İş görüşmesinin ardından eve gitmeden önce, annemin verdiği parayla alışverişe çıktım. Gençliğimin geçtiği caddede dolanırken yeni açılan bir çok mağazaya girerek hem iş kıyafeti hem de günlük kıyafet baktım. Eski kıyafetlerimin azlığı ve şu an ki beden ölçüme de tam olarak uymuyor oluşu nedeniyle şimdilik bir kaç parça aldığım kıyafetleri, çalıştıkça çoğaltmak anneme yük olmamam açısından daha mantıklıydı.
Elimde poşetlerle metroya binmiş ardından eve gelerek, küçük bahçemizden geçmiştim. Uzun zaman sonra bugün yüzümden silinmeyen tebessümü de yanıma alarak içeri girdim ve sevincimi paylaşacağım tek insana seslendim.
"Anne ben geldim."
Cümlemin sonlarına doğru sesime binen şaşkınlık ve öfkenin tek sebebi karşımda gördüğüm adamdı. Son bir haftadır uzaktan görmem haricinde hiçbir bağlantıya geçmemişken, birden bire karşımda bitmiş olması öfkemi perçinlemeye yetmişti.
"Yine neden geldin Cem?"
Kollarını dizlerine dayayarak başı öne eğik bir şekilde oturduğu koltuktan, ağır ağır kalkıp yanıma geldi. Uzamış sakallarına eşlik eden morarmış göz altları bitkinliğini gözler önüne seriyorken, her zamanki dik duruşuna binen ağırlık omuzlarını çökertmiş gibiydi.
"Seni özledim. “diyerek yüzüme doğru uzattığı parmaklarına baktım önce; sonrasında bir adım geri giderken boşluğa düşen eline.
"Beni özleme, buraya gelme. Ailenin yanında ol. Unut beni Cem, senin için zor olmamalı."
İğneleyici sözlerimden etkilenmemişçesine konuşmaya devam etti. "İş aradığını duydum. Çalışmana gerek yok Su, ben sana bakarım. Bunu nafaka gibi düşün."
Biz onunla normal bir şekilde boşanmamıştık ki ondan nafaka talep edeyim. Kaldı ki normal şartlarda dahi hiçbir şeyine tenezzül etmeyeceğimi çok iyi biliyordu kendisi. Beni bu hayatta bir kitabın içeriğini ezberler gibi ezberlemiş, her satırımı, her düşüncemi tek tek zihnine nakşetmişti. Bana her zaman 'Şiir gibisin' derdi. 'Her dizen anlam dolu." Şimdi ise yaptığı tek şey her bir dizemdeki anlamları hiçe saymaktı.
"Son kez söylüyorum senin hiçbir şeyini istemiyorum. Nafakan da evin de senin olsun tek isteğim biraz huzur, o da ne yazık ki sende yok Cem. Sen artık bana huzur vermiyorsun."
"Bu sözlerin kalbimi acıtıyor Su. Beni sevmediğini söyleyemezsin. Yaralarını sarmama izin ver. Bırak birbirimizde çare bulalım. Bırak sana yardım edeyim."
Açtığı her bir yarama çare olmak istiyordu anlamsızca. Oysa onu her gördüğümde daha çok kanıyordu, farkında değil miydi? Ne ilacımdı artık benim, ne de sarabilecek bir bez parçası. Ne derdime derman olabilirdi bundan sonra, ne de kendi derdine derman bulabilirdi bende.
"Evet kahretsin ki seni seviyorum, ama bu senden nefret ettiğim gerçeğini değiştirmez. Yeni bir işe başladım, kendime yeni bir hayat kuruyorum. Son beş yılı doldurmak yeterince zorken bir de sen zorlaştırma hayatımı. Bana zaman ver Cem. Bırak kendime geleyim. Daha sonra oturur uzunca konuşur, anlaşırız ve herkes kendi hayatına bakar."
Dudaklarında beliren yersiz tebessümün sebebi 'seviyorum' dememdi belli ki. Ama yanılıyordu, her sevgi koşulsuz olmuyordu hayatta. Ben her koşulda ona gidecek kadın değildim, her hatasını affedecek kabullenecek kadar yenilmemişti sevgime gururum. O şartları imkansız hale getirirken ötesini düşünmemiş ise, benden engelleri hiçe saymamı isteyemezdi.
"Yine senin istediğin gibi olsun ama bir nefes kadar yakınındayım, unutma."
Ellerime koyduğu öpücükleri içimde patlamaya hazır volkanı harekete geçirmişti. Ne ara bu yakınlığı kurup ellerimi tuttuğunu anlayamamışken hızla uzaklaştım. Başımı başka yöne çevirirken, tek arzum gitmesiydi. Ondan uzak olmak bir nebze susturuyorken kalbimi; bunca yakınlık iyi değildi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
UYKU (TAMAMLANDI)
General FictionBir kaza sonucu beş yıl uyuyan genç kadın, kalktığında her şeyi bıraktığı gibi bulabilecek mi? Bu masalın beyaz atlı prensini siz seçeceksiniz... Geçmiş ve gelecekten gelen iki adam...