Miranda derin nefeslerle okuduğu gerçeği hazmetmeye çalışıyordu. O adi adamın bir oğlu vardı ve adı da Loren’di. Aylardır aralarındaki huzursuzluğun sebebini şimdi anlıyordu. Bir oğul babasının yaptıklarını bilirdi. Günlükte bilmediğini yazıyordu ama bu hiçbir şeyi değiştirmezdi. Elbet haberi olurdu. Peki babasının bebeği ve onu öldürmek istediğini biliyor muydu?
Gözleri fıldır fıldır yuvalarında dönerken hemen bir sandalyeye oturdu. Loren bu kadar pislik bir adam olamazdı. Jason’ın en yakınındaki adamdı. Yıllardır aralarında büyüyen çok sağlam bir ilişki vardı. Bunu ziyan edecek bir duruma girmek istemezdi.
Düşüncelerini bir kenara bıraktı. Artık bu oyundan kurtulmak istiyordu. Hayatında ilk defa bir kitabı – günlük kitap gibiydi zaten – okuyup bir an önce bitirmek istiyordu. Kapağını nefretle kapatacağından şüphesi yoktu.
Günlüğü okumaya kaldığı yerden devam ederken aklında tonlarca soru vardı. Bu nasıl bitecekti ve Loren… Nasıl biriydi?
“Garrender Kontu’yla geçirdiğim gece inanılmazdı. Bir adam bir kadına bu kadar aşkla dokunabilir miydi? Ateş ikimizi de kavurmuştu. Sanki ona dokunan parmaklarım sihirli bir şekilde ne istediğimi ona aktarıyordu. O düzgün vücudu en az Jason’ın ki kadar ihtişamlıydı. Ondan daha fazla arzulu ve isteğinin büyük olduğu belliydi. Doyumsuz geçirdiğim tek geceydi. Tanrım aklıma geldikçe sürekli kızarıyorum. Bir gün Jason’ın yanındayken hayali düşüncelerime yayıldı. Gecenin içinde beni arzuyla kıvrandırmasıyla Jason’ın bana bakması bir oldu. Tabi ki benim sevgili kocam onu aldattığımdan haberi bile olmadı. Gülümseyerek kucağına oturdum ve aklımdaki Garrender Kontuyla öpüştüğüm anı onunla yaşadım. Sonuçta öperken kimi düşünürseniz öptüğünüz kişi o olurdu. Hayalimin hep güçlü olduğunu düşünmüşümdür.”
“Pis fahişe!” Miranda yine kendisine yakışan Düşes kimliğini bir kenara bırakmıştı. Louisa görse buna çok kızardı.
Sayfa sayfa gittikçe ilerliyor sona geliyordu. Daha önce Evalina hep tek çocuk olarak kendisinden bahsetmişti. Ama bir de abisi vardı. Onu seven bir leydiye dünyayı dar edecek planı kurmuştu. Jacqlueen ile başarıya ulaşan haberin ne olup bittiğiyse bilinmiyordu. Son sayfa!
“Tanrım, bitti mi? Buraya kadar mı?”
Günlüğün son kelimesiyle olmayan sayfaya baktı. Kitabı ters çevirdi. Diğer yanlarına baktı. Gerçekten bitmişti. Son kapağı incelerken gözüne bir şey takıldı. Sanki orada bir sayfa eksikti. Miranda istemsizce içindeki merak duygusuna yenildi. Heyecanı yarıda kesildiği için nefretle bakıyordu.
“Kopartmışlar!” dedi. Kimin yaptığını bilmiyordu, nedense aklına onu bu kadar oyuna getiren kişinin olduğu geliyordu.
Başını pencereden tarafa çevirip ağaçlara bakındı. Son sayfayı nereden bulacaktı? Loren’e gidip sorsa mıydı?
Düşünceler düşünceler…
Günlüğün bittiği tarihe bakmak üzere tekrar günlüğe döndü. Sayfaları karıştırıp tarihi aklına not ederek kitabı kütüphanedeki bir boşluğa yerleştirdi. Aceleyle dışarı çıkıp mutfağa gitti. Onu gören hizmetçiler işlerini bırakıp çarçabuk reverans yapmaya başladılar, fakat bu Miranda’nın umurunda bile değildi. Gözler Emily’i arıyordu, bulamayınca en yakında kıza sordu.
“Emily’i gördün mü?”
“En son odasına çıkacağını söylemişti Majesteleri, şimdi nerede bilmiyorum.”
Miranda başını salladı. Hizmetçi merdivenlerinden çıkıp batı kısmına doğru ilerledi. Hizmetçi katındaki tüm hizmetçiler batı cephesinde kalıyordu. Hangi oda onunkisi tam bilemediği için gördüğü ilk uşağa sordu. Ardından hemen odaya girdi.