4* Part2

436 28 29
                                    

Birden yerinden kalktı ve bu tarafa doğru yürümeye başladı. Hayır, hayır beni görmüş olamaz, görse bu tarafa bakardı ki ben gözlerimi 3 salise kapayıp ona bakmaya devam ediyorum hep. Mutlaka yakalardım.

Doruk ağaca iyice yaklaşmıştı. Telefonuyla biraz uğraştıktan sonra kulağına götürdü. Ah tabii uzun zamandır beni bekliyor. Belki de gitmesi daha iyiydi. 

Dudaklarımı ısırıp ses çıkarmamaya çalıştım. Eğer beni ağaçta görse kesin dalga geçerdi çünkü. Gıcık tavırlarına alışmıştım. İki günde.

Bu sırada telefonumun o iğrenç melodisi kulaklarımı doldurdu. Hey ben telefonumun melodisini ne zaman değiştirdim?

Telefonda "ukala"  yazıyordu. Gözlerimi Doruk'a kaydırdığımda o da bana bakıyordu. Bu haline gülmemek için zor tuttum kendimi. Ağzını açmış, kaşlarını çatmıştı ve yeşil gözlerini kısmıştı. Telefon da hala kulağındaydı. Gülmemek için dudağımı ısırıp ona baktığımda o da bana aynı şekilde bakıyordu.

Telefonu kapattı ve cebine soktu.Sonra da ağzındaki dişleri yavaş yavaş çıkardı ve kahkaha atmaya başladı.  Ben de dudaklarımı serbest bırakıp kıkırdamaya başladım.

Doruk kahkahalarını tebessüme çevirip bu tarafa doğru gelince ben de tebessümle ne yaptığını izlemeye koyuldum. Elleriyle ağaçtan destek alarak ayaklarıyla kolayca ağacın üstüne çıktı ve karşımdaki dala oturdu. Yaptıklarını izlerken yüzümdeki tebessüm yavaşça şaşkınlığa dönüştü.

O ise yüzündeki tebessümü hala koruyordu. Dalın üstüne iyice yerleşip bana baktı. Sonra da gülücüklerinin arasında

" Yaramaz bir bayan ukala." dedi. Sesi sonlara doğru iyice neşelenmişti.

Bu sözünün ardından tek kaşımı yukarı kaldırıp ( evet umarım sadece tek kaşımı kaldırabilmişimdir. )

"Sen de çok uslu sayılmazsın ha?" dedim alayla onu süzüp.

Hafifçe güldü ve "Burada ne işiniz var ukala bayan? Gerçekten merak ediyorum" dedi neşeli bir sesle.

Ne diyeceğimi bilemedim ellerimle başımı kaşıyıp dudağımı büzdüm. Burada ne işim vardı? Güzel bir soruydu. Ama bu kadar güzel bir cevabım olmayabilirdi.

Ses çıkarmadan dişlerini gösterip güldü ve arkasını döndü. Bir bana bakıp bir arkasına bakıyordu. Bu işlemi 3 kez yapmıştı. Şimdi de 4.

Dudağını ısırdı ve "Yoksa beni mi izliyordun?" dedi arkasındaki bankı kaşlarıyla göstererek. Bu bank Doruk'un az önce oturduğu banktı.

Doruk'a boşuna Bay Ukala demiyorum ki ben. Ona mı bakıyormuşum, hah.

"Ne,ne,ne? Hahah seni mi? Ben mi? Ukalalığın yetmiyor bir de egonu mu çekeceğim" dedim hızlıca.

"Tamam canım, niye bu kadar sinirlendin ki?" dedi kahkahalar arasında.

Her hareketiyle beni sinir etmeyi başarıyordu.

Tam ağzımı açmıştım ki yanımdaki dala bir kedi sıçradı. Aynı anda ben de sıçradım. Tam yere düşüyordum ki Doruk beni kollarımdan kavradı ve kendine doğru çekti. Gözlerini gözlerime sabitleyip öylece baktı. Ben de gözlerimi ondan ayırmaya çalışıyordum ama pek de başarılı olamıyordum. Kendime geldikten sonra havlama sesleri duydum. Ağaçtan aşağıya baktım. Tamam köpekleri severim ama orada kaç pitbull vardı? Hepsi bu küçücük kedi için mi koşturuyordu? Kediye baktığımda ağzında bir kemik vardı. Kedi de masum sayılmaz koskoca pitbulların kemiğine göz dikilir mi ?

Endişeli gözlerimi Doruk'a yönelttiğimde o da yutkundu ve aşağıya tekrar baktı.

Ağaçtan yavaşça inmeye çalışıyordu ki köpek yukarıya doğru sıçrayıp Doruk'un bacağını kapacaktı. Olanları gözümü açmış izlerken Doruk bacağını çekip ağaca tekrar oturdu.

Ne yapacağını düşünürken aniden kollarımdan tutup ağacın öbür tarafından atlattı, hemen arkamdan o da atladı elimi tuttu ve hızlıca koşmaya başladı. Ben de düşmemek için ona ayak uydurmaya çalıştım. Parktan çıkıp ara sokaklara girdik. Bir süre öylece koştuk.  Çok yorulmuştum. Arkama baktığımda köpekler arkamızdan koşturuyordu.

 Doruk'un elindeki kediyi yeni görüyordum. Demek ki kediyi orada onlara yem yapmaya vicdanı el vermedi. İyi kalpli bay ukala...

Artık gücüm kalmamıştı. Doruk'un elini bırakıp kediyi aldım ve ağzındaki kemiği alıp uzaklara fırlattım.

O anda kedi de kucağımdan fırlayıp koşmaya başladı. Köpeklerin kemiğe koşması gerekmiyor muydu? Köpekler koşturarak kediyi yakalamak için kokusunu takip etmeye başladılar.

Doruk da endişeli şekilde bana baktı.

"Kedi? Ne yaptın Buse? Köpekler kediyi paramparça edecekler"dedi. Korkmuştu. Kedileri bu kadar çok mu seviyordu?

Ona cevap veremedim ve suçlu çocuklar gibi başımı eğdim, ayakkabılarımı izlemeye başladım. Geçen ay aldığım ayakkabı paramparça olmuştu bir kedi için.

Ellerini cebine sokup ara sokaklardan birine girdi. Ben de onu bir iki adım gerisinden takip ettim.

*

"Doruk yeter artık 28 dakikadır sokaklarda geziyoruz, çok yoruldum" dedim yumuşak bir sesle.

Arkasını döndü ve "Beni takip etmek zorunda değilsin." Dedi. Hala kızgındı. Bu kızgınlığını anlamış değildim.

Bu lafının üstüne diyecek bişey yoktu onu takip etmeye devam ettim. Az önceki parka gelmiştik. Oturduğumuz ağaca çıktı ve yine aynı dala oturdu. Ben de ellerimi ona uzattım ağaca çıkmak için.  O da oflayıp ellerimi tuttu ve ağaca çıkmama yardım etti. Ben de aynı dala oturdum.

4 dakika sonra konuşmaya başladı, yüzüme bakmıyordu.

"9 yaşındaydım. Evin bahçesinde bir kedi besliyordum. O kadar güzeldi ki... Beyaz tüylü mavi gözlüydü. Adı Salepti. Salep gibi içimi sıcacık yapardı. Okuldan geldikten sonra hep onunlaydım, en iyi arkadaşım olmuştu o benim. Bütün sırlarımı bilirdi. Sonra bir gün okuldan geldikten sonra yine onunla oynamak için bahçeye çıktım. Evinde değildi, ağaçlara baktım, evin içine baktım,  yan bahçelere baktım... Yoktu... En son Nejla Teyzelerin evinin bahçesine baktım.  Oradaydı.. Ama yoktu. Nejla Teyzenin köpeği onu paramparça etmişti... " dedi.Ses tonu ağlamaklıydı. Gerçekten bir kedi için miydi bu huzursuzluk? Onu gerçekten çok sevmiş olmalıydı. . 9 yaşında kedisi öldüğü için ağlarken ben annem öldüğü için ağlıyordum. Bu konuyu bilse belki utanırdı.

Ben bunları düşünürken o beni kendine çekti ve kulağıma fısıldadı.

"Eğer o kediye bişey olursa kendimi asla affetmem" dedi. Ne yapacağımı bilmiyordum.

Sonra kendimden habersiz konuşmaya başladı dilim.

-"Bak...Hayatta bazen hiç yaşamamız gereken şeyleri yaşıyoruz... Kedin için üzüldüm bay ukala... Ama o cennetten seni izliyordur.. " dedim gökyüzünü göstererek... Kedi mi? Cennetten mi? Doruk'u mu? Saçmalamakta üstüme yoktu. Ama ben teselliyi bu laflara sığdırabilmiştim. Dahası yoktu. Annem için hep bunlar söylenirdi.

Gözlerini gökyüzüne dikip gülümsedi. Bana döndü, yüzüme iyice yaklaştı ve gözlerimin tam merkezine baktı.

"Peki ya az önceki kedi? " dedi... Gözleri korkuyla bana bakıyordu. Yutkundum, bisey diyemedim. Sonra da aniden çıkan sesle yine düşme tehlikesi geçirdim ki Doruk yine beni kollarımdan kavrayıp kendine çekmişti. Bu ses. Miyavlama sesiydi. Kedi ağaca çıktı ve aramıza oturdu.  Bu kedi az önceki kediydi. Köpeklerden kurtulmuş olmalıydı.

Doruk'a baktığımda şaşkınlıkla kediye bakıyordu, sonra da gözlerini açıp bana baktı. Dişlerini göstererek gülmeye başladı ve kediyi içine sokacak gibi sevmeye başladı.

Ben de gülerek onlara baktım. Doruk mutluydu, çok mutluydu. Kedinin de keyfine diyecek yoktu doğrusu.

Doruk sonunda kediyle uğraşmayı bırakıp bana döndü.

"Doğru söyle bak. Kimsin sen? Nasıl yaptın bunu?" dedi bana.

"Ne ne yaptım ki? "  Anlamamış bir şekilde gözlerine bakıp masumiyetimi koruyup. Ne yapmıştım ki ben?

Hiçbir şey demeden güldü ve kediyi kucağıma koydu.

"Bu kediye bir isim bulalım hadi" dedi keyifle.

Notasız ŞarkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin