"YeonHa!" Salondan gelen kükremeyle, pardon Jimin'in seslenmesiyle yerimden sıçradım.
Komşular evde bir canavar beslediğimi düşünüyor.
"Geliyorum," dedim pofuduk terliklerimi ayağıma geçirirken.
Benimle ilgili bilinmesi gereken ilk kural; ayaklarım üşür ve pofuduk terliklerimden ayrı geçirdiğim her dakika bir azap.
Koşar adım salona girdim. Sevgili abim, elinde bir demet çiçekle, yüzünde dehşet bir ifadeyle bana bakıyor. Elbette o çiçekleri, öküz Jimin almamıştı.
"YeonHa bir kez soracağım," dedi ve çiçekleri gösterdi "Bu lanet çiçekleri sana kim gönderdi?"
Olabildiğine sevimli olmaya çalışarak cevap verdim "Öyle deme, üzülecekler." dedim çiçekleri göstererek.
"YeonHa, farkında mısın bilmem ama şuan çiçekleri alan kişiye hepsini ne tarafıyla yedireceğimi düşünüyorum."
Sonra ki bir saatim Jimin'i sakinleştirmeye çalışmakla geçmiş olsa da başarmıştım.
Tanıştırayım, Park Jimin. Kendisi dünyanın en kıskanç ağabeyi ödülüne bence yıllardır en güçlü aday.
En sonunda NamJoon'dan gelen telefonla dışarı çıkmaya karar verdi.
Beni yüzlerce kez tembihleyerek gittiğinde kendimi odama attım, bir sürü abur cuburla. Rastgele bir aksiyon filmi izledikten sonra yatmak için hazırlandım.
Ertesi gün yoğun derslerim vardı.
Üniversite hakkında bilinmesi gereken bir diğer mevzu; boktan bir yer. Ama yine de liseden iyidir düşüncesiyle gidip geliyorum.
Saat on ikiye gelirken kendimi yatağımın sevgi dolu kollarına attım. Jimin en geç bir saate gelir.
Çalan melodiyle güzelim rüyamdan uyanmak beni bir hayli sinirlendirdi.
"Ne var?" dedim arayanın kim olduğuna ya da saate bakmadan. Çünkü muhtemelen küfür edip kapatacağım.
"YeonHa!" ses NamJoon'a aitti. Tüm uyku sersemliğim ile yatakta doğrulmaya çalıştım "Efendim?"
O arada telefonun ekranından da saate baktım. Gece üçtü.
"Bir şey oldu, panikleme ama tamam mı?"
Sinirle soludum "Bu saatte şaka mı yapacaksınız?"
Karşı taraftan bir siren sesi geldi "Bak biz hastanedeyiz, Jimin... O yaralandı."
Önce bir kaç saniye sessiz kaldım. Sonra koşarak Jimin'in odasına gittim. Yatağı boştu. Evin diğer odasına koştum, mutfağa baktım, banyoda da yoktu.
"YeonHa, YeonHa orada mısın?" NamJoon'un sesiyle telefonu kulağıma götürdüm "Yeon?"
Gözümden bir damla yaş geldiğinde hıçkırmamak için elimi ısırdım.
"Nasıl? O nasıl?"
"Bilmiyorum, doktor bir şey söylemedi. Bekle böyle olmaz, seni almaya geleceğim." hızla sözünü kestim "Sakın ayrılma oradan, yalnız kalmasın."
Hastaneyi öğrenip koşarak üstüme bir ceket aldım. Spor ayakkabılarımı giyerken kapıda biraz gürültü yapmıştım.
Taksi çağırmak için titreyen ellerim, bulanık gözlerimle bir çaba verirken karşı dairenin kapısı açıldı.
"YeonHa yavrum, iyi misin?" bu karşıda oturan ponçik teyzeydi. Üstünde ki pijama ve uyku mahmurluğuna bakılırsa onu uyandırmıştım.
"Jimin bir kaza geçirmiş, çok özür dilerim ses yaptım." dedim eğilerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulletproof: X [BTS+Yoongi] ✔️
FanfictionSize olayın ne ara bu hale geldiğini anlatamam ama bu hale gelmesini sağlayan ana karakterleri anlatabilirim. Park Jimin, benim biricik abim, kıskançlığın sözlükteki diğer anlamı. Kendisi bir ara sokakta bıçaklandı. Kim Taehyung, onu bıçaklayan kiş...