Hayatım boyunca merak ettiğim şeylerden birisi de şuydu; acaba bir gün uyandığımda gözümü hastane odasında klişe bir sahneyle açar mıyım?
Tanrı bunun cevabını verdi. Açarmışım.
"Yeon!" gelen yumuşacık sesle bakışlarımı Jimin'e çevirdim.
"Berbat görünüyorsun," dedim mırıldanarak. Halsizim, açım ve hala uykum var gibi. Dışarıda doğan güneş bile bana enerji veremez.
"Sen kendine bak, maymun gibisin."
Tüm halsizliğime rağmen ona ters bir bakış attım. Kötü görünüyordu. Üstünde bir eşofman takımı vardı, saçları dağılmıştı ve uykusuz olduğu gözlerinden anlaşılıyordu. Tüm bunlar bir araya geldiğinde kendimi kötü hissetmeme neden oldu. Benim yüzümden bu halde olduğuna eminim.
"İyi misin? Bekle doktoru çağıracağım." cevabımı beklemeden koşar adım odadan çıktı. Bir kaç dakika sonra hem doktor, hem NamJoon hemde Jimin gelmişti.
"Yeon! Bizi çok korkuttun!" NamJoon yanıma gelip elinde ki tepsiyle kahveyi bir kenara bıraktı.
Doktor da bana gülümseyerek yeni fark ettiğim bileğimde ki sargıya uzandı.
"Bileğinde biraz acı olabilir, dikişlere dikkat edin. Onun dışında bir sorunu yok." dedi doktor ve odadan çıktı.
"Kaç saattir buradayım?" dedim merakla.
NamJoon kolunda ki saate baktı "Dün gece yarısı geldik, şuan saat akşam üzeri beş."
"Ne?" dedim bağırarak.
"Birde bana sor. Günlerdir burada gibiyim." dedi Jimin.
Önce bir şeyler yemek istediğim için Jimin bana yiyecek almaya gitti. NamJoon ise tepemden ayrılmadı.
"Çok sorgulanacak mıyım?" dedim korkuyla. NamJoon kafasıyla onayladı "Jimin deliye döndü. Sen uyurken bir kağıda sana soracaklarını yazdı. Kızılacaklar listesi bile yaptı!" dedi gülerek.
Bu klasik bir Jimin hareketiydi.
Neymiş gün içinde çok fazla kızılacak şey yapıyormuşum, hepsini aklında tutamıyormuş ve yazıyormuş.
Yemekler geldiğinde afiyetle yedim. Ardından gelecek azarı düşünmeden.
"Şimdi sorgu vakti," Jimin boş tepsiyi önümden alıp kenara kaldırırken bir yandan da gülümsüyordu "En sevdiğim an."
"Şimdi anlat bakalım. Neler oldu? Bunu sana kim yaptı? Beni tehdit ettiler, çok korktum polise bile gidemedim Yeon! Her şeyi an-" Jimin'in sesini kırılacak gibi açılan kapı böldü.
İçeriye kocaman bir adımla, yüzünde neşeli bir gülümsemeyle Hoseok girdi. Ardında elinde kocaman bir demet çiçek tutan SeokJin, arkalarından yine elinde bir demet çiçekle Taehyung girdi, en sonda ise eli boş Yoongi.
"Hoşgeldiniz." dedi NamJoon gülerek. Jimin'de yerinden kalktı ama bana hala sorgudasın bakışları attı.
"Uyuyan güzel uyanmış!" dedi Hoseok neşeyle.
"O güzel falan değil, sadece uyuyordu!" diye uyardı Jimin onu. Kıskanma diye bağırasım geldi.
"Geçmiş olsun," SeokJin elinde ki çiçekleri yatağıma bırakırken, diğerleri de sırayla iyi dileklerini sundu. Yoongi bile. Orada ki bile eki, inanamama eki.
"Hepinize teşekkür ederim." derken ne ara bu kadar yakınlaştık anlamadım. Bana kankalarıymışım gibi davranıyorlar.
"Çok korktuk cidden!" dedi Hoseok ve elini kalbine götürdü "İlk defa güzel bir kızla tanıştım ve hemen böyle bir şey yaşaması... Ben lanetliyim sanırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulletproof: X [BTS+Yoongi] ✔️
FanfictionSize olayın ne ara bu hale geldiğini anlatamam ama bu hale gelmesini sağlayan ana karakterleri anlatabilirim. Park Jimin, benim biricik abim, kıskançlığın sözlükteki diğer anlamı. Kendisi bir ara sokakta bıçaklandı. Kim Taehyung, onu bıçaklayan kiş...