* 1800 - İngiltere
“Majesteleri... Yüce Tanrım! Sizi burada görmek ne büyük bir onur böyle?” Köylü ziyaretleri Altamines Dükü ve Düşesi için haftasonunun vazgeçilmez tutkusuydu. Her cumartesi günü topraklarında yaşayan insanlar için durum analizi yapmaya beraber giderlerdi. Aslında Dü-şes Evalina, bu tür ziyaretlerden pek hoşlanmasa da kocası Altamines Dükü, Jason Michael Del Castillo bun-dan mutluluk duyuyordu. Bu yüzden her seferinde ken-disiyle çelişki içerisindeydi. Kendini hep ikiyüzlü gibi his-setse de onların o fakirhanelerinde ve yırtık örtülerinin üzerinde oturuyordu ama değil mi? Bu yüzden cehen-neme gitmeyeceğini düşünüyor ve kendini avutuyordu.
Dük gülümseyerek Düşesine önden geçmesi için mü-saade etti. Ona her bakışında aşk vardı. Fakirhanesi neşelenen köylülerden Michael ise sevinçten ne yapaca-ğını bilemiyordu. Değerli misafirleri habersiz geldikleri için ekmek yokluğunu bile dert edememişti. Tek düşün-cesi onları iyi bir ağırlamak nasıl olur bunu düşünüyor-du.
Genç düşes içeri girerken suratını hafif buruştur-du.İçerisi tam bir ahır gibi kokuyordu. Kendi gül kokulu pembe mendilini çantasından çıkarıp eline aldı. Adamın gülerek karşılayan karısına durumu belli etmemek için gülüyormuş gibi yapıp hemen başını çevirdiği gibi mendili burnunun içine tıkarcasına dayadı. Bu evde nasıl kalıyor-lardı böyle?
Evalina, Maxander Kontunun biricik kızıydı. Yüksek sosyetenin leydileri arasında onu kıskanmayan bir kişi yoktu. İlk görenlerin bile hayretle baktığı bir güzelliğe sahipti. Minik burnunun o yuvarlak yüzüne kattığı ma-sumluğu ve heykeltıraşlara dudak uçuklatacak pürüzsüz teni her erkeği arzudan kıvrandırıyordu da. Varis için nadiren gittiği baloda Dük, ona ilk görüşte vurulmuştu. Aslında onun kendince amaçları vardı. Çünkü bir Düşes olmak üzere yetiştirilmiş olsa da şatafat ve şaşalı ya-şaman hayatının tam ortasıydı. Bu yüzden Jason Del Castillo ile evlenerek hayatını tam o noktadan yönete-ceğini biliyordu. Bunu başarmıştı da. Sevgili Jason başı-na gelen habersiz bir şekilde sadece dış görünüşe vuru-lan sayısız erkekten biriydi. Zekiliği dikkat çekip gözde bekarlardan olsa da kaderi Evalina gibi masum görünüp saman altından su yürüten bir yüreğe teslim olmuş-tu.Amaçları uğruna yaşayan Evalina, bir tanecik aşık kocasının her istediğini yerine getirip onu kendisine daha fazla aşık ederken diğer yüzüyle bir çok insana hayatı zindan edebiliyordu.
“ Ekselansları lütfen oturun ayakta kalmayın...” di-yerek yerlere kadar eğilen Lena, kocasına yan gözle bakarak ‘daha ne yapabilirim’ diye soran gözlerle bakı-yordu. Dükünden yeterince yardım görmüşlerdi. Tanrı onları korusun hayatlarına yeni bir yaşam gelmişti. Eğer Jason Del Castillo olmasaydı ceplerine beş kuruş girme-yecek ve minik oğulları ile açlıktan öleceklerdi. Bu yüz-den Altamines Düküne canlarını bile verebilecek sadaka-te ve sevgiye sahiplerdi.
Dük onların kendilerini parçalama pahasına da olsa büyük bir telaşla hareket ettiklerini görerek sevecenlikle gülümsedi. “ Michael buraya minik Nick’in nasıl olduğunu görmeye geldik.” Kolunu bir tanecik karısının beline do-layarak sevgiyle gülümsedi. Evalina ise burnuna dayalı olan mendili hızla çekip kocasına gözlerine değmeyen bir gülümseme yollayıp ev halkına döndü ve “ Oğlan nasıl?” diye sordu. Nefes almamaya çalışıyordu. Michael bu sözle yerin dibine girecekmiş gibi ellerin saygıyla önünde bağlayarak minnettarlığını daha ne kadar belli edebilir bunun derdinde bir kaç söz geveledi.
“ Oğlum majestelerinin lütfu ile çok iyi. Bugün kendi-sini çok iyi hissettiğini söyleyerek arka bahçede arka-daşları ile oynamaya gitmişti. Müsaadenizle hemen gidip getireyim..” diyerek arkasını dönmüştü ki Jason onu durdurdu.
“ Oğlanın durumu iyiyse gerek yok Michael. İyi oldu-ğunu bildikten sonra gerisi mühim değil.” Düşesine kısa bir bakış atıp “ Bugün karım ve ben çok yorulduk. Onu daha fazla yormak istemiyorum.” dedi. Başını karısına eğerek yüzündeki garip ifadenin ne olduğunu anlamaya çalışan bir hali vardı. Bir neden bulamayınca parıldayan gözlerle kendisine bakan adama ve kadına sevecenlikle gülümsedi. “Bir eksiğiniz var mı?”
“ Oh... Majesteleri Tanrı sizi kutsasın.. Sizden bir şey istemeye yüzümüz yok. İşim gayet iyi, oğlum da öyle... Karım ekselanslarının değerli işlerini yerine getirmek için çalışıyor. Bundan daha iyi bir hayat mı olur?” Jason adamın bu iltifatlarına ve hürmetlerinin kendisine dönüş şeklinden biraz rahatsız olarak sadece gülümsedi ve adamın kendisine yağdırdığı iltifatları duymazdan gele-rek konuşmasına ekledi : “ Eğer bir ihtiyacın olursa kahyaya söylemeyi unutma!”
“ Siz nasıl uygun görürseniz majesteleri...”