1* Bay Ukala

1K 33 6
                                    

           1. Bölüm-

Kötü bir cadının ellerinin değmiş olduğu hayatımın parçaları üzerinde gezinmekten yorulmuş yatıyordum. En büyük hareketim sağ taraftan sol tarafa dönmek iken gördüğüm şeye gülmeyi başarabilmiştim. Televizyondaki adam arkasındaki onu seven insanları görmeden kaçıp gidiyordu. Arkasındakilerin duyguları yok gibi, onların kalbi kırılmazmış gibi. Bencilce.

Babam gibi.

Bencilliği babamdan öğrendim ben. Onun bencillik üzerine kurulu hayatında olamamıştım hiç. O bencilce etrafındakileri kırıp dökerken izlemek düşmüştü bana yalnızca, çocuk aklımla.

Onun bencilliklerini gördükçe, biraz daha bencil oldum. Bu hayatta yalnızca kendim varmış gibi. Yaptığımla övündüğümden değil ama bencil olmayan kaybeder, kural bu.

Filmin acı müziği kulaklarımı doldurup beni geçmişe doğru sürüklerken telefonun sesiyle kendime gelebilmiştim. Yatağımın iki metre uzaklığındaki sandalyedeydi. Oraya kadar gidecek gücüm yoktu. Duymamazlıktan gelip yatmaya devam ettim.

Kimse beni bu yataktan kaldıramaz, hiç kimse.

Dışarıdan gelen acı sesle boşluğa yuvarlandım. Kafamdaki rüzgarlar esti, beni oradan oraya sürükledi. Bir silah sesi. Her zaman bu kadar acı mı çıkardı bu lanet ses?

Az önce kalkmak bilmeyen kendimi pencerenin önünde buldum. Kimse gözükmüyordu.

Ah tabii ki kimse gözükmezdi. Burası ormanın ortasında bir evdi. Muhtemelen avını kovalayan bir avcının elinde patlamıştı o ses.

Aynıydı. 10 yıl önceki o sesle. Odamda masumca oyuncaklarımla oynarken duyduğum sesle aynıydı.

Ve yine telefonun o aptal sesi tüm odaya doldu. Neden kapatmamıştım ki ben bunu? Ya da sessize alabilirdim.

Sandalyenin yanına gidip telefona baktım.

-Yabancı bir numara-

Açmak ve açmamak arasında ikilemde kalmışken telefon elimde sustu. Sessize alıp bir kenara atacakken yine çalmaya devam etti.

Bu kadar önemli olan neydi ve kimdi?

"Alo?"

"Alo? Buse Aksoy ile mi görüşüyorum? "

"Evet benim." dedim titreyerek.

"Buse Hanım.. Ben babanız Selim Aksoy'un doktoruyum."

Benim öyle bir babam yok diye bağırmak istesem de yapamadım. Yutkundum sadece... Sonra o da anlayacak ki konuşmasına devam etti.

"Bu nasıl söylenir bilmiyorum. Ama babanız hasta.. Çok hasta... Buse diye sayıklayıp duruyor. Son günlerini yaşıyor belki de.. "

Sözünü kestim.

"Benim öyle bir babam yok. Teşekkürler." diyerek telefonu kapattım.

Beni hem öksüz hem yetim bırakıp giden adamın vicdanını mı rahatlatacaktım? Baba mı diyecektin ona? Hakkımı helal mi edecektim? Tabi ki hayır, bunların hiç birini yapmayacak onu yalnız bir ölüme hapsedecektim.

Gözlerimi televizyona diktim. Filmin son sahnesiydi ve mutlu son yazıyordu. Televizyonu kapatıp kumandayı yere fırlattım. 

Mutlu sonlar sadece bu aptal kutuların içinde olur.

Üzerime hırkamı geçirip dışarıya çıktım.  Hava kararmıştı. Sessizliği sevdiğimden, şehir merkezinden uzaktı evim. Yollarda öyle dalgın dalgın yürürken sağ ve solumdaki meleğim ve şeytanım kavga ediyorlardı.

Notasız ŞarkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin