1.Bölüm + 2.Bölüm

6.9K 263 5
                                    

*1804 – Amerika – İngiltere

“ Miranda! Miraandaaa… Miraaaaaaa! Nerede bu kız?” Genç uşak koşturarak efendisinin önünde yarım yamalak bir reverans yaptı.
“ Leydim, küçük leydimi ahırda inek Jo ile konuşur-ken buldum.” Gözlerini yerden ayırmadan gördüklerini aceleyle aktardı. Leydi Louisa iyi bir kadın olabilirdi ama eğer bir yerde bağırarak gergin ifade ile dikiliyorsa et-raftaki herkesin kaçışması gerekirdi. Louisa gözlerini devirerek içindeki fazla havayı dişlerinin arasından ver-di.
“ Yola çıkacağız. İnek Jo ile konuşmakta ne demek!” Eğer yaşının ağırlığı olmasa keçi gibi ayağını yere vura-caktı. O kadar öfkelenmişti ki saç dipleri terlemeye baş-ladı. Boynu kasılırken kucağında tavşanı mıncıklayarak gelen kızı Miranda’ya gözleri takıldı. Genç uşağı elinin tersiyle iterek kendine yol açtı. Ayaklarını yere vura vura soluğu kızının yanında aldı.
“ Miranda Burnet Forcastell! Her şey hazırken senin nerede olduğunu sorabilir miyim?” Louisa kendini sakin tutmaya çalışsa da kızının toz pembe elbisesinin yaka kısmını patileriyle çamur bulaştıran tavşanı gördükçe öfkeleniyordu. 

Miranda başını kaldırıp parıldayan yemyeşil gözleriyle ona baktı.
“ Anne şunu görüyor musun? Jo ile vedalaştıktan sonra peşimden zıplaya zıplaya geldi.Sanırım bana ne-den veda etmediğimi hesap sormak için geliyordu. Çok tatlı değil mi?” Tekrar tavşana döndü. Kulakları siyah geri kalan kısmı bembeyaz olan minik tavşan burnunu uzatıp kızın burnunu koklamaya başladı.
“ Hemen o tavşanı bırak! Tanrım… Küçük bir kız ol-mayı ne zaman bırakacaksın acaba? Bir leydiye hiç ya-kışmıyor.” Kızına tepeden bakıp sözlerinin etkisini göz-lemek istedi ama tam aksi bir karşılık alınca konuşması-na devam etti. “Hem de nişanlı bir leydiye!” diyerek son darbesini indirdi. Bu kızının en nefret ettiği kelimeydi. Nişanlı…

Miranda gözlerine hızla yayılan öfke ateşiyle burnun-dan solumaya başladı.
“ Nişanlı değilim ben!” diye haykırdı. “Evlenmek için daha çok gencim. Babama gittiğimde bunu ona aktar-maktan mutluluk duyacağım sevgili anneciğim.”

“ Ah buradaymışsınız!” Evin kapısından çıkıp elindeki mendili kendisine yelpaze yaparak yanlarına gelen Lau-rell Teyze onlara gülümsedi. Gözleri genç kızın elindeki tavşana kayınca Louisa’ya ayıp olmasın diye elini ağzına gelişi güzel örterek sessizce kıkırdadı.
“ Demek vedalaşmaya diye gittiğin arkadaşın tav-şandı.”
Miranda da annesine inat kıkırdadı. Biraz önceki öfke seli çabuk geçmişti. Tavşanı ön ayaklarından kavrayıp yüzünü kendisine döndürecek şekilde havaya kaldırdı.
“ Aslında Jo ile vedalaşmaya gitmiştim. Peşimden koşturarak gelince dayanamayıp buraya kadar getir-dim.”
“ İyi yapmışsın. Onu sana verirdim…” Louisa şimşek çakan gözlerini Laurell’e çevirince kadın yutkunup ko-nuşmasına devam etti. “ Ama uzun yol boyunca sana rahatsızlık verir. Burada arkadaşlarıyla daha mutlu ola-cağını düşünüyorum. Geldiğin zaman istediğin kadar sevebilirsin.” dedi sevecenlikle. 

Louisa bu konuşmanın fazla uzadığını düşünerek elindeki yelpazeyi salladı.
“ Ah! Bu kızın hayvanlarından bıktım. Ya kitap okur ya da hayvanlarla ilgilenir!” Kendi kendine söylenerek topluluğa döndü ve konuşmasına son verdi. “Bu kadar yeter! Muhabbetinizi iki aydır yapmadığınıza göre bun-dan sonra konuşulacaklar pek de önemli olmasa gerek.” 
Miranda annesine ters bakışlarını yollayıp tavşanı, hala kenarda onları bekleyen genç uşağa uzattı.
“ Ona iyi bak Mick.”
Genç uşak uzanıp eline alırken “ Merak etmeyin efendim.” dedi. Dudaklarını gülümsemek üzere kıpırdattı ama Louisa yanındayken korkusu galip geldi ve tekrar eski ifadesizliğine girdi.
Miranda bir tanecik teyzesine sıkıca sarılıp Amerika da ne kadar mutlu olduğunu dile getirdi. Özlemlerinin artacağı kesindi.Onu da İngiltereye davet ederek ara-balarına yerleşti. 

KÜÇÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin