu. Son konuşmalarında ne kadar iyilerdi. Anlaşarak ayrılmışlardı. Her defasında Miranda yenileniyormuş gibi adamın karşısına hep ilk günkü öfke ateşiyle çıkıyordu.
“Nişan günü bu elbiseyi giymeyeceksin. Bu sana ilk ve son uyarımdır Miranda!” diyerek tüm tabuları yıktı. Bakışlarında biraz tiksinme gizliydi. Vücudunu erkeklere teşhir eden kadınlardan nefret ediyordu. Bunu daha bekaretinden habersiz masumane müstakbel karısı yapınca ister istemez suratını buruşturdu.
“Bana öyle bakma Dük!” dedi. Jason onu olduğu yerde bıraktı. Hışımla arkasını dönüp gitmek üzere bir adım attığı sırada “Öyle gidemezsin!” diye bağırarak koluna yapışan ama yine eteğine basıp göğüsler fora diyen Miranda, beline batan iğneyle kendini öne atması sonucu Jason kalakaldı. Elbise aşağı kaydı. Fakat belinden o kadar sıktırılmış ve iğneyle tutturulmuştu ki sadece iki küçük portakal görünümündeki göğüsler ortada görünüyordu. Miranda adamın beline sarıldı. Hareket ettikçe iğne sürekli batıyordu. Gözlerinden neredeyse yaş gelecekti.
“Ah Tanrım..” dedi inleyerek. Jason yarı çıplak kızın kendine yapışmasıyla geri çekilmek istedi ama Miranda’nın acı çığlığıyla olduğu yerde kaldı.
“Ne yapıyorsun ya?”
Jason “Bu da nesi?” dedi kollarını iki yana açarak Miranda’nın çıplak sırtına baktı. İstemsiz bir adım daha attı. “Kıpırdama!” diye bağırdı Miranda acı dolu.
“Üzerime mi atladın?”
“Hayır seni aptal!” dedi Miranda dudaklarını ısırıyordu. Göğüslerinin adamın göğsüne değmesine mi, geri çekildiği zaman adamın görecek olmasına mı yoksa şu lanet olası iğnenin beline batıyor oluşuna mı öfkeliydi bilmiyordu.
“Geri çekilmeyi düşünüyor musun?”
“Hayır…” dedi. Jason anlamadığı için kendi geri çekilmek istedi ama Miranda belini cimcikledi. “Sana kıpırdama dedim!”
“Neden?” Jason başını yana eğdiği sırada elbisenin önden bele kadar sıyrıldığını gördü.
“Ah!”
“Bir dakika..” dedi Jason. Kızı omuzlarından tutmak için başını geri aldı. Ama Miranda annesine sarılan maymun gibi ona yapışmıştı. “Sen çıplak mısın?”
“Ah! Ah.. Kıpırdama.. Ah…”
Jason onu kızdırmak istedi. İğneden habersiz tek sebebinin utanmak olduğunu düşündü. Bu yüzden sürekli kıpırdıyor, kızı ileri çekmek istiyordu.
“Ah! Ah hayır.. Yapma.. Ah…Jason.. Ahh…”
Miranda’nın inlemeleri o kadar yüksek seviyeye çıkmıştı ki dışarıdan sesleri duyan Louisa ve Marissa birden içeri girdiklerinde “Ah Jason lütfen yapma, kıpırdama iğne batıyor ahh canım yanıyor…” sözcükleriyle beraber Jason ile Mirandayı birbirine sarılmış halde buldular. Daha da fenası Miranda beline kadar çıplaktı. Saçları dağılan Miranda ve iğneyi duyan Jason şaşkınlıkla kapıya baktı.
Louisa’nın gözleri kocaman açılmış, Marissa ise elini ağzına örtmüş kıs kıs gülüyordu. Louisa iğne batmasını farklı anlayarak gözleri Dük’ün pantolonuna inip geri çıktı. Aynı zamanda Marissa’nın gözlerini kapattı. Geri geri giderken “Af edersiniz Lordum, Miranda’nın inlemesini… Şey.. Seslerini.. Yani…Sizi… Her neyse biz hazırlıklara devam etsek iyi olur. Gel Marissa!” dedi ve kapıyı kapattı.
Jason başını çevirdi. Miranda kocaman gözlerle adama döndü. Çok geçmeden gözlerini kısarak sağ elini yumruklaştırıp Dük’ün göğsüne vurdu.
“Ah lanet olasıca, bizi yanlış anladılar. Sana kıpırdama dedim, şimdi nasıl yüzlerine bakacağım?” dedi öfkeyle. Sesinin tonunu fark edilir derece de düşürdü.
Jason yumruğunu engelledi.
“Bana kızacağına neden sülük gibi yapıştığını açıkla! İğne de ne?”
Miranda öfkeyle soludu. Göğsünü kapatmaya çalışmak zaten zordu bir de başını geri atıp adamın gözlerine bakması boynunu ağrıtıyordu.
“Madam Beatrice elbiseyi tutturmak için belimden iğneledi. Elbisenin son görünümünü ayarlıyordu. Sen eğer odadan kovmasaydın şu an bu durumda olmayacaktık.”
Jason gıcıklığına geriye adım atınca Miranda yine çığlığı bastı. “Dursana be adam! Ah belim…” Miranda iki arada kaldı. Elbiseyi yukarı çekmek için hamle yapsa beli ciddi yara alacaktı. İğneyi çıkartmak istese tüm serveti gözler önüne serilecekti hem de bu dük bozuntusuna sergileyecekti. Ne yapacağından kararsız olarak beklerken Jason minik oyununu kesti.
“İğne tam olarak nerende?” diye sordu yumuşakça.
“Sağ belimin boşluğunda sanırım. Oradan batıyor.” Jason kızı kendisine isteyerek bastırdı. Başını onun sağına kendi soluna doğru eğdi. Omuzunun üzerinden aşağı baktı. Siyah elbiseyi tutup belinden çekti. Fazla boşluk olmadığı için elini üzerinden çekmesi çok zordu.
“Bana arkanı dönmen gerekiyor.” Miranda biraz durdu.
“Göğüslerime bakarsın.”
“Neden bu kadar endişeleniyorsun ki çok az bir zaman sonra hepsini göreceğim.” Sesinde alay tınıları saklıydı.
Miranda kızardı. Yüzünü adamın göğsüne yasladığı için kızarıklığı görünmüyordu ama yanaklarına alev basmıştı. Kaşlarını çattı.
“Bunu konuşmak zorunda mıyız?”
“Seninle bir anlaşma yapalım.”
“Of…” dedi Miranda. “Hep bir anlaşma yapıyoruz.”
“Sen bilirsin. Elbet sonunda anlaşmaya uyacaksın. Bütün gün seninle böyle kalacağımı mı sandın yoksa? Üzgünüm leydim ayaklarım sizin bana sarılma isteğiniz kadar güçlü değil.”
Miranda burnundan soludu. Başını salladı. “Tamam ama gözlerini kapat. Elinle!” dedi. Başını geri çekti. Jason’ın alayla kıvrılan dudaklarının kıpırtısını gördü. Gözlerini iki eliyle kapadı. Miranda göğüslerini hızla kapayarak yavaşça arkasını döndü. Elbise tamamen kaydığı için iğne küçük bir harekette tenine batıyordu.
“Tamam açabilirsin.”
Jason ellerini gözünün önünden çekti. Bembeyaz, pürüzsüz sırta bakarken ciddileşti. Bakışları her bir santimde dolaştı. Miranda ondan bir tepki göremeyince omuzunun üzerinden baktı.
“Ne bekliyorsun?”
Jason bu komutla kendine geldi. Ne yapması gerektiğini hatırladı ve işe koyuldu. İlk olarak elbisenin arka iplerini çözerek bolluk bıraktı. Sonra belden kısmını genişletmek için biraz çekti ama elbise bel kısmından gerçekten dardı. Miranda acıyla ciyaklayınca elleri titredi.
“Bağırmasan olmaz mı? Canını acıtmak istemiyorum.”
“Biraz nazik olabilirsen bağırmam. Sanırım iğne artık vücuduma giriş yaptı. Acısı arttı.” Ses tonundaki acınası tını Jason’ında psikolojik olarak etkilenmesine neden oldu. Sıkıntıyla içini çekti. İşini daha yumuşak hareketlerle sürdürmeye başladı.
“Elbisen çok sıkı. Lanet olasıca kadın bunu bir daha çıkartmaman için mi dikti?” diye homurdandı.
“İnanın bana bilmiyorum Lordum.” Dedi Miranda aksi aksi.
Jason elbiseyi genişletemeyince son çare olarak aklına geleni yaptı. Koca elini genç kızın sırtına dayadı.
“İğneyi çıkartabilmek için tek çarem kalıyor.”
“Neymiş o?” diye sordu merakla Miranda. Yine ensesindeki tüyler kabardı. Aklından neler geçiyordu? Ne yapacaktı? Son çare neydi?
Jason elinin avucunu sırtına bastırdı. Korkutan bir ağırlıkla aşağı doğru iniyordu. Bu sırada tüm tüyleri diken diken olan Miranda ise donup kalmıştı. Adam resmen onu okşuyordu. Jasonın büyük ve dolgun elleri vardı. Şimdi o eller tenine değiyordu.
Adam yavaşça beline indiği sırada Miranda nefesini tuttu. Karnındaki hoş kıpırtı bacaklarının arasına hücum ediyordu. Kızın küçük titremeleri Jason’ın gözünden kaçmadı. Vücudu küçük bir kuşun titremesi gibi sevimli ve bir o kadar ateşliydi. Bunu görmezden gelmesi çok zordu. Kendinde de kıpırtılar hissettiği an da gerçeklikle irkildi. İşini çabuk bitirmek istedi. Hızla elini hareket ettirdi. İğneyi tutup çekti ama bu büyük bir krize neden oldu. Elbise sanki tüm hatlarıyla iğneye bağlıymış gibi siyah kumaş aşağı indi.
Miranda külotu hariç tamamen çıplak kaldığı için şaşkınlık dolu çığlığını koyverirken Jason elindeki büyük iğneyle kalakaldı.
“Sen ne yaptın? Elbisemi yırttın!” diye bağırdı Miranda. Göğüslerini kapatırken kalçasını da kapatmak için deli gibi etrafına bakıyordu.
“Elbiseni yırtmadım. İğneyi çıkarttım.”
“Sana iğneyi çıkart diyen oldu mu? İnanamıyorum, çıplak kaldım!” dedi dehşet içerisinde. Yere eğilip siyah kumaşı aldı. Önünü kapattı ama elbise iki parça olduğu için poposunu örtmüyordu. Adama döndü.
“Bu elbise de sorun olduğunu belli. Yırtıldığına göre başka bir elbise giymek zorundasın.” Dedi Jason. Elindeki iğneyi uzattı. “Al sorunlu iğneni.”
Miranda ona o kadar çok öfkeliydi ki dudakları incecik çizgi halini aldı.
“Pis sapık! Popomu görmek için elbisemi yırttın. Ama bununla baloya geleceğim!” dedi.
“O gün görüşeceğiz Leydim.” Dedi soğuk bakışlarını keskinleştirdi ve Mirandanın almadığı iğneyi bir köşeye fırlatarak çıktığı kapıyı sertçe kapattı.
Miranda sakinleşmesini beklediği nefesinin hızıyla ayakta kalırken odasının kapısı açıldı. Leydi Louisa odaya girdi. Bakışları ilk şaşkın sonra inceler cinstendi.
“Miranda!” dedi imayla. “Ne oldu burada?”
Miranda öfkeyle elbiseyi göğsüne bastırdı. “Hiçbir şey!” Arkasını döndü. Üstünü giymek üzere paravana ilerlerken annesinin emriyle kalakaldı.
“Dur orada!”
Miranda omuzunun üzerinden sabrı azalarak baktı. “Ne var anne?”
“Bu kan ne?”
Miranda beline baktı. İç çamaşırına biraz kan bulaşmıştı.
Louisa kocaman açılan ağzını zor kapadı. Dehşet içerisinde kızına yaklaştı. “Miranda yoksa? Ah Tanrım sen bizi affet. Daha evlenmeden kendini Düke mi verdin? Hem de evlenmek istemediğin adamla?”
“Anne ne saçmalıyorsun sen?”
“Anneye saçmalıyorsun deme! Bu kan ne o zaman? Hem çırılçıplak bir şekilde.”
Miranda oflayarak elbiseyi yere attı. Çıplaklığından utanmak son düşüncesiydi. Sağ belini gösterdi. “Senin o getirdiğin Madam Beatrice elbiseyi vücuduma dikti derken doğruyu söylüyordum. Bak! İğne tenime nasıl zarar verdi!”
Louisa işaret ettiği yere baktı. İğne çok kere battığı için sicim gibi süzülen kan aşağı akıyordu.
“Aman Tanrım! Hem doktoru çağırmalıyız. Neden daha önce söylemedin? Peki neden çıplaksın?”
“Dük iğneyi çıkarttı ama elbise tamamen çözüldüğü için aşağı indi. Sen git doktoru çağır anne,” dedi ve paravanın arkasına girdi. İlk olarak Jason sonra annesi! Bu insanlar neden sürekli sinirlerini bozuyordu. Annesini bekaretini o adama verdiğini nasıl düşünürdü? Dük ise ayrıydı. Ama Miranda inatçı keçinin tekiydi. Bu elbise ile nişana gidecekti. İşte o kadardı!