"Hoşge-"
"Beni neden çağırdınız?"
"Konuşmamızı tamamlayamamıştık."
"Tamamlayamadığımız bir konuşma olduğunu sanmıyorum."
"Kız arkadaşının evinde yeterince konuştuğumuzu düşünmüyorum Byun Baek Hyun."
"Bence gayet tamamlanmış bir konuşmaydı. Yeterince açıklama yapmıştım ki açıklama yapmamı gerektirecek bir şey de yoktu ortada. Sadece kızınızın sözlerine itimat ederek geldiniz."
Kızından bahsetmem, yaptığını yüzüne vurmam onu rahatsız etmişti ve bu yüzünden yeterince belli oluyordu. Sırıttım.
"İsyan etmiş herkesi yılda bir kez kontrol ederiz. Daha doğrusu etrafındaki insanları kontrol ederiz."
"Ama bunu bu dönemde yapmadığınızdan adım gibi eminim. Unutmayın ki annem yönetici grubunun arasında."
"Evet, bu en çok rahatsız olduğum şeylerden biri."
"Neden?"
Bu beni meraklandırmıştı. Annemin mecliste olması onu neden rahatsız ediyordu ki?
"Anne ve babanın gençken ne yaptığını bilmiyorsun, değil mi?"
"Neden bahsediyorsunuz siz?"
"Sen miniciktin. Çok iyi hatırlıyorum o zamanları. Benim bu koltuğa geçmek için çabaladığım zamanlardı. Babanla da arkadaştım."
"Mümkünatı yok. Bunu yüzünüze söylemek istemezdim ama aile olarak sizi sevmiyoruz, acımasızlıklarınız yüzünüzden. Sadece koyulan ve koyduğunuz kuralları düşündüğünüzden..."
"Safsın Byun Baek Hyun. Ailem diyorsun, ne yaptıklarından haberin yok."
"Kesin şunu. Benim aklımı karıştırmaya çalışıyorsunuz ama işe yaramayacak."
"Ben doğruları söylüyorum. Ben yalan söylersem herkes yalan söyler."
Sırıtıyordu. Sinirlerim tepeme doğru yükselmeye başlıyordu.
"Ne diyecekseniz deyin, gitmem gerekiyor."
"Annenle babanın daha önceden isyancı olduklarını biliyor muydun?"
"Ne? Bu... bu mümkün değil."
"Dediğim gibi, sen çok küçüktün. İsyan ettiler ve seni de alıp gittiler. Dayanabilme süreleri sadece iki ay oldu."
"Nasıl... ciddi değilsiniz... altı insanı öldürmüş olamazlar."
"Yok, sadece üç insan öldürdüler. Benden önceki lider küçük bir tolerans gösterdi. Liderliği bırakırken küçük bir yanlışı sorun görmedi."
"Hayır..."
"Gidip annene sor. Ya da babana da sorabilirsin."
Hızla çıktım odadan. Meclisin toplandığı yere gittim. Bu saatte orada olurlardı ve annemin de orada olduğundan adım gibi emindim. Hiç tereddüt etmeden ve kapıdaki korumaları umursamadan içeri daldım. Herkes şaşkınlıkla bana bakarken gözlerimin de yönümün de tek odağı şuan kürsüde olan annemdi.
"Ne oluyor?!" diye fısıldadı. Bu sırada korumalar bana doğru koşuyordu.
"Eğer geçmişini burada konuşmak istemiyorsan benimle gel anne."
"Ne?"
"Bana söylemediğiniz şeyden bahsediyorum. Eğer şimdi gelmezsen fısıldamayı bırakıp seninle burada konuşacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRSIZ
Teen FictionÇizdiklerimi hatırlayamıyor, yanlış görüyor ve en kötüsü bir adama doğru çekiliyordum. Daha neler döndüğünü anlayamadan mümkün olamayacak şeyler olmuş, sınır denilen şey yürürlülükten çıkmıştı hayatımda. Beni çepeçevre sarmalayan, aşk denilen bir du...