Miranda hayatında ilk defa bu kadar kırıldığını hissediyordu. En son annesiyle yaşadığı o kötü tartışmadan sonra bu kadar berbat hissedeceğini düşünmüyordu. Karşısındaki adam sanki birkaç gün önceki şefkatli dokunuşlara sahip, sarıldığında huzur veren adam değildi. Bedenini ele geçiren başka ruhlar tarafından hunharca kullanıyordu sanki. O buz gözlerindeki soğukluk Miranda’nın adeta kalbini üşütüyordu. Karın altında kalmış, masum bir bebek gibi vicdansız kalpler tarafından ölüme mahkum edilmişti.
“Ben… Senin karınım!” dedi gururunun ona verdiği o güçle. “Ben senin karınım ve bu evi istediğim gibi düzenlerim!”
Jason’ın suratındaki tek değişim yanak kaslarının dalgalanmasıyla oldu. O kadar öfke duyuyordu ki Miranda’yla evlendiğinden beri hissetmediği pişmanlığı şu an, tam kalbinde duyuyordu. Evlenmeyi kendisi istememişti. Annesinin bir varise ihtiyacı olduğu yalanlarıyla kandırılmış, mirasını kendi soyundan birine bırakma düşüncesiyle kaplanmıştı. Yoksa ne bir kadına ihtiyaç duyuyor ne de kalbini ısıtacak tatlı bir yüze bakmak istiyordu. Ama artık çok geçti. Karşısındaki bu çocuk gelin artık yatağını paylaştığı gibi evde söz ve hayatında söz hakkına sahip oluyordu.
“Karım isen sözlerimi yerine getirirsin,” dedi kan donduran bir sesle.
Miranda ağlamayacaktı. Bu adamın karşısında küçük duruma düşmeyecekti. Gözlerine vuran yaşları, yakıcı öfkesiyle yok etmek istiyordu ama lanet duyguları o kadar karmaşık hissettiriyordu ki tüm savunma mekanizması yok olmuştu. Gözleri Jason’ın donuk suratından arkadaki hareketliliğe kaydı. Loren orada durmuş onların kavgasının bitmesini bekliyordu. Tabi yeni hanımıyla efendisinin tartışmalarını duymak onda da şok etkisi yaratmıştı.
“Bu odayı neden boşaltmak istemiyorsun?” diye sordu içindeki son cesaret kırıntılarıyla.
Jason artık bu konuşmadan sıkılmıştı. Ona doğru emin adımlarla yürüdü. Önünde hayatını tehdit eden bir insanın duygusuzluğuyla durdu.
“O benim sevdiğim kadının odası. Sana bu odaya bir daha girmemeni söylüyorum Miranda. Eğer sözümü dinlemezsen olacaklardan ben sorumlu olmam. Daha önce gördüğün o adamı mumla ararsın. Uyarmadı deme!”
Jason yavaşlıkla sözlerini sarf edip başını yeni karısının tam arkasında duran yaşlı kadına kaldırdı. “Emily odayı hemen kilitle. Anahtarı çalışma odamdaki yeşil kutuya bırak. Eğer bu oda hakkında her hangi bir sorun olursa senden hesap sorarım. Tabi…” diyerek sözlerine Miranda’nın gözlerinin içine bakarak son verdi. “Başkalarının emirleri altında hareket edersen ilk soracağım kişi sen olmazsın.”
O sıralarda kimselere fark ettirmeden hizmetçi merdivenlerinin kıyısında oturmuş, bu tartışmayı tüm hararetiyle dinleyen ve duyduklarından keyif alan biri, yüzündeki küçük gülümseme ile arkasını dönerek kimselere görünmeden yok oldu.
Miranda Jason’ın gözlerinin içine öyle bir baktı ki hesap soracak kişinin kim olacağı ve bu olayın bu kadar basit bir şekilde son bulmayacağını belli etti. Loren ve Emily buna dehşetle şahit oldu. Miranda’nın sorun çıkardığını çok iyi biliyorlardı. Bu o kadar kolay bir mesele olmayacaktı.
Jason bakışlarıyla onunla inatlaştı, ardından hızla arkasını dönerek sinirli adımlarıyla Loren’in yanına geldi.
“Gidelim,” dedi. Hışımla merdivenlere yönelirken kalbinde çok küçük bir nokta ona bu yaptığının yanlış olduğunu fısıldıyordu. Yarı yoldan sırf Miranda için dönmüştü. Şehre gittiği zaman istediği bir kitap olup olmadığını sormak istemişti. Genç karısının kitap delisi olduğunu çok iyi biliyordu, ona böylesine küçük bir hediye almak istemişti. Ne yazık ki eve geldiğinde çok farklı bir durumla karşılaşmıştı. Öfkesi had safhadaydı. Nasıl sakinleşeceğini bilmeden aşağıya inip direkt arabaya bindi.
Miranda onun arkasından bakarken olduğunu yerde titremeye başladı. Sinirleri ve duyguları onu inanılmaz zorluyordu. Eski eşin üzerinden gitmeyen hayaleti yüzünden iyi geçindiği kocasıyla tekrar kavga etmek zorunda kalmıştı. Tanımadığı kadına duyduğu nefret içinde kocaman bir volkan oluşturuyordu.
Titremesi arttı. Emily onu dikkatle inceliyordu. Hemen yanına geldi.
“Majesteleri iyi misiniz?”
“O...odama götür beni Emily!” Yaşlı kadın onun koluna girdi. Niyedir bilinmez kalbindeki çarpıntı onu oldukça üzüyordu. Miranda’nın girmiş olduğu durumdan dolayı bu kadar etkileniyor oluşuna yordu bu üzüntüydü. Genç kıza yardım ederek yatak odasına girdi.
“Ben sana su getireceğim.”
Miranda yatağına oturdu. Emily hemen bir bardak su getirmek için mutfağa koştu. Geri geldiğinde Miranda’nın sinir krizine girip dizlerinin üzerine düştüğünü görünce bir çığlık kopardı.
“Ah Miranda…” dedi aradaki tüm resmiyeti yıktı. Onu öyle gördüğü için inanılmaz derece de korkmuştu. “Kalk yerden,” derken elindeki su bardağını çoktan komodine bırakmıştı. Kızı kolundan tutup tekrar yatağa yatırdı. Miranda ufak tefek bir kızdı taşımasında sorun olmamıştı.
Genç kız yatağa yatınca gözlerini sımsıkı yumdu. Zor nefes alıyor, titremekten zor hareket ediyordu.
“Miranda? Majesteleri… Beni duyuyor musunuz?” Miranda ağlamayla karışık başını sallarken Emily’nin gözleri doldu. Ne yapacağını bilmiyordu. Hemen koşup zile bastı.
Çok geçmeden tüm malikane ayaktaydı. Miranda’ya ne olduğunu kimse bilmiyordu. Emily ve Loren ağızları sıkı iki insandı. Dedikodu yapmaz, laf taşımazlardı. Bu yüzden Dükleri ile Düşeslerinin tartışma yaşadıktan sonra bu olayın patlak verdiğini bilmiyorlardı.
Kahya Graham hemen doktora haber verdi. Miranda o gelene kadar yarı baygın bir şekilde titreyerek yatıyordu. Doktorun onun incelemesi için sadece Emily yanında refakat etti.
Graham bir ulağa Dük’e haber vermesi için yolladı. Tam o sırada kapıda Altamines Düşesine ait araba yavaşça durdu.
Graham aşağıya inen Düşesin yanına gitti. Elini uzatırken saygıyla reveransını yaptı.
“Hoş geldiniz Majesteleri…”
“Graham,” dedi masmavi gözlerini sorgularcasına kaldırdı. “Ne oluyor? Malikaneye girdiğimden beri kimi gördüysem koşarak hareket ediyordu. Bir sorun mu var?”
Graham boynunu yere eğdi. “Düşes Miranda çok kötü Majesteleri, ke… kendisi titreyip duruyor. Baygın gibi. Doktor yanında. Ekselanslarına haber vermesi için bir ulak yolladım.”
Düşes Vivian’ın gözleri kocaman açıldı. İçeri girerken telaşlı hali kapıdaki diğer hizmetçilerin gözünden kaçmadı.
Yukarı çıkıp odaya girdiğinde üzerindeki şalı ve çantasını hemen hizmetçilerden birinin eline tutuşturdu.
“Doktor gelinimin nesi var?”
Doktor Miranda’ya sakinleşmesi için bir yudum ilaç içirdikten sonra yatağın kenarından kalkarak arkasında onu endişeyle bekleyen iki kadına döndü. Emily Miranda için endişeleniyordu. İlk haliyle şimdiki arasında çok fark vardı. O korkunç ifadesi ve kendinde olmayışı Emily’i ister istemez üzmüştü.
“Sanırım küçük bir kriz geçirdi. Görünür de her hangi fiziki bir sorunu yok. Sanırım…” Emily doktora Miranda’nın hangi olaydan sonra böyle olduğunu söylemek zorunda kalmıştı. Doktorla göz göze geldi. Adam Düşes’e bakarak konuşmasına devam etti. “Sanırım psikolojik bir sorunu oldu. Henüz kendisinde değil. Sakinleşmesi için ilaç verdim. Bir süre uyuyacaktır. Uyandığında daha sakin düşünüp hareket edecektir. Bana ihtiyacınız olursa aşağı köydeyim. Bir doğum için geceyi orada geçireceğim.”
Doktor eşyalarını toparladı. Düşese selamını verip odadan dışarı çıktı. Vivian güzel gelininin yanına yatağın kıyısına oturdu. Miranda’nın elini tutarken o güzel yüzüne bakıyordu.
“Emily ne oldu ona?” diye sordu. Az önce doktorun Emily’e kaçamak bir bakış attığını görmüştü.
Kadın Düşese yaklaştı. Sanki başkaları duyacakmış gibi temkinliydi.
“Ekselansları ile tartıştılar Majesteleri,” diyerek kısaca açıkladı.
Vivian mavi gözlerini ona çevirirken yüz ifadesi sakin değil, kızmış gibiydi.
“İlk günden neyin tartışmasını yaptılar?”
“Eski Düşes Evalina’nın odası hakkında. Miranda…” dedi bir anda ağzından kaçırdığı resmiyetsiz cümlesi üzerine telaşla Düşese baktı. “Yani Majesteleri o odanın kime ait olduğunu sordu, sonra da odadaki tüm eşyaları çıkartmamı istedi. Ekselansları söylenenleri duymuş. Çok kızdı. Majestelerini uyardım ama…”
“Ah öldü ama laneti hala üzerimizde. Oğlumu onun yüzünden kaybetmenin kıyısına geldim. Ölümü bile rahatsız ediyor. Yeni evli çiftin arasını açıyor. Ah Miranda…” Elini ona hak veren anne şefkatiyle sıkarak Tanrıya bir an önce uyanması için dua ediyordu.
Sabahın ilerleyen saatlerinde Miranda gözlerini ufaktan hareket ettiriyordu. Tam olarak odaklanabilmesi zamanını aldı. Baş ucunda bir şamdan yanıyordu. Tavana vuran ışıktan anlaşıldığı kadarıyla odanın diğer uçlarında da yanıyordu. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslatırken başını çevirmek istedi. Vücudu olabildiğince halsiz, parmağını kıpırdatamayacak kadar yorgun hissediyordu.
“Sonunda uyandın!”
Yanından gelen kalın erkek sesiyle irkildi. Başını o tarafa çevirirken büyük bir güç harcamak durumunda kaldı. Jason yatağın tam kenarına konulan koltuğa oturmuş, kollarını göğüs hizasında bağlamıştı. Gözleri direkt olarak kendisine bakıyordu.
“Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu Miranda’dan bir tepki alamayınca.
Genç kız ona bakarken hiçbir duyguyu hissetmiyordu. Gündüz yaşadıkları olayların her bir anını hatırlıyordu. Hatta daha bile gerisini hatırlamaya başlamıştı. Oda kaçırıldığı zaman Fransız aksanlı adamla yaptığı konuşmaydı. Yaşadığı silahlı yaralanmadan sonra beyni o anıyı silmişti ama şimdi tüm yaşadıkları, konuştuklarını hatırlıyordu. Onu kaçıran adamı, söylediği kelimeleri…
Gözleri Jason’a dikili olduğu halde tek bir kelime ağzından çıkmıyor oluşu genç adamı sinirlendiriyordu.
“Miranda beni duyuyor musun?” Ses tonu bir anda keskinleşti.
“Sağır değilim.”
“Küs müsün?”
“Çocuk da değilim.” Başını önüne çevirip gözlerini tavanda dolaştırdı.
“Bugün ne oldu? Seni bu hale getirecek bir şey mi yaşadın?”
Miranda içinden ‘sanki bilmiyorsun’ diye geçirdi. “Soruların cevabı kendindeyken neden bana soruyorsun ki?”
“Benim…” diye başladı ama sözleri yarım kaldı. Bu durumda ne diyebilirdi ki ? Evalina’yı sevdiği bir gerçekti. Aralarındaki belki hayaletti belki de hayatında ilk defa birini sevip kaybetmenin acısıydı ama eşyalarını evinden dışarı çıkartmak en az kalbinden çıkartmak kadar zordu. Onu sevmişti. Tek karısı oydu.
“Miranda, sabah yaşadıklarımız ve benim senin üzerine geldiğim için af etmeni diliyorum. Ama senden rica ediyorum. Benim kararlarımı sorgulama.”
Miranda diğer tarafa dönüp ona arkasını döndü. “Lütfen konuşmak istemiyorum. Beni rahat bırakır mısın?”
Jason hayretler içerisinde ona baktı. Miranda tahmin ettiğinden de ona çok kırılmıştı. Önemli bir toplantının içerisindeyken aniden malikaneye gitmesi gerektiğine dair haberi almış, yol boyunca Mirandaya ne olduğunu düşünüp durmuştu. Onu böylesine perişan bir hale sokan kendisiydi. Evden dışarı adımı attığı sırada kalbindeki küçük sızı şimdi büyük bir ağrı olarak kalbini zorluyordu. İlk tepkisi aşırı olmasaydı belki de bu durumda olmayacaklardı. Kendi öfkesine kızdı. Kontrolsüz davranışlarının sebebine kızdı. Annesinin azarıyla daha fazla kendisine kızdı. Şimdi Miranda ona sırt çevirirken oldukça huzursuz hissediyordu. Yerinden kalkarken gözlerini hala onun üzerinde gezdiriyordu.
“Bir ihtiyacın olursa yan odadayım. Seslenmekten çekinme.”
“Rahat uyuyabilirsin. Bundan sonra seni rahatsız etmeyeceğim.”
Bu Jason’ın kalbine bir bıçak batırdı. Orada duruyordu, soğuk ve keskindi. Ama şu an bir şey hissetmiyordu. Elbet ilerleyen vakitlerde soğukluk ona acıyı tattıracaktı.
***
“Ah tatlım uyanmışsın, bugün biraz daha uyursun diye düşünüyordum.” Düşes Vivian çatalını kenara koyup arkasına yaslandı. Miranda erkenden kahvaltı yapmak için aşağı inmişti. Bir önceki güne göre daha iyi görünüyordu. Yüzünde sakin bir ifade vardı. Vivian çayından bir yudum alırken onun yüzünü inceliyordu. Onu ilk gördüğü zaman Louisa ile parkta muhabbet ediyorlardı. Küçük bir çocuk gibi gülüp neşeyle etrafına mutluluk saçıyordu. O an Jason’ın buz kalbini de çözeceğini düşünmüştü. Şimdi ise oğlunun buz kalbinin bu güzel kızcağızı da buza çevirdiğini görüyordu. Duruma el atması gerektiğini düşündü.
“Sizi karşılayamadığım için üzgün olduğumu bilin Majesteleri,” dedi Miranda.
Vivian’ın kaşları kalktı. “Majesteleri mi? Ben senin annenim, yani beni de bir anne olarak görürsen daha mutlu olacağım. Seni Tanrının bana bahşetmediği kızım olarak görüyorum ve seviyorum.”
Miranda yaşlı kadınla göz göze geldi. Kalbi heyecanla attı. Böylesine güzel ve mutlu bir kadından buz gibi donuk bir oğlan nasıl olmuştu hiç bilmiyordu.
“Siz nasıl isterseniz, anne.”
Vivian kocaman gülümsedi. Yaşına göre dinç ve hala çok güzeldi.
“Kendini nasıl hissediyorsun?”
“Gayet iyiyim. Sadece biraz durgun hissediyorum kendimi.”
“Olur, kolay değil bir kriz atlattın.” Vivian çayından bir yudum daha alıp kenara koyarken gözleri birazdan sorgulayacak bir insanın dikkatiyle bakıyordu. Tam konuşmasına başlayacaktı ki Jason kapıdan içeri girdi.
“Günaydın Leydilerim,” dedi ve gelip baş köşeye oturdu. Çoktan kahvaltısını yapmıştı. Bir bardak çay içeceğini söyledi, kenarda bekleyen hizmetliye.
“Bugün herkes erkenci. Nasılsın anne?”
“Ben iyiyim hayatım. Sizlerin nasıl olduğunu görmek için geldim.” Jason bir şey söylemedi. Dikkatli gözlerini tabağına çevirmiş, ağır ağır çatalı ağzına götüren Mirandaya baktı.
“Miranda bugün nasıl hissediyorsun kendini?”
“Teşekkür ederim Ekselansları, çok iyiyim.” Jason’ın tüm kanı adeta çekildi. Miranda’daki soğukluk sivri uçlarla tenine batıyordu. Dün kendisine sırf çevirmişti, bundan sonra rahatsız etmeyeceğini söylemişti ve şimdide yüzüne bile bakmadan araya resmiyeti koymuştu. Jason şaşkın bakışlarını annesine yöneltirken kadının onu azarlayan bakışlarıyla karşılaştı. Ağzını açmak üzere yerinde kıpırdandı. Bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Ama Miranda ondan önce davrandı.
Bakışları Düşes Viviana çevrildi.
“Müsaadenizle ben biraz kitap okuyacağım. Eğer sizin içinde uygunsa iki saat sonra verandada çay içmek isterim anne,” dedi. Jason’ı görmezden gelmesi başlı başına savunma planlarının içindeydi. Sınırlarını çizmeyi kendisi istemişti. Hem de o çok sevdiği karısının başına gelenleri öğrenmek için beklemesi gerekecekti.
Vivian bir oğluna bir gelinine baktı. “Şey… Tabi ki çok memnun olurum kızım. Sen kitabını okuyup dinlen. Ben buralardayım, sizi hemen bırakmaya gelmedim.” Miranda kadına gülümsedi. Reveransını yaptı ama bir kere bile kocasına bakmadı. Ardından dönüp kapıdan dışarı çıktı.
Vivian çatık kaşlarını oğluna çevirdi.
“Sen ne yaptın? Yeni gelinini böylesine hayatından bezdirecek ne dedin?”
Jason annesine ters ters baktı. “Karım ile aramda olan konu.”
“Konunun Evalina ile bir ilgisi var mı peki?” Jason’ın gözleri alev alırken dudaklarını sıkıyordu.
“Anne rica ediyorum bu konuyu karıştırma.”
“Miranda kadar cana yakın, iyi kalpli, mutlu en önemlisi bu kadar güzel bir kızı küstürdüysen tabi karışırım!”
Jason hızla ayağa kalktı. Annesiyle konuşup sinirlerini tepesine getirmeyecekti.
“O odayı boşalt Jason! Aranızda koskoca bir duvar ören orası. Oradaki eşyalardan kurtul, daha sonra hayaletiyle uğraşırsın.”
Jason dişlerini sıkarak yemek odasından dışarı çıktı. Evalinadan ayrılmak istemiyordu. Hayır, şimdi olmazdı. Bunu yapamazdı.
***
“Sevgili Nicole aşkın benim huzurum, kalbimin korunaklı duvarı… Sen olmazsan yaşayamam!” dedi Tyrell. Genç kadını kucakladığı gibi kokusunu içine çekti. “Tyrell özür dilerim. Seni kırdığım için… Senden ayrı geçirdiğim yıllar için. Al beni sevgilim. Şimdi seninim. Sonsuza kadar aşkım senin, sen de benim.” Adamı ona ateşli bir öpücük verdi. “O adamı unuttun mu? Seni sevdiğimi anladın mı?”
Nicole başını salladı. “Ölü bir adamla yaşayamazdım. Anlayamadığım için, seni sevdiğimi fark edemediğim için özür dilerim. Affet beni Tyrell. Bundan sonra dudaklarının benimkilerden ayrılmasına müsaade etme. Seninle ölmek istiyorum…”
Miranda’nın gözleri doldu. Kitabın sayfasını çevirmek için takati yoktu. Kitabı açık bir şekilde kendisine çevirip göğsüne koydu. Gözleri yemyeşil yapraklarda gezdi. Kitap okumak için güzel bir gündü. Etrafı gezerken çıkabileceği bir ağaç bulmuş, geniş dalına uzanarak kitabını okumaya başlamıştı. Hafif esen rüzgar ve sadece yaprakların hışırtısı onu huzurlu bir ortama getirmişti. Sabahkinden daha rahat hissediyordu kendini. Kitap okuyarak kafasını dağıtmak istemişti ama şimdi cümlelerin onunla dalga geçmesiyle başbaşaydı. “Karakterler bile kafayı yemiş. Ölü bir insanı niye aranıza alırsınız ki? Ölmüş gitmiş işte. Siz işinize baksanıza. Yok illa bir araya girecek. Piskopatlar…”
“Majesteleri… Majesteleri…”
Miranda başını çevirip aşağıya baktı.
“Efendim Sophie?”
“İki saat sonra size haber vermemi istemiştiniz. Düşes Vivian ile çay içecektiniz.” Mirandanın kaşları kalktı. Nasıl da unutmuştu. Sözünde durması gerekiyordu. Hemen genç kıza döndü.
“On dakikaya geliyorum. Düşese verandaya geçmesini söyle. Çayları hazırla.”
“Emredersiniz Majesteleri…” Kız koşarak malikaneye doğru gitti.
Jason çalışma odasında otururken kendisiyle sürekli çatışma halindeydi. Mantığı ve kalbi farklı şeyler söylüyordu. Miranda’ya iyi davranmasını isteyen tarafı ile hiç karışma diyen tarafı ayrı bir yerden çatışıyordu.
Sonunda karar bağlandı ve hüküm verildi. Miranda ile konuşmaya karar verdi. Ondan fazla fevri bir davranış sergilediğini ve özür dilemesi gerektiğini söyleyecek, affetmesi için sabırla bekleyecekti. Annesi haklıydı. Onu kızdırmaması gerekiyordu. Bu karar onu memnun edince çalışma odasından telaşla çıktı. Emily’e Miranda’nın nerede olduğunu sordu, ama yaşlı kadın sabah kahvaltısından beri onu görmediği için nerede olduğunu bilemiyordu. Merdivenlerde Graham ile karşılaşınca dışarı da bir yerlerde kitap okuyacağını öğrendi. Kendini hemen bahçeye attı. En yakın alanları incelerken bir anda aşağı taraftan koşturarak gelen Sophie’yi gördü.
“Düşesi gördün mü?”
“Evet ekselansları, batı tarafındaki ağaçların birinde kitap okuyor. Birazdan gelecek.” Yarım yamalak reveransını yapıp Düşes Vivian’a Miranda’nın söylediklerini aktarmaya koştu. Jason ise kendisine sakin olmasını söylüyordu. Sophie ne demişti? Ağaçların birinde kitap mı okuyordu?
Batı tarafına hızlı adımlarla ilerledi. Bir grup ağaç sanki bilerek ekilmiş gibi küçük bir alanda yer alıyordu Etrafında kısa bitkiler bittiği için ağaçları çevrelemişlerdi. Beş altı ağacın bulunduğu küçük bir alandı. Jason oraya doğru ilerlerken gözlerini kısıp ağaçları incelemeye başladı. Miranda’nın eteğini görünce adımlarını daha da hızlandırdı.
Miranda daldan atlayarak aşağıya inecekti. Daha önce çok kere yaptığı için diğer sosyetik leydiler gibi narin değildi. Bilekleri gayet güçlü yaratılmıştı. Ayaklarını daldan aşağı sarkıttı. Kitabının kenarını içe kıvırıp nerede kaldığını unutmamak için işaretledi. Tam atlamak üzere uca yaklaşmak için kalçasını kıpırdatıyordu ki kitabı bacaklarını yalayıp dizinden sektiği gibi sayfaları açılarak toprak zemine düştü.
Büyük bir iç çekişle “Hiiii,” dedi Miranda. Gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi kocaman açıldı. Okuyan biri için kitap oksijen gibi bir şeydi. Kimse oksijenine zarar gelsin istemezdi, o zaman hastalık artar nefes alınmazdı. Miranda için kitabı da oksijenle aynıydı. Onun o sayfalarının çamur olması, kırış kırış yapraklarının kırılması görmek isteyeceği en son şeydi. Yukarıdan bakarken pek de düzgün bir düşüşü olduğunu göstermiyordu.
“Kitabım…” dedi acıyla. Aşağı atlayıp onu son anda kurtarmak istedi. O sırada beyaz atlı, hayır zaten kocası olan yakışıklı bir yüz göründü.
“Miranda ne yapıyorsun orada? Düşeceksin…”
“Kitabım…” dedi Miranda tekrar. Gözleri sulandı. Jason ona bakarken endişeliydi.
“Ne?”
“Kitabım… Düştü.”
Jason başını indirip yere baktı. İçi toprağa dönüp ve muhtemelen kirlenmiş kitaba bakıp Mirandaya döndü.
“Sen düşeceksin bırak şimdi kitabı.”
Miranda işaret parmağını sertçe kitaba dikip “Al onu yerden diye bağırdı.”
“Ne?”
“Sana onu yerden al dedim. Ah kitabım… Sayfaların kirlendi senin… Kitabım…”
“Miranda sen kitap için ağlıyor musun?”
“Kitabıııımmmm….” Miranda’nın dolan gözleri Jason ile kesişti. Adama öyle kızgın bakıyordu ki Jason gözlerini devirip yere eğildi. Miranda’nın sağlığından çok kitabı için endişeleniyor oluşu ayrı bir saçmalıktı. Bu kızda olup saçma olmayan tek bir nokta yoktu zaten.
Jason kitabı elinde salladı. “Oldu mu? Hadi şimdi dikkatlice in. Eğer buradan düşersen bacağını kırmaman şansın olur.”
“Tamam onu kirlenmeyecek bir yere koy,” dedi tekrar kitabı gösterirken. Jason kitabı arkasına getirip pantolonunun kemerinden yarısını içine soktu. Ama kitap içeri girmemek de adeta direniyordu. Küçük bir zorlamayla sıkıca durdu.
“Kitabın güvende. Sende şuradan güvenle in aşağıya bakalım.”
Miranda onun dediğini yaptı. Kitabı düştüğü için olacak ki artık o kadar cesur hissetmiyordu kendini. Kitabı düştüğünden canından can kopmuştu sanki. Jason’ın yardımıyla dikkatlice aşağı indi. Miranda üstünü düzelttikten sonra elini uzattı. Jason ona bir kaşı havada bakıyordu.
“Ne istiyorsun?”
“Kitabımı!”
Jason arkasına uzandı. Kitabı aldı ve Miranda’ya geri verdi. Ama bir sorun vardı. Kitabın kapağı geri doğru katlanarak kırılmıştı.
Miranda bunu görünce kalbinden vuruldu. “Kitabımın kapağı… Ne oldu?” Narin bir bebek gibi kırılan kapağa bakıyordu. Gözleri tekrar doldu. Yere düştüğünde çok iyi hatırlıyordu. Sadece iki açık düşmüştü. İki kapağı da hasarsızdı. Düşman bakışlarını Jason’a dikti. Adam bir iki santim geriledi.
“Niye bana öyle bakıyorsun Miranda?”
“Kitabımı sen bu hale getirdin!”
“Benim yapmış olduğumu nereden çıkartıyorsun ki?”
“Yere düştüğünde böyle değildi. Sen yaptın!”
“Yukarıdan iyi görememişsin…” Jason bakışlarını kaçırdı. Az önce kitabı zorlayarak pantolonundan sokarken kapağını zorlamış olabilirdi. Bu suçu hemen kabul edemezdi. Hem görgü tanığı yoktu.
Miranda kapağı geri kıvırıp eski haline getirmek için uğraşıyordu ama ortasından küçük çizgileri belli oluyordu. Bebeğini sever gibi sevip sıkıca sarıldı kitabına. “Ah canım kitabım, kokusunu sevdiğim. Düşürdüğüm için özür dilerim. Eğer düşürmeseydim, hoyrat ellerde kırılıp incinmeyecektin.”
Jason dehşetle onu dinliyordu.
“Tanrı aşkına Miranda o bir kitap. Bu kadar ilgi göstermene gerek yok.”
“Odun kafa!”
“Ne? Ben mi?”
“Ne anlarsın…”
“Doğru bir kitaba bebek gibi bakmanı anlamıyorum. Bu kadar severken yakında sana anne derse hiç şaşırmam.”
Miranda çatık kaşlarını son kez ona dikip malikaneye doğru yürümeye başladı. Jasonda onunla geliyordu.
“Ah kitabım…”
“Yeter artık! Bir insana bu kadar ilgi gösterdiğini görmedim.”
“Kitaplar insanlardan daha iyidir. En azından dilleri olup sözcükleriyle seni kırmazlar.” Jason bir taşın omuzundan sıyırıp geçtiğini hissetti. Bu laf kesinlikle onaydı.
“Ben özür dilerim. Dün fazlasıyla kırıcı bir tepki verdim.”
“İlgilenmiyorum. Umarım o oda başını yıkılır da altında kalırsın. Git başımdan şimdi.”
Jason onu durdurmak için koluna dokundu. “Miranda durur musun?”
Miranda dehşetle irkilerek geriledi. Durmuştu ama Jason’ın istediği şekilde sakin değildi. Hala ona kızgın olan bakışlarını üzerine dikiyordu.
“Sakinlikle beni dinler misin?”
“Kalbimi kırdın, kitabımı kırdın, annenle olan çay randevuma geç kalıyorum. Tüm sorunların senin etrafında dönüyor oluşu Tanrının bir cezası galiba. Günahkar oluşuna şaşmamalı.”
“Miranda lütfen beni dinle.”
Miranda ona doğru yaklaştı. Tam gözlerinin içine bakarken artık kaşlarını çatmıyordu. Suratı yine ifadesiz bir şekilde ona dönüktü.
“Jason, bu akşam hazır ol. Seninle varis yapmak için buluşacağım. Evliliğimizin amacına ulaşmasını istiyorum. Bir varis doğurup senden kurtulmak istiyorum.” Başını çevirdi. Cümleleri toparlamak o kadar kolay değildi. Uzun süren sessizliğinin ardından konuştu. “Senden ve… eski karının lanetinden!” Dönüp eve doğru yürümeye başladı. Gözlerinden ise bir damla her şeye inat yanağından süzüldü.