15*Part1

207 14 7
                                    


  15.Bölüm -

Küçükken annemin masallarıyla uyurken, şimdi insanların yalanlarıyla uyuyordum.Kırık hecelerin, bükülmüş sözlerin, kaybolmuş benliğimin, sahipsiz öfkemin içinde sıkışmış kalmıştım.

Bu suya atlayacak kadar güçsüz müyüm ben? Kendimi kaybedecek kadar çaresiz miyim? İntihar ederek vaz mı geçeceğim yarınlarımdan?Yaşamak için bir sebebim yok, ama ölmek için de geçerli bir sebebim yok.Kendim için yaşayamaz mıyım ben? Yaşarım elbet.Saçlarımı geriye savurup ayağa kalktım. Son kez göle baktım. Kendi yansımam benimle gurur duyuyordu. Vazgeçmedim, vazgeçmeyeceğim.Arkama döndüğümde bir bedene çarptım. Belime hızlıca inen elle düşmekten kurtuldum. Gözlerim yukarıya kaldırıp bedenin sahibinin gözleriyle buluşturdum gözlerimi.Hızlıca sıkışmış bedenimi ondan ayırıp yürümeye başladım.

"Ne o? Niye kaçıyorsun benden?" sözleriyle 180 derece dönüp birkaç adım ilerideki adama seslendim.

"Sen bir sapıksın." dedim iki elimi havaya kaldırıp.

"Hala sapık diyor ya." diye söylenip yanıma yaklaştı. Attığı her adımda iki adım geriye gidip ondan uzaklaşmaya çalıştım.

"Ben sapık değilim küçük hanım." diye savunmaya geçti.

"Nesin peki? Kimsin? Niye takip ediyorsun beni?" dediğimde hala kaçmaya çalışıyordum.

"Ben seni takip etmiyorum. Sen beni takip ediyorsun." dedi ve yerinde durdu.

"Anlamadım?" deyip ben de yerimde kaldım.

"Kendinden kaçma Buse." dedi ve kollarını bağladı.

"Adım Buse değil demiştim." diyerek harekete geçtim. Sapığa ismimi söylemem iyi olmamıştı.

"Her neyse. Git şimdi ve bir daha intihar etmeye kalkışma. Öldürme bizi." dedi.

"Biz?" dediğimde arkamı gösterdi. Arkama döndüğümde yalnızca ağaçlar görmüştüm. Gözlerimle her tarafı taramama rağmen ağaçtan başka bir ley yoktu.

"Ne saçmalıyorsun sen?" diyip arkama döndüm. Ama arkamda da hiç kimse yoktu. Kendi etrafımda dönerek her yeri aradım. Yoktu. Hiç kimse yoktu.Korkmaya başlamıştım. Bu adam bir sapıktı. Hatta saçmalayan bir sapıktı. Biz neydi? Sapıkla biz neydi? İntihar etseydim niye ikimizi de öldürürdüm ki?

 Bu sapık bana aşık olmuş olabilirdi ve ben ölürsem o da öldürecekti kendini. Evet, evet. Böyle olmalı. Sapıktan uzak durmalıyım.

*

Örüyor hayatımı sesler. Duymamak için kulaklarımı kapattığımda gözümün önüne atıveriyor harfleri. Hep bir yalan, hep bir dolan, hep bir yanılgı. İçinden çıkılmaz hale geliyor yaşam.

Neden bu şehir? Neden aynı insanlar? Bu şehri terk mi etmeli kurtulmak için gerçeklerden? Gerçeklerden kaçmak en iyi çözüm yoluydu belki. Yeni şehir, yeni insanlar, yeni bir yaşam, yeni arkadaşlar, belki de bir aşk.Annemin bu şehirde olması biraz dezavantajım olabilirdi. Ama o da bir gerçekti. Ondan da kaçmalıydım. Zaten hep benimleydi, yıldızlara bakıp onu görebilirdim. Uzaktan da dua edebilirdim ona.Sil baştan bir yaşam. Kulağa iyi geliyordu.Peki Ece ve Seray? Onlar da kaçılması gereken bir gerçek miydi?Sürünerek geldiğim bu yere uzaktan baktım. Ne kadar doğruydu bu yaptığım?Cesaretimi toplayıp yürümeye başladım.Doğru ya da yanlış. Yapacaktım.Kapıyı çaldım ve içeriye girdim.Yatağın içinde televizyon izliyordu.Kapıyı kapatıp yanına yaklaştım.

"Merhaba." dedim benden kaçan gözlere.Kaçmaya çalışan bedene biraz yaklaştım ve yüzüme bakmasını sağladım.

"Benden korkma Melis." dedim ve yanındaki sandalyeye oturdum.Elleriyle örtüsünü sıkıştırırken ürkek bakışlarla beni izliyordu.

"Benden neden korkuyorsun?" dedim yavaşça. Bu soruyu gerçekten merak ediyordum.

"Sen.... osun." dedi sesi titrerken.

"Kimim Melis? Ben gerçekten kimim? Bunun cevabı sende varsa paylaş." dedim biraz yüksek çıkan sesimle.

"Seni tanıyorum." dedi elindeki örtüyü bırakıp.

"Nereden tanıyorsun?" dedim tek kaşımı kaldırıp.Yüzünü beynimde tarıyordum. Ama bu kızı tanımadığıma emindim.

"Kabus." dedi gözlerini büyütüp.Ne demeye çalışıyordu?

"Seni rüyamda görüyorum." dedi gözleri dolarken.

"Nasıl?" dedim kaşlarımı havaya kaldırıp.Kim rüyasında tanımadığını birini görür ve onunla daha sonra karşılaşır ki?

"Sen." dedi ve yutkundu.

"Mezar." dedi ellerini açarak.

"Her gece görüyorum seni." dedi ve bana doğru yaklaştı.

"Sen osun." dedi ve elini yüzüme yaklaştırdı. Hafif elleriyle yüzümü okşamaya başladı.

"Kabus." dedi fısıldayarak.Onun bu hareketlerinden biraz olsun korkmaya başlamıştım.

Kan çanağına dönen kıpkırmızı gözleri yüzümün her noktasında gezindi. Seslice yutkundu ve hafif ellerini yüzümden çekti. Gözleriyle odayı taradı ve sonunda bakışları bir noktada sabitlendi. Yavaşça örtüsünü ittirdi ve terlikleri giyip ayağa kalktı. Televizyonun altında duran sehpadan aldığı şeyle geri dönüp yatağa oturdu ve eski pozisyonunu aldı.

"Güzel seçim." deyip gülümsedi.Elinde doğum gününde Doruk'la aldığımız yağmur biblosu vardı.

Gülümserken onu incelemeye başladım. Sarı saçlarına dağınık bir topuz yapmıştı. Kaşının üstüne kadar olan perçemleri onu çok tatlı yapmıştı. Masmavi gözleri denizler kadar berraktı. Küçük burnunun altında kıpkırmızı dudakları vardı.

Bibloyu yanındaki sehpaya koydu ve yatakta yavaşça kaydı. Eliyle yatağı gösterdi ve gel anlamında işaret yaptı. Yatakta onun yanına oturdum. Ayakkabılarımı çıkarıp onun gösterdiği gibi yastığa yattım. Üstündeki örtüyü benim de üstüme yaydı. Yukarıda duran sağ elimi sol eliyle sımsıkı tuttu ve göz kapaklarını indirdi. Yorgunluktan akan gözlerimi ben de yavaşça kapattım ve uykuya hapsettim.


Notasız ŞarkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin