BÖLÜM 1 "KOMŞU"

842 16 1
                                    

                                                         


Yine o garip gecelerden birini yaşıyorum.  Dalabilsem üç gün uyuyabilirim ama yatakta denemediğim pozisyon kalmadı, bir türlü uyuyamadım. Bir süre duraksadım ve aniden sinirle başımı koyduğum yastığı köşede duran kitaplığıma doğru fırlattım.  Birkaç kitabın yere düştüğünü gördüm. Derin bir ''offf'' çekerek kendimi tekrar yatağa bıraktım.  Yoook yok bu sıçtığımın uykusuna bir türlü dalamadım.  Kafamı çevirdiğimde perdemin arasından giren ay ışığının duvar saatimi aydınlattığını gördüm. Saatten gelen tik tak sesine odaklandım bir süre. Saat tam üç buçuk olduğunda, daha fazla dayanamayarak kendimi odadan dışarı attım. Suratımı yıkamak için lavaboya girdim. Aynada kendime baktığım da, '' şu surata bak sanki uyuşturucu bağımlısıyım. Herkes de böyle mi düşünüyor acaba? Dur bir dakika bu hiç de umurumda değil'' diye kendi kendime konuşurken aşağıdan gelen bir ses irkilmeme neden oldu. Yavaşça kapıyı araladım, erkek sesine benzeyen bir çığlık gibi geldi bana. Merdivenlere doğru ağır adımlarla ilerlerken birden ayağıma Miço dolandı. Derin bir ''oh'' çektim '' sen miydin benim şişko tatlı kedim'' diyerek kucağıma aldım. Hemen uyku pozisyonuna geçti. Onun huyu bu, kucak gördüğünde hemen o minik göz kapakları kapanmaya başlar. Sonuçta bir İngiliz kedisi o, uysal ve sürekli ilgi istiyor. Odama doğru yöneldiğimde aniden canım garip bir şekilde çikolatalı cheesecake çekti. Miço ile beraber merdivenlerden aşağı doğru inerken salon ışığının açık olduğunu gördüm. '' Demek yalnız değilim'' diye seslendim fakat cevap veren olmadı. '' Gergin miyiz?'' diye tekrar seslendim, yine ses veren olmadı. '' Neyse ben cheesecake almaya gidiyorum'' diyerek mutfağa yöneldim. Miçoyu yere bırakarak dolaptan cheesecake alıp masanın üstüne koydum. Arın'ın keskin olan aletlerle oynama isteği yüzünden bıçak ve kesici aletleri üst dolaplarda muhafaza etmek zorunda kalıyoruz. Çok yaramaz bir kardeş kendisi. Sandalyenin üzerine basarak en üst dolaba baktığımda kapağının açık olduğunu gördüm. Normalde asla unutmayız salonunda ışığı açık ''yoksa'' dedim kendi kendime '' kesin o aldı'' diyerek sandalyeden aşağı inerek bir hışımla salona doğru yöneldim. '' Umarım kendine bir şey yapmamıştır'' diye içimden geçirirken salondaki koltukların hali beni şaşkına çevirdi. Koltuklar delik deşik ve kılıfları parçalara ayrılmış bir şekilde etrafa savrulmuş duruyordu. Eminim bunu o, on dokuz yaşındaki düşünme yetisi olmayan kardeşim yaptı. Etrafta gözükmemesi annemin yanına kaçtığını gösteriyordu. Doğru ya onun yanına kaçacak tabi nede olsa annem ona ''neden?'' sorusunu bir cümle içerisinde hiç kurmuyordu. Art arda ''anneee'' diye hafif yüksek seslenerek merdivenleri çıkmaya başladım. Kapısına geldiğimde o her zamanki asık suratı ile kapıyı açarak, '' evet Aden'' dedi. Sesimi yükselterek,'' oğlunun ne yaptığını gördün mü sen? İnde aşağı bir bak koltuklar ne hale gelmiş. Yada bunları bir kenara at böyle giderse kendisine nasıl bir zarar vereceğini düşünmüyor musun?'' dedim. '' Tamam'' dedi sadece suratında ufak bir tepkime bile yoktu. Sağ kaşını hafif yukarı kaldırdı ve bir şey söyleyecek gibi dudaklarını araladı ama içine çektiği nefesi bırakarak kapıyı suratıma kapattı. Kapıya sağlam bir yumruk atmak istedim ama Miço yine ayağıma dolandı. Onu kucağıma aldığım da biraz sakinleşip odama doğru yöneldim. Her zaman ki gibi olaydan sonra gürültüye uyanan Benan kapısını açarak,'' ne oluyor yine, gecenin bu saatinde?'' dedi. '' Bir tutam öfke var ister misin?'' dedim dişlerimi sıkarak. '' Neyse sizle uğraşamayacağım daha odalarınız da bir ömür geçirmeniz dileği ile'' diyerek odamdan içeri girdim. '' Sakinlik senin en büyük ilacın unutma'' dedi arkamdan pişkin pişkin sırıtarak. '' ha ha'' diye cevap verdim ve kapıyı sert bir şekilde kapattım. Bana huzur veren tek yer olan balkonuma geçtim. '' Bugün efkarlıyız be Miço'' diyerek çenesinin altını kaşıdım biraz, hoşuna gitti ki kucağımdan inerek kanepeye uzandı. Yoruldu o da benim gibi, kulaklığımı takarak yanına doğru uzandım.




Güneş yüzüme vuruyordu. Sonra bir parfüm kokusu geldi burnuma, daha önce karşılaşmadığım bir kokuydu. Gözlerimi açtığımda bana doğru bakan bir çift göz gördüm. Yerimden fırlayarak '' sende kimsin odam da ne işin var?'' dedim. '' Demek bu parfüm kokusu senden geliyordu'' dedim içimden kendi kendime. '' Ben Barlas'' dedi o etkileyici ses tonu ile. Bu parfüm kokusu, ses tonu ve yakışıklılığı dikkatimi tümü ile dağıttı. '' Yan komşunu zum. Odanızın kapısı kilitli olduğundan anneniz endişelenip beni çağırdı'' dediği sırada annem yanımıza geldi. '' Ne kilidi, ne kapısı?'' diye şaşkın şaşkın bakarken annem de bir gariplik sezdim, '' Barlas'ı ben çağırdım. Kendine bir şey yaptın sandım'' dedi. İşte bu annemden beklemediğim bir şeydi. '' Sadece uyuyordum. Anne bence sen fazla tepkiyi seviyorsun'' dedim kahkaha atarak. '' Şimdi odamı terk edin'' dediğimde kapının kırık olduğunu gördüm. '' Odamı terk etmeden önce kapıma ne olduğunu biri bana açıklayabilir mi?'' diye sordum. '' Kapı kilitli olduğu için kırmak zorunda kaldık'' dedi Barlas. '' Okula gitmem gerekiyor çabuk odamı terk eder misiniz?'' dedim asabi bir tavırla. '' Görüşmek üzere bayan'' diyerek odamdan çıktı. '' Bana bir kapı borcun var'' diye seslendim arkasından. '' Evet anne gösteri bitti. Gerçek hayata dönüyoruz. Okul beni bekler hazırlanmam lazım'' dediğimde '' gergin olmayı bırak'' dedi hafif tebessüm ederek. Odadan ayrılırken, '' evet bebeğim'' dedim arkasından. Kırılan kapım asabımı yine bozdu ve işin garip tarafı kapımı kilitlediğimi hatırlamıyorum. Barlas denen çocuk da gitti ama halen kafamın içinde dolanıyor. Merhaba yeni gün bakalım daha ne gibi sürprizler hazırladın bana. Bu arada nasıl bu kadar uyudum saat bir olmuş.

HÜKÜMSÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin