Dejavu (Epilog)

16.3K 759 83
                                        

Yaşar Aldanırım

⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪

Bunca yılın birikimi bütün eşyalar bir bavula sığmazdı belki; ama hayal kırıklığım en kuytu köşede yerini edinmişti. Korkak, ürkek, çekingen; bunlara tezat bir o kadar da güçlü ve öfkeli...

Ağırdı anılar kadar, aşk kadar bavulda; kaldırması imkansız sürüklemesi güçtü. Sonrasında ise çıkıp gidebilmek bir başka güç istiyordu bu bedenden; manevi güç... Zoraki indirdim merdivenlerden ve oyuncaklarıyla oynayan herşeyden habersiz Umut'a baktım. Şükür ki Tansu evde yoktu, Cem'e mesaj attım 'Tansu'yu annemlere bırakırsın' diye. Bir çok kez aradı defalarca mesaj bıraktı ama umursamadım.

Peki ikinci bir ihaneti ne denli kaldırabilirdi şu benliğim, kaçıncı darbeye boyun eğerdi ki, bu bana mübağ görülüyordu. Beş yıllık bir uykunun ardından aldatıldığımı öğrenmekten daha mı çok üzmüştü beş yıllık bir evliliğin ihaneti? Hem evet hem hayır...

Bir kez ihanete uğrayan bir insan hazırlıklı olur sanırdım aynı şeye, aldanmaz en çok da kanmaz sanırdım yalanlara; oysa aşk her şeyi unutturuyor, yeni bir sayfada yeni bir sen yaratıyor sen bile bilmeden. Sonra da aynı acıları baştan yazıyor beyaz sayfaya siyah kalemle... Kirleniyor masumiyet, karalanıyor aşkın üstü; her bir aldanış bir parça daha götürüyor insandan, bir parça daha değersizleşiyor hayat gözünde.

Bir kağıt bir kalem aldım elime, çok şey yazmak istedim saymak sövmek istedim bir kalemle; ama tek bir kelime düştü koca yazıyla parmaklarımdan "HOŞÇAKAL" diye. Bir damla yol bulurken yanağımdan, elimin tersiyle son verdim ona da, her şeye son verdiğim gibi...

Ayağa kalktım, portmantodan montlarımızı aldım ve Umut'a giydirdim. Montu kollarından her geçirişimin ardından suratıma incelercesine bakması, bir şeyleri sezdiğinin bariz kanıtıydı. Zoraki gülücük kondurdum suratıma, sonra yanağına kocaman bir öpücük.

"Nereye gidiyoruz anne?" dedi masumiyetin tek kanıtı olduğunu belli edercesine bakarak.

"Anneannenlere oğlum." dedim sonra da içimden 'şimdilik' diye geçirdim.

Bahçede bulunan bir kaç korumanın göz hapsi eşliğinde garaja ilerledim bir elimde bavul bir elimde Umut'la. Geçen zamanda değişen çok şey olmuştu, Enver işlerini büyütmüşken, getirisi olarak bir çok tehdit almış ve güvenliğimiz için gerekli olan her şeyi yerine getirmişti. Hayatımızdaki bir çok değişime ayak uydurmayan tek şey evimizde. Severek aldığımız mütevazi evden ayrılmak bir kez dahi aklıma gelmezken, asıl değişenin eşim olacağını hiç düşünmezdim.

Umut'u arka koltuğa oturtarak kemerini bağladım ve bavula ilerledim. Benden önce davranan genç görevliye fırsat tanıyıp bagajı açarak yerleştirmesine yardımcı oldum. Ufak bir teşekkürün ardından arabaya binerek, sevgili evime veda ettim buruk bir şekilde.

⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪

"Emin misin kızım? Benim aklım almıyor, Enver böyle bir şey yapacak adam değil."

"Neden yapmasın anne, erkek değil mi sonuçta hepsi pis nefisliler."

Yaptığım kahvelerden birini annemin önündeki sehpaya bırakırken bir değerini elime alarak tekli koltuğa oturdum. Bu eve ikinci kez elimde bavul kalbimde yara ile geliyordum, tek farkla iki çocukla...

Acı kahvemden aldığım bir yudum genzimden aşağıya giderken ağzımda bıraktığı tat, kalbimde kalan izle aynıydı. Acı, buruk ama bir o kadar akılda kalır...

Koltuğun köşesine kıvrılarak uykuya dalan masum miniğimin üstüne getirdiğim battaniyeyi örttüm ve daha yerime oturamadan çalan kapıya yöneldim. Gelen kişi belliydi, soracağı soruları da az çok tahmin edebiliyordum, kaçış ise yok gibiydi.

Açılan kapının ardından "Merhaba anne." diyerek içeri giren Tansu, çantasını kenara bıraktı. Ben onun arkasından bakarken elinde motor kaskı gözleri bende olan Cem merak ettiği soruları sıralamak için bekliyordu.

"Su her şey yolunda mı?"

"Yolunda Cem." dedim savuşturarak.

"Bu saatte burada ne işin var o halde, hem de yarın okul var ve çocukların uyku saati gelmişken."

Hafta sonu tatilinden sonra, bir çok kez Cem'i arayarak uyku saatinden önce Tansu'yu eve getirmiş olmasını söylemem hafızasında büyük yer edinmiş olmalı ki tereddütsüz dile getirdi. Endişeli yüz ifadesini es geçerek kaskına baktım ve suratımı ekşittim.

"Bu saatte oğlum ile bu tehlikeli araçla mı yolculuk yaptınız?"

"Ona da kask aldım Su." derken motorun üstündeki daha küçük olan kaskı gösterdi. "Hem lafı değiştirme Enver'le mi tartışınız?"

"Tabiki de hayır." dedim zoraki gülerek. "Bu imkansız gibi bir şey biliyorsun."

"Biliyorum Su, biliyorum." dedi imalı bir şekilde. "Sen yine de herhangi bir sıkıntıda yanında olacağımı unutma olur mu?"

"Teşekkür ederim." derken bu seferki gülümsemem gayet içtendi. Her ne kadar çoğu zaman kızdırsa da o iyi bir babaydı ve biliyordum ki herhangi bir sıkıntımda yanımda olabilecek ilk insandı.

Motoruna binip, tozu dumana katarak giden Cem'in peşinden bakarken sonbaharın serin havası üşümeme sebep oldu. Kollarımı birbirine dolayarak ovuşturdum, üşümek keskin bir bıçak gibi yaraları açıyor, sığınacak sıcak bir çift kol aratıyordu. Kapıyı kapatamadan evin önünde duran tanıdık araba ile soğuktan üşüyen bedenime giren yersiz titreme öfke ve sinirin en basit göstergesi gibiydi.

Aracından hızla inerek aynı hızla kapıyı örttü ve eve doğru ilerlerken motorun gidiş yönüne bakışı hiç de hoş değildi. Aklında ne oturttuysa kapıda beni görmesiyle başıyla onaylayarak, hem yürüdü hem de gür saçlarından geçirdi parmaklarını.

"Neler oluyor Su?" dedi gergin ifadesi ile...

Yorgun görüntüsü ve gömleğinin bir kaç açık düğmesine eş aşağı çekilmiş kravatı, aklımdaki kurguların gerçekliğini onaylar gibiydi. Baktığım yerlere kayan bakışlarının ardından üzerini düzeltmeye çalışarak "Yorucu bir görüşmeydi." dedi.

"Görebiliyorum." dedim öfkeli bakışlarımı gözlerine sabitlemiş ve oracıkta hükmünü vermiştim. Ömür boyu bensizlik...

"Hadi güzelim, çocukları çağır evimize gidelim, ne sorun varsa orada konuşalım."

Orta yaşının getirilerinden olan bir kaç beyaz saç teli kafasındaki yerine almış, erkeksi yüzüne ayrı bir hava kalmıştı. Göz çevrelerinde oluşan çizgileri ise geçirdiğimiz her güzel anılara yoruyordu. Her bir çizgide ve her bir beyazda yan yana olduğum bu adamın beni aldatıyor olmasının düşüncesi bile bu kadar yıkıcıysa, gözlerimle görmem ne denli yıpratırdı kestiremiyordum.

"Biz gelmiyoruz, sende şimdi arabana binerek evine gidiyorsun."

"Evime mi?"dedi suratını ekşiterek. "Huzur dolu, aşk dolu evimiz ne zamandan beri sadece benim evim oldu."

"Dün akşamdan itibaren." derken düz tutmaya çalıştığım sesim ve kontrol altına almaya çalıştığım titremelerim güçsüz ve kırıktı.

"Neler oluyor Su, artık açık konuş çıldırmak üzereyim."

Bir kez daha elini saçlarından geçirirken gömleğinin altında gerginleşen bedeni bariz belli oluyordu ve sevginin öfkemin önüne geçmemesini sağlamak benim içinde çok zordu.

"Her şeyi kulaklarımla duydum Enver, sakın inkar edeyim deme. Beni aldattığını biliyorum."

İnkar etme diyen dilimken, yalan olduğunu söylemesi için bas bas bağıran kalbim birbirine sırt çevirmişti. İnsanın kabullenemediği gerçekler, mantığa düz kalbe ters düşüyordu her seferinde ve yine her seferinde mutluluğun karşılığını aldanış olarak ödemem, kaderimden çok akılsızlığıma gözü körlüğüme bir dersti.

"Bunları o az önce giden adam mı sokuyor aklına." derken eliyle gösterdiği yöne bakıp ona döndüm. Öfkeden boynunda seğiren bir kaç damar çıkıntısına takılı kaldı sonrasında gözlerim ve buğulanan harelerime inat tam da yüzüne, gözünün içine baktım.

"Yanılıyorsun, bunları aklıma sokan senin telefon görüşmelerin."

UYKU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin