Miranda, Jason ile tanıştığından beri geleceğinde olmasını istediği ve okuduğu kitaplardan gördüğü gibi büyük bir aşkın pençesinde mutlulukla yaşayacağını düşündüğü o romantik an burada, ilk ve tek an olarak onları içine çekiyordu.
Boynunda gezinen dudakların ılık sıcaklığı damarlarına kadar ulaştı. Aldığı yeni hislerin, hazzın zevkiyle dişlerini dudaklarına geçirdi. Başı arkaya doğru kayarken Jason’ın onu hiç dudağından öpmediğini düşünüyordu. O dolgun dudakların hiç tadına bakmamıştı. Rüyalarında çok kere erkeklerle öpüşmüştü - tabi okuduğu bayan karakterlerin yerine kendisini koyup etkilenerek - ve gerçek dünyada sadece Amerikadaki teyzesinin çifliğindeki iki hizmetlinin birbirlerine kur yaptıklarını gizlenerek görmüştü ama bunların hepsi dışarıdaydı. Hiçbir zaman bir erkeğin dokunuşlarına müsaade etmemişti. Ta ki bugüne kadar…
Jason’a neden izin verdiğini unuttuğu o dakikalar içerisinde eteğinin çoktan kalçalarına kadar çıktığını ve elbisesinin göğüs kısmından bollaştığını fark ederek hemen rüyalar aleminden çıktı. Ah şu aşk romanları neden sürekli olarak gerçeğe yansıyordu? Tam da şu anda korsan Brandon onu kucaklamışken…
Miranda intikamının ürünü olarak az sonra masumiyetini kaybederek etkilediğini görmek istemiyorsa hemen toparlanması gerektiğini aklına getirdi. Hemen başını salladı. Kuruyan ağzını ıslatıp aşağı baktı. Jason bacaklarını nazik dokunuşlarla okşayarak yukarı çıkıyor, diğer yandan onun kucağından düşmemesi için sıkıca kucaklıyordu.
İlk olarak bacaklarında duran elini tutup itti. Sonra göğüslerini kapatmak için büstiyerini sıkıca tuttu ve yukarı çekti. Jason onun aniden değişen ruh haline bakmak üzere geri çekildi.
“Miranda,” dedi boğuk bir sesle. Arzusunun yarım kalmasıyla darbe almaya müsait bir yüz ifadesiyle bakıyordu. “Bir sorun mu var?”
“Hayır,” dedi Miranda üstünü başını düzeltip saçlarını gelişi güzel omuzunun arkasından atarak yana kaymak için döndü. Jason onu engelledi. Yüzüne uzanıp başını yumuşakça çevirdi.
“O zaman neden…?”
“Neden mi?” diye bağırdı. “Sence şu durumda olmamız uygun mu?” Miranda aniden patlayınca Jason hafif irkilerek geriledi. Kaşlarını çattı. Az önce tutkudan ikisi de yanarken şimdi hiçbir şey olmamış gibi ona saldırıyordu.
“Bana karşılık verdin?” diyerek kendini korumaya aldı Jason. Hala bir eli kızın belinde duruyor ve düşmesini engelliyordu.
“Sana karşılık verdiysem o an içindi. Ama bu kadarı yeter!”
“Biliyor musun?” diye sordu Jason az önce yaşadıkları önlenemez tutkuyu kenara bırakarak. Mirandaya yardım etti. Düşmeden karşı koltuğa oturttuktan sonra arkasına yaslanıp sinirle kollarını önünde bağladı. “Sen hayatımda gördüğüm en dengesiz kızsın!” Seni çatallaşıyordu. Bunun yanında yarım kalan işinin ve bu kadar ileri gittikleri için onu rahatsız eden kasıkları sebebiyle çığırından çıkıyordu.
Miranda “Sende hayatımda gördüğüm en.. her neyse, bana karşı koyamadığını öğrenmiş olduk” diyerek burnunu havaya dikti.
Jason bu yorumla daha çok dehşete düştü. Miranda’nın onu böylesine oyuna getirdiğini düşünememişti. Bir anda gelen şehvetinin esiri olarak onun davetini kabul etmişti. Ama şimdi pişman oldu. Bu küçük leydisinin kurduğu ateşli oyunda kendisi de bir rol kaptığını kanıtlamıştı. Ne var ki inkarının karşılığında Miranda’nında yandığını biliyordu. Hem de ateşin en yakıcı haliyle oradaydı. Kollarının arasında…
Jason bu seferki savaşta mağlup olduğunu biliyordu. Öcünü almak için gününü bekleyecekti ve o zaman gerçekten Miranda bu yaptıklarına pişman olacaktı. Jason hayatı boyunca hep düşünerek hareket eden birisi olmuştu. Sadece Miranda için gösterdiği iltimasların artık bir son kullanma tarihi olacaktı. Ödediği kadar ödetecekti.
Koltuğunda otururken ifadesizliğe gömüldü. Ne hissettiğini genç kızın anlamasına müsaade etmeyerek üstünü başını düzelttikten sonra ondan uzaklaşarak pencereden dışarı baktı. Eğer Leydi Miranda böyle ufak oyunlarla kendisini kandırmaya devam edecekse gardını tamamen elinde tutması gerekiyordu.
Menfield Malikanesinin sınırlarından içeri giren araba evin büyük kapısına gelince yavaşça durdu. Miranda son olaylardan sonra onunla bir daha konuşmadı. Dük de pek istekli durmuyordu. Uşak Dük’ün izin vermesiyle kapıyı açtı. Miranda’nın inmesini bekliyordu. Başını çevirmeden sadece gözlerini çevirdi.
“İnmeyi düşünmüyor musunuz Leydim?”
Miranda birkaç saniye boş boş kapıya baktı. Dakikalardır aklında başka şeyler vardı. Bunları düşünürken ne zaman eve geldiklerini bilmiyordu. Şaşkınlığı aptallık ile örtüldüğü sırada hemen başını sallayarak toparlandı.
“Tabi iniyorum!” dedi aksi bir şekilde. Jason ona yardım etmek adına hiçbir girişimde bulunmadı. Sanki birini bekliyormuş gibi sakince oturuyordu.
Miranda öfkeyle ayağa kalktı. Jason’ın onu görmezden gelmesine her zaman sinir oluyordu. Yardım istemeden kendi işini kendi yapacaktı. Ama beklediği durumdan daha farklı bir engel ortaya çıktı. Geçici olarak tutturdukları etek onun ayağa kalkmasıyla tekrar ayaklarının dibine indi. Kalçalarında serinlik hissedince iç çekerek arkasına baktı.
“Tanrım!” diye inledi. Jason ne olduğunu hiç merak etmiyordu. Arabanın içinde ne olmuş olabilirdi ki? Alt tarafı…
Merakı koskoca dükün iradesini kırarak başını çevirmesine neden oldu. Jason onun nereye baktığını anlamak için hafifçe geri çekildi. Miranda önüne dönünce gözgöze geldiler.
“Ben böyle çıkamam. Eteğim aşağı indi.”
Jason tamamen dönüp yerdeki kumaş parçasını aldı. Artık hiçbir şekilde kurtarılışı yoktu. Eve girene kadar etrafına dolamak için fazlasıyla kısaydı. Gözleri Mirandanın çaresiz bakan ifadesine kaydı. Sonra dönüp uşağına emretti.
“Bana örtü getirin!” Miranda tekrar oturdu. Bu sefer bacaklarına serin serin döşemeler değince ürperdi.
Kapıdaki uşaklar hemen koşturarak eve girdiler. Miranda koltuğunda adeta sindi. Düke layıkıyla bir tavır yapacaktı ama her zamanki gibi etek konusunda bahtsızlığı onu bu durumdan kurtarmaya yetti. Dük ona bakınca dudaklarını aşağı sarkıttı. Düşman düşman bakıyordu.
Dük’ün alaycılıkla söylediği sözler Mirandayı sinirlendirdi. “Yine benim şefkatli ellerime kaldınız Leydim.”
Başını çevirdi. “Talihsiz durumumun sizi eğlendirdiğini görmek ne kadar üzücü.”
“Benim için üzülemeyin Leydim, bu gece bizim eğlencemiz ne de olsa.”
Miranda Dükün rahat tavırları karşısında kılıcını çekti. Damarına basacak sözleri sarf ederken sesi en az dük kadar alaycı çıkıyordu.
“Doğru. Bizim nişan gecemiz. Ah siz zaten kutlamanızı yaptınız, öyle değil mi? Dudaklarınızın tenimdeki…”
“Getirdim Ekselansları,” diyerek battaniyeyi uzatan uşak Miranda’nın konuşmasını yarıda kesti. Aksi halde Dük’ün öfkeyle aldığı solukları duyulacak hararete ulaşacaktı.
Jason battaniyeyi alarak hızla arabadan indi. İçeri doğru “dışarı çık!” diye emretti. Miranda yarım kalan sözleri için hiddetle ayağa kalktı ama bu başını vurmasına neden oldu. Öfkeli olduğu her vakitte neden aptalca hareketlerde bulunduğunu bilmiyordu. Yine Düke rezil olduğunu düşünüyordu. Başını tutarak kapıya geldi. Ön kısmındaki iğneler hala büstiyeri tuttuğu için kapalıydı.
Jason battaniyeyi açtı. Mirandanın beline sardı. Sonra genç kızın hiç beklemediği bir şeyi yaparak kucağına aldı. Miranda ne olduğunu anlayamadan dük hızlı adımlarla içeri girmişti.
“Kendim yürüyebilirdim.”
“Evet, yeni doğan bir tay kadar yürüme becerin olurdu.” Miranda havada sallanan kollarının önünde durması için kontrolünü sağlayamayınca dükün ceketini sıkıca kavradı. Bu hareket Dükün ilgisini çekti. Gözleri birbirine kenetlendi.
“Odan nerede?” diye sordu alçak sesle.
“Merdivenleri çıkın, birinci kat sağ daki ilk oda.”
Dük ona başka bir şey sormadı ama şaşıran uşakların hayret dolu kıkırdamaları arkalarından geliyordu. Miranda gözlerini ondan ayırmadan izliyordu. Neden dükün kollarındayken kendini küçük bir çocuk gibi hissettiğini anlamaya çalışıyordu. İçindeki öfkeli kız sudan çekilen ağ gibi üzerine serilip geri topalanıyordu.
“Bir daha elbiselerine ve eteklerine dikkat edip giyeceğini tahmin ediyorum. Bu durumdan en az benim kadar hoşnut olmadığın açık, küçük leydim.”
Yorum üzerine düşüncelerinden sıyrılan Miranda onun dudaklarına odaklandı.
“Beni kucaklayacaksanız her zaman bir sorun çıkartabilirim.”
Dük onun yine dengesiz ruh haline şaşırarak baktı.
“Az önceki kanlı Isabel nereye gitti?”
“Isabel de kim?”
Dük merdivenlerden çıkarken ağır adımlar atıyordu. “Kıyafetinle Metres Isabel olduğunu söylemiştin.” Gözlerini Miranda’nın üzerinde gezdirdi. Dudaklarında çok hafif bir gülümseme oluştu. “Duruma bakılırsa Metreslik görevini layıkıyla yerine getirmişsin.”
“Bu da ne demek?”
“Elbisende geriye kalan yırtık kumaşlar…”
Miranda sinirle kollarında zıpladı. Balık gibi kıvranıp duruyordu. Jason onu sıkı tutuyor olmasa çoktan merdivenlerden yuvarlanıyor olurlardı.
“Kıpırdanmayı kes!” Jason onu engelleyemediği için düşürmesine çok az bir vakit kalıyordu. “İkimizin de merdivende yuvarlanmasını mı istiyorsun?”
“Fena fikir değil,” diye tısladı Miranda. “İndir beni!”
“Odana kadar sana refakat etmem gerektiğini unutuyorsun sanırım. Yoksa o güzel bacaklarını başkalarının görmesini mi istersin?”
“Burada kimse olmaz. Bırak beni”
“Odan şurası değil mi?”
Jason merdivenden koridora adım attı. Sağdaki ilk odaya girerek ayağıyla arkasından kapadı. Miranda ona nefretle gözlerini kısarak bakıyordu. Jason onu yere bırakmak yerine yatağa ilerledi. Odada yanan tek bir mum vardı. Onun loş ışığı altında yatağa yavaşça yatırdı. Miranda hala kollarındaydı. Gözlerinin içine bakarken yine o ateşli kadını görüyordu. Maskeyi ne zaman çıkarttığını bilmiyordu ama göz makyajının kışkırtıcı vahşiliğini görebiliyordu.
Jason ondaki çekime neden karşı koyamadığını anlamak için yüzünü yavaşça eğdi. Miranda onun bakışlarındaki ışığı gördüğü için içten içe tedirgin oldu. Normal bakmıyordu daha çok öpecek gibi duruyordu. Jason eğildikçe Miranda onun omuzunda duran elini geri çekti. Öfkeyle soluyan ciğerleri bu sefer farklı bir amaç için görevini icra ediyordu. Jason yaklaştıkça Miranda’nın kırmızı dudakları ileri uzanıyordu, derken Jason ani bir hamleyle kulağına eğildi. Miranda onun sıcak nefesini tam kulağının dibinde hissetti. Gözlerini yumdu.
“Görüyorum,” dedi Jason. Kısık çıkan karizmatik sesi Miranda’nın tüm vücudunu gözle görülür bir şekilde titretti. “Şimdi cazibenin kimde olduğu anlaşıldı. Beni dişiliğin ile tuzağına düşüremeyeceksin küçük düşesim!”
Miranda’nın küçük hazzıyla kapattığı gözleri sözlerin yakıcılığıyla kocaman açıldı. Tuzağa düşüreceğini düşündüğü adam onu tek bir hamlede tuş ederek galip olmuştu.
Jason kollarını geri çekerken yüzünde zafer dolu memnun bir ifade vardı. Miranda’nın küçük oyunu elinde kocaman bir karpuz gibi patlamıştı. Bu yenilgiyle yatakta doğruldu.
“Sen canavarın tekisin!” diye bağırdı.
“Neden? Küçük oyununda kazananın kim olduğunu değiştirdiğim için mi?” diye sordu Dük ceketini silkerek.
“Nereden anladın?”
Jason bu sefer bir kaşını kaldırdı.
“Doğruydu yani?”
Miranda yaptığı hatayı anlayarak iç çekti. Jason onun ağzını arıyordu ve kendisi de çok çabuk oltaya gelmişti.
“Beni mi deniyorsun?” diye hayretle sordu.
Jason ona göz kırptı.
“Karşında kendi yaşında bir çocuk olmadığını bilmelisin. Neyse ki şartlar benim açımdan gelişti. Eteğin için çok üzüldüm.”
Jason onun açıkta kalan bacaklarını gösterdi. Gözleri aşağı kayarken hızla bacaklarını birbirine yapıştırdı. Bu durumda iyice dibe batıyordu. Bulunduğu durum onu adeta davet eder gibiydi. Jason tarafından bir darbe daha alamayacaktı.
“Çık dışarı!” diyerek onu kovdu.
Jason gülümsemeye benzer dudaklarını kıpırdattı. “Düğün gecesine kadar hiçbir davetini kabul etmeyeceğimden emin olabilirsiniz küçük leydim.” Önünde reverans yaparak kapıdan dışarı çıktı.
“Tanrım şu adam karşısında neden hiç zafer kazanamıyorum. Neden sürekli olarak kazanır gibi olup kaybediyorum!” diye homurdandı başını yastığa gömerken.
***
Bryan kütüphanenin kapısından içeri girerken dostunu çalışma masasında bulacağını düşünüyordu.
“Jason,” diyerek ardından kapıyı kapattı ama orada değildi.
Gözleriyle büyük odayı taradı. Merdivenle ikinci kattaki raflarda bir kitap arıyordu.
“İşte oradasın”
“Seni sabahın bu saatinde buraya getiren şeyin ne olduğunu merak ettim,” dedi Jason elindeki kitabı inceleyip rafına yerleştirdi ardından bir başka kitap alıp baktı.
Bryan koskoca kütüphanenin sadece çalışma masasının önünde duran iki kişilikli koltuğa oturarak sırtını rahata erdirdikten sonra sağ bacağını sol bacağının üzerine attı.
“Saatin 12 olduğunu söylerken pek de sabah sayılmaz? Doğrusu haberlerin sende olacağını düşünmüştüm.”
“Dedikodular için Olivia ve onun leydi cemiyetine katılman gerekmiyor muydu?” Jason yana kayarak aradığını bulamayan insanın sabırsızlığını taşıyordu.
“Aksine ilk ağızdan gerçekleri duymak her zaman titizlendiğim bir konu olmuştur.”
“Benden duyacağın bir konu yok.” Diyerek kestirip attı Jason.
Bryan güldü. “Hiç öyle gelmiyor. Sevgili Düşesini zorla nereye götürdüğünü bana söylemeyeceksin yani?”
“Üzerine vazife olmayan kişilere söyleyecek bir şeyim yok.”
“Benden yardım istemişti?”
Jason bulamadığı kitabın siniri ve sürekli başında konuşup duran geveze arkadaşının varlığıyla hiddetle merdivenleri indi. Son basamağa gelince merdivendeki sorunu gördü. Bir vida birbirini tutan kısımlarda bollaşmıştı. Bunu uşaklarından birine söyleyip tamir etmelerini isteyeceğini aklına not etti.
Bryan biraz sonra “İçecek bir şey ikram etmeyecek misin?” diye sordu.
Jason masanın üzerindeki çay fincanını gösterdi.
“Çay içiyorum. İster misin?”
“Çay mı?” Garipsedi. “Sen hiç çay içmezsin ki, yani gün içinde içmezsin. Daha sert bir şeyler yok mu?”
Jason sandalyesine geçti. “Bu vakitlerde kafamın ayık olması gerekiyor.”
“Neden?”
“Öyle gerekiyor.”
“Bu hiç açıklayıcı değil.”
Jason başını salladı. “Sana açıklama yapma zorunluluğum yok,” dedi aksi bir şekilde.
Bryan bu söze alınmak yerine memnun ifadesiyle “Bu durumunun altından Miranda hakkında konuşmak istemediğini çıkarıyorum. Halbuki benimle her konuda muhabbet ediyordum ama…”
Jason boynunu esnetmek için başını iki yana salladı. “Miranda ile evlenene kadar onun tehlikeli sularından uzak durmamın sağlığım açısından daha iyi olacağına karar verdim. Başka açıklama yok. Başka soru yok!”
“Vay canına, o küçük kızın seni elinde oynattığını düşünürken yanlış düşünmemişim.”
Jason ona ters ters baktı. “O beni elinde mi oynatıyordu?”
“Tam olarak değil ama yakındı. Senin davranışlarındaki gariplik çok bariz. Hatta şu an bile onun etkisi altındasın. O kadar gözün korkmuş ki ondan gelebilecek her türlü davranışta bilinçli olmak istiyorsun.”
“Bu koca yanılgı! Ben onun etkisi altında değilim ve olmaya da niyetim yok. Düğüne kadar ondan uzak durmaya karar verdim. Aynı evde kalırken bu kadar tehlikeli olmayacaktır.”
Bryan bu hipoteze gülerek karşılık verdi. “Bana koca bir yanılgı mı diyordun? Asıl en büyük yanılgı seninki! Onunla aynı evde yaşadıkça o tehlikeli su koca bir göl olacak ve sende tam ortasında olacaksın. Miranda çok güzel ve tanıdığım kadarıyla fazlasıyla akıllı, seni kurtaracak da boğazından bastırıp boğacak olan da o olacak. Sakın ola rahat olacağını düşünme. Olivia ile kavga ettikten sonra o koca ev küçücük bir odaya dönüyor ve sen nereye gidersen git onu görüyorsun.”
Jason bu konuşmadan sıkılarak yerinden kalktı. “Sen ona aşıksın ama ben Mirandayı sevmiyorum, lütfen fikirlerini kendine sakla.”
Bryan bu sefer içerledi. Yerinden kalkarken duruşunu bozmamaya çalışıyordu ama ne kadar kırıldığı belliydi. “Farkında değilsin ama Miranda’ya aşık oluyorsun Jason. Bu çocuk oyuncağı değil. Dün akşam onu zorla yanımızdan götürürken yüz ifaden de her şey açıkça belli oluyordu.”
Jason tısladı. “Ne gördün?”
Ona acıyan bakışlarıyla “Evalina’yı kıskandığın zaman baktığın gibi bakıyordun. Sinirli ama o fanustayken içine hiçbir şeyin girmesini istemiyormuş gibi nazik ve dikkatli.”
“Fazlasıyla Olivia’ya benziyorsun. Git karına anlat bunları. Ve bir daha Evalina’nın adını ağzına alma!” diyerek kükredi.
“gidiyorum zaten Jason. Seninle bu haldeyken konuşulmayacağı çok açık. Ama unutma, Miranda Evalina değil ve siz evlendiğinizde hiçbir şey senin düşündüğün gibi olmayacak! Çünkü hayat onun etrafında dönüyor, çiçeğin etrafında dönen bir arı gibi, ona zarar vermeden!”
Bryan kapıdan çıktıktan sonra bakışlarını yöne doğrultan Jason hışımla masanın üzerindeki kitapları yere fırlattı.
Evalina’nın aşkı tam kalbinde ilk günkü varlığını korurken Miranda’ya kapılacak değildi. Tüm gece onun oynadığı oyunu düşünüp ilk memnun oluyor daha sonra öfkesine yeniliyordu. Miranda adeta onunla oynuyordu. Çocuksu davranışlarının altında her istediğini yaptıracağını sanıyordu. Küçük dişiliğini kullanarak onu tutkudan deliren bir adama çevirmek istemişti. Ne var ki aklına kendince getirdiği intikam planıyla girdiği oyun elinde patlamıştı. Aynısı onun odasında yaptığında Jason onun yüzündeki ifadeyi çok net hatırlıyordu. Pişmanlık, şaşkınlık, afallamışlık ve aynı zamanda aptallık! Miranda’nın Evalina gibi olmadığı açıktı. Evalina bir tek aşkıydı ama Miranda kendi çapında eğlenen bir çocuktu. Kendiyle yalnız kaldığı zamanlarda düşüncelerinin daha mantıklı olduğunu görüyordu. Aksi halde Miranda’nın büyüsüne kapılıp yanlış şeyler yaparak kendini küçük düşürecekti. Bundan sonra ona göstereceği tek ilgi yatak ve ihtiyaçlarını gidermek için vereceği para olacaktı. Miranda’yla o kadar yakınlaşmak istemiyordu.