malecxmalec senin için aşkım
Magnus:
Alec'le duştan çıktıktan sonra yorgunluğun etkisi ile kendimi yatağa bırakmış olsam da onun beni rahat bırakmaya niyeti yoktu.
"Bu kadar kolay mı yoruldun cidden?"
"Ben senin yaşının 40 katı yaşındayım Alec, yorulmam normal değil mi?"
"Ben alayım o yorgunluğu." Alec sakince beni kendine doğru çekmişti, sonrasında yüz üstü uzanmamı sağlayıp kalçalarıma oturdu ve sonrasında parmakları omuzlarımı kavradı.
"Seni bayağı germişim ben, kıyamam sana."
Parmakları omzumda dolandıkça içimde bir yerlerde yangına sebep olmasına ne demeli?
"Sırtım da bayağı kasılmış."
Alec'in kıkırdamasını işittiğim zaman utanmıştım biraz. Lanet olsun bu büyünun etkisi bir an önce geçse iyi olacak.
"Hemen ilgileniyorum."
Elleri omuzlarımdan aşağılara indi ve sırtımda dolanmaya başladı.
Bu arada kalçalarıma temas ettiği ölçüde deliriyordum.
"Beline doğru da ineyim mi?"
"İyi olur bence."
Elleri belime baskı yaparken rahatlamam gerekirken daha da geriliyordum.
O sırada elleri çıplak belime temas etti ve tişörtümün yukarı doğru sıyrıldığını hissettim.
"Tenine temas ettiğimde daha çok rahatlarsın bence."
"Hiç sanmıyorum." Demiş olsam da tişörtü omuzlarıma kadar sıyırdı. Sonrasında ensemin biraz aşağısına çarpan nefesi ile içim titremişti.
"Görev amacından sapıyor gibi." Dediğimde nemli dudaklarını ensemin biraz altına temas ederken buldum.
"Rahatsız mısın bu durumdan?"
"Olmam mümkün mü?" Dememle dudakları aşağılara doğru bir yol izlemeye başladı. Bel çukuruma değen ıslak dudaklar inlememe neden olmuştu.
"Terlemeye başladım." Dediğimde aniden üstüme uzandı ve tüm ağırlığını sırtımda ve kalçamda hissettim.
"Şimdi nasıl?"
"Şimdi terden ölüyorum. Ayrıca çok ağırsın."
Beni hızlıca kendine çevirip gözlerini gözlerime sabitledi.
"Seni yemek istiyorum."
"Tamam bak, renkli ve parlak şeyler giyinip şeker ambalajı gibi geziyor olabilirim ama bu sana, beni yeme hakkı tanımaz." Saçmalıyordum biliyorum ama ortamı dağıtmam lazımdı.
Yine de ise yaramamıştı.
"Her defasında boynuma verdiğin eziyetleri unuttum mu sanıyorsun Mags?" Parmakları boynuma dokundu ve tenimi parmakları arasında sıkmaya başladı. "Bence sıra bende."
Parmakları arasında tuttuğu tenimi hafifçe dişledi ve emmeye başladı.
"Tamam ama sence de... ahh..."
Boynumdan aşağıya süzülen kanı hissetmiştim.
"Üzgünüm biraz sert oldu." Parmakları ile kanı temizlerken ona sinirli bakışlar atıyordum.
"Az önce beni ısırdın ve boynumu kanattın!"
"Benim suçum değil, bu kadar seksi olup beni baştan çıkardığın için hepsi senin suçun."
Alec'in bacakları iki yanımda uzanıyordu ama o an bir bacağını hareket ettirdi ve sonrasında bacağını bacaklarım arasına sokup kasıklarıma baskı yapmaya başladı.
"Yap...ma şunu."
"Üzgünüm ama yutkunurken çıkardığın sesi ve inip kalkan adem elmanı seviyorum." Kasıklarıma aniden gelen baskı dişlerimi sıkmama neden olmuştu.
"Şu büyünün etkisi ne zaman geçer, ben bu halimi sevdim sanırım."
"Etkisi geçtiği zaman da böyle diyebilecek misin?"
"Sanmıyorum o yüzden tadını çıkarmaya çalışıyorum."
Omzuma kadar çıkardığı tişörtü çekip üstümden aldı. Tamamen çıplak kalan üst bedenimi incelemeye başladı.
"Biliyor musun? Sevgili olmadan önce giydiğin o yakası açık tişörtlere o kadar minnettardım ki... adeta açık büfe vardı önümde. Kötü yanı hiçbir yemeğe dokunamıyordum."
Elleri tenimde yavaş yavaş geziniyordu.
"Sonra sevgili olduk ve ben bir ahmak gibi davranıp senin kalbini kırdım. O gün yanına geldiğim zaman tişörtsüzdün ve ben... bir erkeğin nasıl bu kadar anormal olabileceğini düşünmeden edemedim."
"Anormal?"
"Beni anormal bir şekilde kendine çekiyordun, bu normal değildi. Önceden hiçbir erkeğe karşı bu kadar farklı bir çekim hissetmemiştim."
"Jace'e bile mi?"
"Jace'e bile. Ki Jace'e olan duygularım tamamen mantıksaldı. Erkeklerden hoşlanıyordum ve bana diğer insanların attığı o tuhaf bakışı atmayan tek kişi Jace'ti. Senden önce yani. Ama o benim için bir kardeş olabilirdi anca, onunla herhangi bir gelecek planım yoktu. Sadece o zamanlar, sonsuza kadar onu sevip bir köşede yalnız başıma ölmeyi bekleyeceğimi düşünüyordum."
"Benimle ilgili gelecek planların mı var yani?"
"Bunu cidden sordun mu?"
"Senden duymak istiyorum."
"Sensiz bir gelecek hayal edemiyorum ben. Oldu mu? Bunu duymak mı istiyordun? Şimdi sen söyle o zaman."
Böyle bir soru beklemediğim için bir süre afallamıştım.
"Sensiz bir hayat düşünemiyorum ama sensiz kalacağımı da biliyorum. Bu çok çelişkili bir durum."
"Bensiz kaldığın zaman beni hiç unutmasan bile bana yeter bu durum. Dünya üstündeki en mutlu anlarını benimle yaşadığın gelsin aklına."
"Dünya üstündeki her şeyin en mükemmel halini seninle yaşadım ben Alexander. İster yüz yıl ister bin yıl geçsin, senin yerini bir başkası alamaz."
Bir süre birbirimize baktık öylece, ne ara ortam ciddileşmişti ve bu noktaya gelmiştik bilmiyorum.
"Seni seviyorum Alexander."
"Ben de seni seviyorum, ve her zaman da seni seveceğim."
Bedenini üstümden çekti ve yanıma uzandı, ortamın tüm erotik havası dağılmıştı.
"Kurtulduğunu sanıyorsan yanılıyorsun Mags, sadece mola verdik. Elimden bugün kurtulman için dünyanın yıkılması filan gerekiyor."
Alec'in bunu demesi ile telefonu çalması bir olmuştu.
"Çok mu erken konuştun ne?"
Telefonu sinirle açıp kulağına götürdü.
"Efendim Jace. Demek enstitü şeytan saldırısı altında ve benle Magnus'a acil ihtiyacınız var. Geliyoruz hemen. Tamam Jace. JACE, CLARY ELE GEÇİRİLDİYSE BENİM SORUNUM MU BU? KAPAT GELİYORUZ DEDİM YA."
Telefonu kapadığında gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
"Yardımına ihtiyaçları varmış, daha doğrusu yardımımıza."
"Gidelim o zaman ne bekliyoruz?"
"Keyfimin gelmesini."
"Keyfine söyle çabuk gelsin o zaman."
Ayaklandığım zaman o da söylenerek ayaklanmıştı.
"O kızıl cadıyı öldüreceğim en sonunda!"
"Ama önce onu kurtarmamız gerekiyor."
"O yüzden onu iki kere filan öldürmem gerekecek."
...