"Dün nasıl geçti Su?"
"Bu da nereden çıktı?"
O da benim gibi bedenini masaya yaklaştırdı. Ellerimi ellerine hapsedip masanın üstüne indirdi ve önce ellerimize daha sonra suratına bakarken çatık ifadem ile söyleyeceklerini merakla bekliyordum.
"O adamla görüşmen ve
zaman geçirmen hoşuma gitmiyor Su. Seni hala elde edebileceğini düşünmesi ise çıldırmama sebep oluyor."Bir nebze olsun gevşeyen surat ifademe inat, ellerimi hızla avuç içinden kurtardım. Masadaki peçeteyi alarak oylanacak bir şey bulmuş olmanın sevinci ile çevirmeye başladım. Bir süre sonra bakışlarımı peçeteden kaldırdığımda, Enver kirli sakallarını ovalayarak bana bakıyordu. "Bak bizim bir oğlumuz var ve çoğu zaman bir araya geleceğiz. Buna alışsan iyi edersin." dedim düz bir tonda.
"Seni kaybetmekten korktuğumu göremiyor musun?" Evet beni kazanmıştı; fakat kaybetme olasılığı Cem yüzünden olamazdı. Beni aldatmış bir adam için bana değer veren birini kaybetmeyi göze alacak değildim.
"Beni kaybetme gibi bir ihtimalin yok Enver; çünkü Cem ile biz diye bir şey olamaz. Bu saçma düşünceleri at artık kafandan." Cümlemin sonunda elim sakallarına gitti. Avuç içim yanağındayken sakallarını okşayan baş parmağım yerini sevmişçesine oradan ayrılmak istemiyordu. Ellerimin altında ezilen sert sakallarının parmak uçlarımda bıraktığı hissin tarifi yoktu. Gözlerini aheste aheste kapatan Enver bir süre sonra elimi tutup avuç içimi dudaklarına bastırdı ve dudaklarının sıcaklığı avcumu yakarken söylediği söz bedenimi ateşe veriyordu."Seni çok seviyorum."
Onun her seferinde beni sevdiğini dile getirmesine karşın hiç bir cevap verememek en zoruydu. Bende seni seviyorum demem lazımdı belki; ama henüz o kelimeleri dile getirecek kadar bağlanmamıştım Enver'e. Bağlılıktan öte belki de, belki de unutulması gereken geçmiş henüz küllenmemişti.
Acıkmış olmama rağmen yemeğimle oynuyor, arada ufak lokmalar ağzıma atıyordum. Dün olanlar dram barındıran bir film sahnesi gibi tekrar tekrar zihnimde canlanıyorken, Cem'in sinirlenince gözü dönen bir adam olduğunu anlamıştım. Her şey güzel giderken beni kaybettiğini her anladığında hırçınlaşıyordı.
Çatalımı tabağa sürterken çıkardığı tiz sesin arasından Enver'in seslenişi beni kendime getirdi. "Canım duymuyor musun beni."
"Pardon dalmışım." derken kadehin içindeki suyumdan bir yudum alarak Enver'e baktım. Sorgular ifadesine eş değer olarak "Nedir seni bu kadar düşündüren." dedi.
"Yemek hoşuma gitmedi galiba." Yalan söylerken kızardığımı hissettim. Oysa ki yemek gayet lezzetliydi, aklımdaki düşüncelerdi benim esas tadımı kaçıran. Bir şeyler olduğunu sezmiş gibi sorular sorması vereceğim cevapları güçleştiriyordu.
"Başka bir şey söyleyelim."
"Hayır hayır, mesai saati geldi zaten. Bitirdiysen kalkalım." Tabağına baktığımda benim aksime yemeğini yemişti. Sandalyedeki çantamı alıp kalkmaya hazırlanıyorken, garsonu çağıran Enver hesabı ödüyordu.
Arabayı şirkete doğru sürerken kısa kısa attığı bakışlarının ardından, en sonunda dayanamayarak "Ne?" dedim. "Sana sormam gerek bir şey var." demesiyle beraber bedenimi az da olsa ona çevirdim.
"Seni dinliyorum." Parmakları direksiyonda ritim tutuyorken, gergin havası söyleyeceği şeyin getirisi olmalıydı.
"Bizimkiler bu akşam seni yemeğe bekliyor."
"Sizinkiler?" Kelimem soru içerikliydi ve şu an onun gerginliği bana bulaşmıştı. Kimden bahsettiğini tahmin ediyordum; fakat kaçış yolu arıyordum kendimce.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
UYKU (TAMAMLANDI)
Aktuelle LiteraturBir kaza sonucu beş yıl uyuyan genç kadın, kalktığında her şeyi bıraktığı gibi bulabilecek mi? Bu masalın beyaz atlı prensini siz seçeceksiniz... Geçmiş ve gelecekten gelen iki adam...