Arkasından gelen sözcükler kulaklarını adeta tırmalıyordu. Miranda başını arkasına çevirmek için hiç bu kadar korkmamıştı. Sağ tarafına boynunu çevirdi. Eteğine doğru baktı. Eliyle çekiştirirken kanın etrafa bulaştığını gördü.
“Jason!” diye seslendi. Adam hemen yerden kalkıp yanına koştu. Endişeli gözleri karısıyla kesişti.
“Bebeğim… Bebeğimiz…”
“Onu kaybediyorum Jason,” Hıçkırdı. “Kaybediyorum.” Yeşil gözleri acıyla yoğunlaşmaya çoktan başlamıştı. Daha birkaç dakika önce bebeğin olmamasından bahsederken bir anda onu kaybetme gerçeği tahmininden de çok etkilemişti.
Bacakları titriyordu. Yere düşmeden önce Jason öne atılıp hemen kucağına aldı.
“Korkma, bir şey olmayacak. Onu kaybetmeyeceğiz.” Soğukkanlılığını koruyordu. Kontrollü hareketleri ve olay anında verdiği isabetli kararlarıyla hemen eve gidip doktoru çağırmalarını emretti.
Mirandayı odasına çıkardı. Aşağıdaki hareketliliği gören Emily hemen bir hizmetçi kızı çevirip sordu.
“Ne oldu? Neden böyle koşturuyorsunuz?”
“Düşes… Bebeği kaybediyor sanırım. Kanaması varmış.” Genç kız bir çırpıda söyleyip koşturarak gitti. Yine bir telaş almıştı malikaneyi. Emily yaşının çok üstünde bir hızla koşarak merdivenleri çıktı. Yatak odasına girdiğinde Miranda’nın ağlayarak yan dönüp bacaklarını kendine çektiğini gördü. Dük ise yanında ne yapacağını bilmiyormuş gibi perişandı.
“Majesteleri!”
“Emily…” dedi ağlayarak bir elini ona uzattı. “Bebeğim… Ölüyor.”
“Korkmayın, henüz doktor bir şey demedi. Onu kaybetmeyeceksiniz.”
“Karnım çok ağrıyor,” dedi küçük bir çocuk gibi. Emily her anne gibi oraya elini koyup hafiften ovuşturdu. Kızının tüm acısını kendine almak için her şeyini verirdi. Onun böylesine üzgün olmasına dayanamıyordu.
“Geçecek, geçecek canım, üzülme…”
Yatağın ayak ucunda bekleyen Jason Emily’nin yüzünü inceliyordu. Normal bir çalışandan çok daha öte bir şekilde şefkatle yaklaşıyordu. Normalde sadece aralarındaki casustu. Tabi artık ifşa olmuşlardı ama efendisine hizmet eden bir çalışandan çok daha öte görünüyordu.
Miranda acıyla kasılınca ona olan ilgisi kırılıp karısına döndü. Doktorun hala gelmemiş olmasına sinirlenerek odadan dışarı çıkmak için sert adımlarını attı. Tam kapıdan çıkıyordu ki yaşlı doktorlar çarpışınca adamın gözlük fırlayıp yer düştü.
Hemen arkasındaki uşak yere eğildi. Doktora gözlüğünü uzattı.
“Ekselansları, sanırım burada bana da bir oda açmanız gerekiyor. Bir ay içerisinde kaç kere geldiğimi unuttum. Bu sefer Düşes’imizin ne’si varmış bir bakalım,” diyerek dükün konuşmasına fırsat vermeden içeri girdi. Yine Jason kapıda kalakalmıştı. Yüzüne kapanan kapıya öfkelendi. Bir tane tekme atmak için ayağını kaldırıyordu ki Bryan merdivenlerde göründü.
“Evli dostumla uzun zamandır görüşemiyorum. Sanırım karın seni yataktan çıkartmıyor? Düşüncelerim doğru mu Jason?” Bryan alaycılıkla yanına yaklaştı. Jason onu kolundan tuttuğu gibi aşağıya indirdi.
“Zor bir gün, Miranda bebeği kaybedebilir.”
Bryan’ın şakacı yüzü ciddileşti.
“Ne demek o? Kaza mı geçirdi?”
“Hayır, koştu.”
“Koştu mu?” Bryan bir kahkaha patlattı. “Çocuk gelinin sonunda evcilik oynarken bahçede hoplayıp zıpladı mı?”
Bryan sözlü bir cevap bekliyordu, Jason yumruğuyla karşılık vermeyi amaçlıyordu.
Miranda doktora çölde kalmış bedevinin suya olan açlığı gibi bakıyordu.
“Doktor, doktor bebeğim…” derken gözünden bir damla düştü. Doktor genç kadına gülümsedi.
“Bebek konusunda bir sıkıntınız olacağını biliyordum. Ne yaptınız, oynarken zıpladınız mı?” Doktorun sesi şakacı çıkıyordu. Hastalıktaki en önemli konu moraldi. Moral bozuk olduğunda iyileşeceği varsa da kötüye giderdi.
Öyle de oldu. Miranda adamın alaycılığına karşı ağlamayı durdurdu. “Şey..” dedi utanarak. “ Koştum!”
“Majesteleri!” dedi Emily hayretle. Kaç kere ona ani hareketler yapmaması gerektiğini hatırlatmış, bebeğine zarar gelebileceğini söylemişti.
“Ben size dikkat etmeniz gerektiğini söylemiştim. Her neyse lütfen sırt üstü yatın.”
Miranda doktorun incelemelerini sırasında parmak uçlarındaki soğukluk yüzünden elleri çok üşüyordu. Emily onun her zaman yanındaydı. Uzanıp parmaklarına dokununca kadın direkt olarak ısıtmaya başladı. Bakışlarını onun güzel gözlerine dikti. Eğer dikkat etseydi kendisine böyle acıklı bakmayacaktı. Tüm suç kendisindeydi şüphesiz.
Doktor tüm işini bitirip iyi veya kötü haberi vermek üzere bakışlarını kadınlara çevirdi.
“İlk önce şunu söyleyebilirim ki bebek hala yaşıyor. Bu kendini zorladığın için küçük bir kanama olmuş. Bebeğin sağlığı açısından bir süre yatakta yatmalısın. Kendini kasacak, hoplayıp zıplayacak durumlardan kaçacaksın.” Doktorun ciddi uyaran ses tonu bu sefer sevimli bir halde şakacı oldu. “Düke ile ciddi bir görüşme yapacağım. Eğer elim sende oynamak istiyorsanız bunu dokuz ay sonra yapın. Çocuğunuzu da aranıza alırsınız.” Miranda’nın soluk yüzüne bakarak göz kırptı.
Miranda hala şok içerisindeydi. Kaybettiğini düşündüğü bebeği hala yaşıyordu. Bu inanılmazdı. Bundan sonra koşmak ne kelime kimse onu yataktan kaldıramazdı.
“Bebeğim… onu kaybetmedim. O hala benle!”
Emily mutluluğunu desteklercesine elini sıkınca ona döndü. Bu sefer gözlerinde sevinç damlaları akıyordu.
“Emily hala anneyim. Bebeğimi kaybetmedim.”
“Çok sevindim. Bundan sonra ona daha dikkat edeceğiz.”
Doktor iki kadının sevinçle yerlerinde duramadıklarını gördükçe sırıtmaya başladı. “Siz kadınlar… Aman anneyi sarsmayın, bakın az önce ne dedim ben size?”
Miranda fazla tepki gösterdiğini düşünüp kızardı. “Özür dilerim.”
“Benimle ilgili değil, seninle ilgili. Umarım bundan sonra daha dikkatli olursunuz majesteleri.” Dağıttığı malzemelerini çantasına koydu. “Ben gidiyorum. Bu eve bir daha geldiğimde umarım doğuruyor olursun.”
Miranda kocaman gülümsedi. Zorlayacak duruma girmeyecekti. Koşmayacaktı bu kesindi.
Doktor esprili cümlelerini Dük’e de sarf ederken arkadan Bryan kahkahalarla gülüyordu.
“Majestelerinin oyunlarını odasında oynamasına izin verin. Dokuz ay sonra dışarıda koşturabilir. Bebeği şimdi tehlikeye atarsak eminim ona zararı olacaktır. Her türlü…”
Jason bu yoruma gülerek karşılık vermeyi çok isterdi ama ne yazık ki Bryan buna fırsat vermiyordu. Doktor ile birlik olup kendisiyle dalga geçmeleri çok sinir bozucuydu. Doktoru gönderdikten sonra Bryan’ın çenesini ve burnunu yüzündeki farklı bölgelere yerleştirmek üzere ona doğru sertçe yürüdü.
“Tamam şaka yapıyordum. Karınla yatakta da oynayabilirsin. Karnı çıkana kadar vaktiniz var. Olivia ile baya oynadık biz.”
Masanın arkasına kaçarak Jason ile arasındaki mesafeyi korudu.
“Buraya gel! Seninle işim bittikten sonra sevgili karıcığın eminim başka adamlarla oynamaya gidecektir.”
Jason arkadaşını kovalamak için öne doğru bir hamle yaptı. Odanın kapısında bir öksürük sesi gelince Jason durup başını çevirdi.
“Ne oldu Emily?”
“Majesteleri sizi görmek istediğini söyledi. Sanırım bebek sevincini sizinle yaşamak istiyor.” Emily’nin az önce ağlayan gözleri artık mutlulukla gülüyordu. Torunu gelecekti. Her şeye rağmen iyi bir kalbi olan damadı vardı. Bundan başka bir mutluluk olabilir miydi?
Jason arkadaşına işaret parmağını tehdit edercesine salladıktan sonra Mirandanın yanına çıkmak üzere ilerledi.
Bryan arkadan seslendi. “Düşesle oynarken bebeğe dikkat edin ama…”
Emily sessizce güldü. Jason ise olduğu yerde durup boyunu sağ sola oynattığı gibi merdivenlere yöneldi.
Miranda yatakta bir o yana bir bu yana dönüyor, heyecandan ne yapacağını bilmiyordu. Üstünü ve çarşafları Emily’nin yardımlarıyla değiştirmişti. Şimdi geriye kalan tek şey kocasıyla arasındaki garip durumu yok etmekti. Niyedir bilinmez, bebeğin kaybına olan üzüntüsü onu kocasına daha çok bağlamıştı. Sevinç, yeni mutluluklar bekliyordu.
Jason kapıdan içeri girdiğinde diğer tarafına dönerek dizlerinin üstüne çıktı. Jason’a elini uzatmış, onu davet ediyordu.
“Sen iyi misin Miranda?” diye sordu.
“Çok iyiyim. Bebeğimiz Jason, yaşıyor!” Tatlı bir şekilde kıkırdadı.
Jason onun mutlulukla ışıldayan suratından gözlerini ayıramadı. Normalde onu kendisiyle gördüğünde hep somurtuyor veya gülmüyordu. Fakat uzun zamandan beri ilk defa bu kadar içten davranıyordu. Uzatılan eli karşılıksız bırakmadı. Yatağa yaklaşıp karısının elini kavradı.
Miranda onu yatağa çekince bir dizini kırıp kenara oturdu. Miranda ona yaklaştı. Ellerini boynuna doladı.
“Jason, baba olacaksın.”
Jason’ın ifadesi yumuşadı.
“Baba olacağımı tam üç haftadır biliyorum,” dedi onun yanıldığını göstermek amacıyla. Miranda başını sallarken kestane saçları sağa sola uçuşacak şekilde aksini iddia etti.
“Asıl şimdi baba olacaksın. Annesiyle babasının çok mutlu olduğunu bilecek ve bu dünyaya sağlıkla gelecek. Biliyorsun bebekler bir vakitten sonra duyguları hissetmeye başlarmış.” Bunun gerçekliğinden emin değildi, bir kitapta okumuştu sadece.
“Peki bu ne demek oluyor?” Jason boştaki elini onun beline yerleştirince Miranda’nın gülümsemesi genişledi. Tamamen ona değecek şekilde yaklaştı.
Jason şaşkınlığını gizlemedi. Karısına bir haller olmuştu.
“Seninle aramdaki sorunları halletmek istiyorum. Beni affetmeni istiyorum. Bundan sonra arkandan iş çevirmeyeceğim. Sözünü dinleyeceğim Jason,” dedi kati bir kararla.
“Sen gerçekten Miranda’sın değil mi? Çünkü benim tanıdığım kadının böyle bir teklifi getireceğini hiç düşünmemiştim.”
Miranda’nın gülümseyen ifadesi seviye seviye azalarak soldu. Jason onu solduran bir karabuluttu. Güneşini elinden almıştı.
“Aslında, bebeği çok istediğimi fark ettim. Onu… onu istiyorum Jason. Ama seni de istiyorum.”
Miranda’nın itirafı Jason’ın beklediği durum değildi. Birkaç saat önce hoşlandığını itiraf etmişti ama istediğini hiç bu kadar istekle söylememişti. Jason şimdi çok şaşkındı. İyice afalladı.
“Miranda…”
“Sus! Sadece affettiğini söyle. Birbirini seven çiftler olalım. Evliliğimiz hep sorunlu gidiyor, ben… artık seninle evli olduğuma ve senden hoşlandığıma göre güzel bir dünya kurmamızda hiçbir sakınca yok. Bazen ben bazen de sen sorun çıkarıp karşımızdakini üzmeye, sinir etmeye çalışıyoruz. Bunu yapmayalım. Seninle yeniden anlaşma yapalım. Bebek anlaşması olsun. Bebek doğana kadar mutlu bir çift olalım. Belki de…”
Jason kıstığı düşünceli gözleriyle onu tamamladı. “Birbirini seven mi?”
Miranda heyecanla bakan gözlerini kucağına indirdi. Jason’ın boynunda duran ellerini yavaşça geri çekti. Ama Jason buna izin vermedi. Onu iki eliyle kucaklayıp kendi kucağına oturttu.
“Sanırım anlaşma iki taraf içinde uygun görünüyor.”
Miranda’nın o an gözlerinde oluşan parıltı ve yüzündeki gülümseme ile Jason’ın kalbinde yeşeren bir fidan kadar güçlüydü. Ekilen tohumlar sonunda o taş kalbi yarıp gün ışığına çıkmış, adım adım büyüyerek aşkını filizlendiriyordu. Yakında açacak ağaçlar için kalbini saran kocaman bir mutluluk vardı. Bunu hissedebiliyordu.
Bir his Evalina, geceleri kalbini karartacak olan büyük bir düşünceydi.
“Gerçekten mi Jason? Yani bana kızgınlığın geçti mi?”
“Tam olarak geçti diyemem, ama çok küçük azalmaya başladığını söyleyebilirim. Bunun azalıp yok olması sana bağlı karıcım.”
Miranda küçük bir çocuk gibi başını hızla salladı. “Tamam kabul. Azaltacağım onu. Seninle bebeğimize güzel bir dünya kuralım. Hiç kavga etmeyelim.”
Jason hala onun sözlerine güvenemiyordu. Acaba yine bir oyunun içinde miydi? Bu şüphe aklından gelip geçiyordu.
“Miranda bebeğin kayıp düşüncesinden önce bana söylediğin tüm her şeyi söylememiş gibi mi yapacaksın?”
“Evet, onlar sinirle söylenmişti. Bebek için benimle olmanı istemediğim için sana söylemedim. Beni sevmediğini düşündüm. Hala da öyle. Keşke gerçekten sevebilsen…” Miranda’nın suratı yine düştü.
Jason onu güldürmek için şakacı bir tavır takındı.
“O zaman bana aşk itirafını da unutmalıyım yani? Benden hoşlandığını söylemiştin? Şu an istiyorsun ama hoşlanmıyorsun?” Bakışlarını tavana çevirdi. Numaradan suratına üzgün bir görüntü oturttu. “Ne kadar üzücü, bende bebeğimin annesini sevdiğimi söyleyecektim.”
“Ne?” Miranda ellerini adamın omuzlarına yerleştirdi. “Beni gerçekten seviyor musun?”
“Hoşlandığımı daha önce söylemiştim sana. Sevgimin de azdan çoğa doğru gidecek olması sana bağlı karıcım.”
Miranda adamın yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Sevinçle kucağında zıpladı. “Bir gün kalbini bana vereceğini söylüyorsun, bundan daha mutluluk verici bir şey olamaz. Beni sevecek Jason, hem de çok!” Miranda’nın gözlerindeki umut Jason’ın kalbine dokundu. Başkasına aşıkken ona nasıl olacaktı? Sakin ifadesini bozmadı.
“Umarım beni sinir edecek davranışlardan kaçınır, bebeğimizi üzmezsin annesi.”
Miranda atıldı hemen.
“Bundan sonra seni sinir etmeyeceğim kocacığım!”
Sözünün ardından üç kez daha Jason’ı çileden çıkarttı.
İlkinde tüm odaların düzeni için, dinlendiği yataktan üç gün sonra fırladı ve işe koyuldu. Jason ona sadece emirleri vermesini, diğer işleri çalışanlara bırakmasını söylemişti. Ama odaya geldiğinde gördüğü manzara onu çileden çıkartmıştı.
Miranda perdeleri kucaklamış, asan uşağa doğru götürüyordu.
“Sen ne yapıyorsun? Bırak çabuk şunları,” derken sesi buz gibi soğuktu. Miranda’nın elindeki yeşil perdeyi tos top yapıp yere attı. Miranda yerde eğri büğrü, ütüsü bozulmuş perdeye bakıp kocasına döndü.
“Ne yaptın ya? Ütüleri bozuldu. Şimdi tekrar ütülenmeleri gerekecek. Nazik olabilir misin?”
“Sen de akıllı olabilir misin? Kaç kere bir şey taşımayacaksın dedim.”
“Bunlar ağır değiller, bak çok hafif,” Miranda yere eğilip onları almak gibi bir hataya düşünce Jason’ın koca bedeniyle karşı karşıya kaldı.
“Odayı düzenleyeceksen karıcım, sadece çalışanları yöneteceksin, yoksa işini elinden alırım, gider kitap okursun.” Tehdit etmeyi amaçlamıştı ama Miranda için kitap okumanın bir ceza sayılmadığı bir dünyada yaşıyorlardı. Karısı kocaman gülümsedi.
“Tamam sadece yöneteceğim.” Miranda Dük’ün arkasındaki Sophie’ye göz kırptı. “Sophie şunları toparlayıp” perdeyi asan uşağı gösterdi. “Jackson’a uzat.”
Jason’ın dik bakan bakışları altında işini düzgünce yapıyordu. Adamı ikna etmesi on beş dakikasını aldı daha sonra odadan dışarı kovdu.
İkinci çıldırtması, mutfaktaki işlere karışarak kocasına yemek yapmasıyla başladı. Jason Miranda’yı ararken una bulanmış beyaz yüzünü zor tanıdı.
“Tanrı aşkına kadın burada ne yapıyorsun?”
Beyaz dizleri ve bembeyaz yüzüyle çocuk gibi gülümsedi. “Sevgilim, sana çok güzel bir tatlı yapacağım. Sen şekerli şeyleri seversin. Bak bu yaptığım tatlısı teyzem öğretmişti. Adı ‘tatlı aşklar’ ne şeker değil mi?”
Jason içinden sabır dileyerek diğer çalışanlar içerisinde karısıyla tartışmamak için eliyle yüzünü sıvazladı. Başını kaldırdığında Miranda elinde koca bir un topunu yoğuruyordu.
“Bırak onları, sen tarif et yapsınlar,” en az 15 kişinin bulunduğu mutfakta efendilerinin yanlarındaki durumuyla belki de hayatlarında ilk defa bu kadar samimi bir topluluk olduklarını düşünüyorlardı.
Mirandayı sevmeyen bir kişi yoktu. Herkese olan yardımı ve geniş gülümsemesi ile kalplere sızıyordu.
“Tarif edemem. Söylerken mutlaka bir şeyleri yanlış yaparım, kendim yaparsam daha iyi olur. Hem bir kere Marissaya yaptım, çok beğendi.”
“Sana süre, üçe kadar sayacağım ve sende şu üzerindeki önlüğü çıkartıp Bayan Dorothy’e vereceksin.”
Miranda başını kaldırmadı bile. İşine o kadar yoğunlaşmıştı ki hamuru yoğururken dilini dudağının kenarından dışarı çıkardı. Bu hareketten haberi yoktu. Fakat o dili bir başkasının bazı bölgelerini tetikliyordu.
Jason onun diline dikkat kesildi. Uzun zamandır, ne bir kadınla ilişkisi vardı ne de Miranda’yı öpecek kadar yaklaşmıştı. Son beraberliklerinin üzerinden bir ay geçmişti.
Üçe kadar saymayı unuttuğunu fark edince göz kontağını kesip hizmetçiler arasında dolaştırdı. Tüm bakışlar bir bir yere indi. Jason miranda’nın yanına geldi.
“Bir…” dedi uyarıcı bir tonda. “İki…”
“Jason, çilek sever misin? Çünkü çilekli çok güzel oluyor.” Miranda başını kaldırdığı sırada tüm vücudu havalandı.
“Üç!”
“Ah Jason! İşim yarım kaldı. Bırakır mısın beni?”
“Tatlıyı bir kağıda yazıp onlara ver. Gerisini hallederler.”
“Ben yazana kadar hamurum şişer. Jason ya işimi bozuyorsun.”
“Akıllı bir kadın olduğunu sanıyordum yanılmışım!”
Jason onu sırtına atarak mutfaktan bahçeye çıkarttığında üzerlerinden bembeyaz bir toz bulutu geçiyordu. Miranda’nın saçları da dahil tüm yüzü una bulaşmıştı. Ortadaki tek parıltı gözlerindeki yeşillikti.
“Sana kızdım!”
Jason dudaklarını sıktı. “Söz verip tutmamak senin suçunken neden bana kızıyorsun? Bebeği yormamanı istemiştim.”
“Ben yorulmadım ama!”
“Senin yorulup yorulmamanı anlayabilirim. Boş işlerle uğraşma. Ayrıca saat iki, senin dinlenme vaktin değil mi?”
Miranda’nın dudakları büzüştü. “Ben tatlı yapmak istedim. Hem belki oğlumuzda yer diye düşündüm.”
“Oğlumuz için daha erken, ben de senin elinden tatlı yemek istemiyorum. Aşçılar gayet güzel tatlı yapıyor.”
Miranda kaşlarını çattı. “Beni bilerek sinirlendiriyorsun.”
“Evet, sinirlendiriyorum. Bu işten vazgeçmen için ne yapmam gerekiyorsa yaparım. Şimdi odana çıkıp güzel bir duş alıyorsun ve yatıp öğle uykunu dalıyorsun.”
Miranda aksilikle büzdüğü dudaklarının arasından homurdandı.
“Ben bebek değilim, karın gibi davran.”
Jason aniden onu kendine çekip çoktan yapmak istediği şeyi gerçekleştirdi. Dudaklarının unlu olmasını düşünmeden derin, uzun süren bir öpücük ile ona karşılık verdi. Geri çekildiğinde Miranda’nın aralık dudaklarına bakıyordu. Genç kadınında bunu özlediğini anlayabiliyordu.
“Karım gibi davrandım mı? Yatağına kadar eşlik etmemi istemiyorsan hemen odana git Mira,” dedi fısıltıyla.
Miranda titredi. Beraber duş alsalar, yatsalar…
“Tamam gidiyorum.”
Üçüncü ve son çıldırtması da üst raftaki kitabı almak için tehlikeli bir şekilde sandalye üzerine çıkmasıydı.
Jason kütüphaneye girerken sakindi. Ta ki karısını bir ayağı rafta diğer ayağı sandalyenin sırt kısmındaki incecik ahşap şeride basarken görene kadar.
Çarçabuk arşınladığı odada karısının yanına gelince sertçe haykırdı.
“Miranda!” Genç kadın arkasından gelen korkutucu sesle irkildi. Dengesini kaybedip sırt üstü yere düşerken Jason hemen onu kucakladı. Karısının korku dolu gözleri kendisine çevrildi, ardından sıkıca boynuna sarıldı.
“Ayh korktum, bir an içim çıkıyor sandım. Yere düşecekmişim gibi hissettim. Hayatımı kurtardın Jason.” Yere düşme korkusu, adamın onu korkuttuğu gerçeğini örttü.
Jason aradan biraz zaman geçince onu hemen ayaklarının üstüne bastırdı.
“Sen beni kesinlikle öldüreceksin. Her zaman seni düşünüp bugün kimbilir başıma ne gelecek diye düşünmekten kalp krizi geçireceğim. Miranda, neden düşünceli davranmıyorsun? Eğer ben olmasaydım şu an yere düşmüş ve bebeğimizi kaybetmiş olurdun.”
“Kimse arkama gelip o kadar yüksek sesle bağırmazdı. Bunda tüm suç senin bir kere!”
“Beni çıldırtıyorsun!”
“Ne yapayım, üst raflara uzanamıyorum. Çok yüksek kitaplık.”
Jason yan gözle üç metrelik kütüphaneye baktı. Gözlerini devirdi. Karısıyla baş edemiyordu.
***
Sakin geçen bir günde Miranda balkondaki yerine geçip kitap okumayı amaçladı. Daha önceden hazır ettiği kitaplardan ikisini eline aldı. Yerine yerleşti. Güzel bir gündü. Artık havalar yavaşça soğumaya başlamıştı. Bu yüzden üzerine ince bir battaniye alarak bacaklarına örttü. Derin derin havayı soludu. Getirdiği kitaplardan birine uzandı. Eline alıp kapakta adı olmayan kitaba baktı. Çok garipti. İlk sayfayı çevirdiğinde ise gerçekle karşılaştı.
“Bu defter bir gün benim başarıyla son bulan romanım olacak. Dünyamı nasıl değiştirdiğimi, bir erkeğin kalbine nasıl girebildiğimi… Kısacası Maxander Kontesi Evalina Thoran’ın hayatının öyküsü olacak!”
Miranda’nın tüm kanı çekildi. Bu el yazısıyla yazılan kitap bir roman değil…
Evalina’nın günlüğüydü!