9. Cennet Kokusu

25.9K 1.2K 76
                                        

Onun gidişinin ardından evi bulan adımlarım kapının eşiğinde durdu. Hayatta dahil herkese öfkeliydim, en çok da anneme. Şu güne kadar bir çok şeyi saklamıştı belki benden; ama bu en ağırıydı. En kutsal varlığın bu denli saklanılışı hata iken, onu bir kere daha nasıl affederdim.

İki kere tokmağın kapı ile buluşan sesine refakat etti kulaklarım. Hissiyatın bu denli hassaslaşması kafamın içinde dönüp duran sorulara birde sesleri ekliyordu. Kapı ağır ağır açılırken görüş açısına girdiğim gibi boş gözlerle suratıma bakan annemin ifadesi değişti. Tek eli dudaklarının üstüne kapanırken parmaklarının arasından sızan şaşkınlık nidası kulakları doldurdu.

"Bu ne hal Su, gözlerin kan çanağına dönmüş. Ne oldu sana böyle?"

Kapı ile arasından geçmek isterken bedenimi bedeninden uzaklaştırarak kendimce onu cezalandırmaya çalışıyordum. Oysa yine de olan bana oluyor, her koşulda en çok yıpranan taraf ben oluyordum. Bir kaç adımda ulaştığım salonun tam ortasında durarak peşimden gelen anneme baktım. Merakın hakim olduğu gözlerinde bariz endişe de vardı. Neden bu halde olduğumu, neleri öğrendiğimi tartar gibi bana bakarken, merakını gidermek için konuşmaya başladım.

"Ne kadar ironik değil mi, bir oğlum olduğunu öğreniyorum, hemde iki ay sonra. Nasıl vicdanın rahat etti bunca zaman? Nasıl yastığa başını rahat koyabildin? Senin öz torunun, annesi ayaktayken bir başka kadının ellerinde. "

"Kızım, ben sana anlatacaktım; fakat Cem ona zaman vermemi, kendisinin anlatacağını söyledi. Çoğu kez söylemesi içinde uyardım." Temkinli adımlarla yanıma yaklaşırken, koluma uzanan elini es geçerek bir adım geri gittim. Gözlerimden akıp giden yaşlar yüzümü sızlatırken onları silmemekte verdiğim inat yine kendimeydi.

"Benden bir süre eskisi gibi olmamı bekleme anne, bunu kolay unutacağımı sanmıyorum."

Merdivenlerin basamaklarına attığım adımları orta yerde durdurarak arkamı döndüm ve yinede yüzüne bakmadan konuşmaya devam ettim. "Yarın o geliyor" dedim kendimi alıştırmaya çalışarak "Oğlum geliyor, artık bizimle yaşayacak." tam da dilimin ucunda takılı kalan 'oğlum' kelimesinin bedenimde yarattığı rehavete kapıldım, bile isteye.

İnsanlar çoğu zaman başıma gelmez dedikleri şeyi yaşar, bana bir şey olmaz dedikleri çoğu zaman zarara uğrarlardı. Koskoca beş yıl boyunca uyuduğum yetmiyormuş gibi üstüne üstlük habersizce bir bebeğe can vermiştim. Annelik doğurmak demek miydi, yoksa emek vermek mi bilmiyordum? Belki de her aşamada daha da güçleniyordu anne ile evlat bağı, belki bir tek sevgi yetiyordu o birliği kurmaya.

Bütün gece heyecandan uyuyamamışken, çoğu defa kalkıp internetten çocuklarla ilgili araştırma yapmıştım. Onunla ilgili hiçbir şey bilmiyor olmam bir yana, çocukların genel gelişim bilgilerinden de hiçbir bilgim yoktu. Bu konu üzerinde yoğunlaşan bir çok makaleye göz gezdirirken bir an durdu bedenim ve ona ayak uyduran zihnim. Kaç yaşındaydı benim oğlum dört mü? Ne acı ki onun hakkında fikir üretebildiğim tek konu buydu.

✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️

Sabah erken bir saatte kalkarak mutfağa yöneldim. Çay suyu koyduktan sonra ne seveceğini bilmediğim için bir çok alternatif kahvaltı çeşidi hazırladım. Beklemenin stresini yaşarken, her araba sesine cama koşuyor olmam ise bedenimden çok beynimi yormuştu. Her şeyden öte karşılaşacağım tavır önemini göstermek ister gibi zihnimde çıkmak bilmiyordu. Her bir sorunun kuyruğuna takılan bir diğerini ardı sıra kovalayan endişe korkularıma önderlik ederek savaşa gidiyordu adeta.

Evin içinde yankılanan kapı sesi bekleneni vaad ediyordu kulaklarıma. Hızlı adımlarla ulaşmak üzere olduğum kapıya bir kaç adım kala duraksamıştım. Beni biliyor, annesini tanıyordu. En önemlisi ise o benim oğlumdu; ama bu endişenin tek nedeni kabul edilmemekti. Minik bedenine bindirilmiş bunca yükü nasıl bir anda kabullenmesi beklenirdi ki?

UYKU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin