Derin uykumdan henüz yeni kalkmış olmam bir yana, hayatıma giren ve çıkan insanlar, değişen düzenim beni yeterince sarsıyordu. Enver Beyin bu sevecen halleri erkeklere olan güvensizliğimi yavaş yavaş kırarken, her seferinde kalbimi inciten Cem duvarları daha yüksek örmeme sebep oluyordu.
Üzerinde ki takım elbise ona ayrı bir hava katmış, hafta sonu olmasına rağmen takım giyinmiş olması kafamı karıştırmıştı. Ayağa kalkan annem, Enver Beyin elindeki poşetleri alıp, sofraya davet etti. Ben ise hala şaşkınlığı üzerimden atamamıştım.
"Hoş geldiniz, neden zahmet ettiniz. Ne gerek vardı bunca şeye."
Enver Bey, Tansu'nun kafasını okşayıp bakışlarını bana çevirdi. Sandalyeyi kenara çekip oturması için yer açtım. Kafasında tarttığı kelimelerin kesinliğinden emin olduğunda konuşmaya başladı.
"Aslına bakarsan benim bir kızım var, yurtdışında annesi ile yaşıyor. Bu hafta sonu onu görmeye gidecektim; fakat işler umduğum gibi gitmedi. Yabancı sermaye ortaklarımız bugün bir toplantı ayarlamış. Bende geziyi iptal etmek zorunda kaldım ve aklıma Tansu geldi. Bari onu sevindireyim dedim." Yaptığı uzun konuşmadan hatırda kalır en önemli detay bir kızı olduğuydu, demekki bu yüzden ilgiliydi Tansu'ya karşı. Çocukları çok sevdiği, oğlum ile karşılaştığı ilk günden belli oluyordu zaten; ama bunun nedenini şimdi daha iyi anlayabilmiştim. Her insan çocukları severdi; fakat ebeveynler sevgiyi başka türlü aktarıyordu, bende bunun farkına anne olduktan sonra varmıştım.
Bir taraftan çay içiyor, diğer taraftan Tansu'yu yediriyordum. Yemek yeme konusunda çok uysal bir çocuk olması benim için bir avantajdı. Annem Enver Beyin çayını tazelerken merak ettiği sorularıyla adamı bunaltmayı da ihmal etmiyordu.
"Demek bir kızın var. Kaç yaşında."
"Sekiz yaşında efendim."
"Peki neden karın ile kızın yanında değiller." diyen anneme kötü bakışlar atarken susması gerektiği uyarılarını yolladım. Ne yazık ki annem umursamadığı gibi bir de omuz silkmiş ve Enver Bey ile olan muhabbetine geri dönmüştü. Oysa ki benim patronum meraklı insanları sevmediğini daha önce dile getirmişti. Nedense şuan samimi bir şekilde annemin sorularını cevaplıyordu.
"Ben aslında hiç evlenmedim. Yurtdışında yaşadığım dönemlerde olan bir gençlik hatası. Ama kızım benim herşeyim. Şimdide annesiyle yaşıyor, bende hafta sonları yanına gidiyorum."
Annem sadece onaylar biçimde kafasını salladı, sanırım bu kadar bilgi merakını gidermeye. Biz kahvaltı faslına devam ederken bahçe kapısı birkez daha açılması ile bütün ilgi o yöne kaydı. Bu sefer gelenler ise Cem'in anne ve babasıydı. Kameriye doğru ilerleyen dedesi ve babaannesine koşan Tansu boyunlarına atlayarak, öpücüklerden nasibini almıştı.
Büyük annelerini ve dedesini çok sevdiği belli olan oğlumun tek eksiği babam idi. Babamın bu mutlu tabloda yer almasını torununu öpüp koklamasını herşeyden çok isterdim. Hayat bazı şeylere engel olduğu gibi eksikliğini de hissettiriyordu ve her eksiklik bir parça daha çalıyordu hayattan.
Ayağa kalkıp ikisiylede görüşmüştüğüm sırada ayaklanan Enver beyi yolcu ederek geri döndüm. Torunlarını seven Ayten Hanım ve Cemil Bey hediye paketlerine dikkat kesilirken masadaki yerimi aldım.
"Bu paketler ne böyle evladım."
"Enver Bey getirmiş Ayten anne."
Eski kayınvalidem oğlunun pervasızca beni boşanmasını hiçe sayarak gibi bana hesap sormaya başlayınca burnundan kıl aldırmayan Su, alttan alma işini bir kenara bıraktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
UYKU (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralBir kaza sonucu beş yıl uyuyan genç kadın, kalktığında her şeyi bıraktığı gibi bulabilecek mi? Bu masalın beyaz atlı prensini siz seçeceksiniz... Geçmiş ve gelecekten gelen iki adam...