17. Bölüm
Motordan ineli 5 dakika olmuştu ve bilmediğim muhtemelen daha önce gelmediğim yollarda yürüyorduk. Nereye gittiğimizi hala söylememişti. Ama buradan daha iyi bir yer olacağından şüpheliydim. Yeşil ve mavinin uyumu kalbimin tüm odalarını havalandırıyordu. Karşımızda göl vardı ve etrafı yeşillerle kaplıydı. Kuşların sevinç çığlıkları kulağımın içini dolduruyordu. Yürüdüğümüz yolların bile bir mutluluğu vardı. Benim aksime.
"İşte geldik." Şaka yapıyor olmalı.
"Nasıl yani?" dedim afallayarak.
"Hadi daha çok işimiz var." dedi çarpık gülümsemesiyle. Ne yani? Ne yapacağız burada?
"Ben biraz odun toplayayım"
"Doruk ne yapacağız burada?" dedim. Hala anlamamıştım. Evet bu sahneyi görmedim değildi. Arada filmlerde görüyordum, iki sevgili bu manzarada çadırını kurup odun ateşinde manzarayı seyredebilir, eğlenebilirdi. Ancak biz ne o filmi çekiyorduk, ne de sevgiliydik.
"Son kez" dedi kısık sesiyle.
"Çadırda rahat bir şeyler var, üzerini değiştirebilirsin." dedi ve yanımdan uzaklaştı.
Gerçekten anlamıyorum. Ne yapıyor? Ne yapıyorum? Biz ne yapıyoruz? 10 saniye sonra kendime geldim.
Manzaraya döndüm ve rüzgara karşı kollarımı açtım. Huzur vardı burada,mutluluk, rahatlık. Her şeyden uzaklık vardı. Kendimden bile kaçabilirdim burada. Son günlerde yaşadıklarım kabullenebilecek şeyler değildi. Teyzem ve eniştem de ellerimden kayıp gitmişti. Belki Seray ve Ece de. Bu evrenin bana sürekli tuzak kurması canımı sıkıyor.
Birazda ben mutlu olsam ne olur ki evren? Oksijenin mi azalır? Karbondioksitin mi artar? Denizlerin mi kurur? Çöllerin mi ıslanır? Evler mi çöker? Çığlar mı olur? Ne olur yani? Azıcık mutluluk.
"Geldim" dedi elindekileri yere atarak.
Ses vermedim. Henüz kendime gelebilmiş değildim. Yaklaşık 1 aydır görmediğim Doruk'tu bu , son görüşmemizin de iyi geçtiği söylenemezdi. Ateşi yakmaya çalışırken onu izledim. Dalgalı saçları her hareketinde hareketleniyordu. Mavi montunu fermuarını boğazına kadar çekmişti. Yeşil gözlerini odunlardan ayırmadı. Tamamiyle oraya odaklanmıştı.Bir an durdum ve içimde bir yerlerde saklanan o Buse'yi sorguladım. Geçen aylarda ondan hoşlandığımı düşünmüştüm. Bu bir ayda da onu aklıma getirmedim desem yalan olurdu. Duygularımı içimin en ücra köşelerine saklamıştım. Duygularımı oradan çıkarmak çok da kolay olmayacaktı. O duygular gün ışığına çıkmamalıydı. Bir şey hissetmemeliydim. Eğer hissedersem insanlara yeniden güvenir, yeniden inanır, yeniden bağlanırdım. Yeniden severdim.. Ben tüm bunlara hiç de hazır değildim. Gözlerimi Doruk'tan alıp doğaya yeniden döndüm. Bu doğa, belki de duygularımı saklayacak kadar sonsuz olabilirdi. Teyzemlerin bana yaptığı şeyden sonra burada durmamaya karar vermiştim. Nereye gideceğime karar vermiştim o anda.
*
"Neden güvenmiyorsun ki insanlara? Tamam belki her insana güvenmek kötü ama en azından birkaç kişiye güvenebilirsin." dedi gözünü yanan ateşten ayırmayarak. Gecenin karanlığı ve sessizliği ateş ışığına boyun eğiyordu.
"Kime güvendiysem bunun boşuna olduğunu anladım. O birkaç insanı da kaybettim. Güvenemem. Hiç kimseye güvenemem." dedim sonlara doğru çatallaşan sesimle.
"Peki ya neden buradasın?" Gözlerimi ateşten alıp yanımdaki yeşil gözlere değdirdim.
"Ne demek istiyorsun?"
"Yani demek istediğim şey madem kimseye güvenmiyorsun -bana bile- neden gecenin bir vakti ormanın ortasında benimlesin? Bir açıklaması olmalı değil mi?" Bir an bu sözleri düşündüm. İçime gömdüğüm o duyguları yokladım. Birkaç güven kırıntısı kalmış olabilir miydi? Hadi ama Doruk'a güvenmemeliydim.
"Ben şey sadece yani yalnızca... Biraz uzaklaşmak istedim."Doğru sözü bulmuştum. Bu güven sayılmazdı öyle değil mi?
"Neyden uzaklaşmak istedin?" dedi. Gözlerimi ona doğru yöneltmedim ama bana baktığını hissediyordum.
Allah aşkına buraya bunları konuşmak için mi getirmişti beni? Ben yalnızca insanlardan uzaklaşmak istiyordum. Eğer Doruk gelmeseydi bunu tek başıma yapacaktım. Doruk neden geldi? Ya da Doruk'un bu teklifini neden kabul ettim? Evet bunlar cevaplaması zor sorulardı. Ancak ben buraya bunların cevabını aramak için gelmediğimi iyi biliyordum.
"Doruk gerçekten. Biraz kapatabilir misin o çeneni?" dedim tek nefeste. Sesim oldukça düz ve otoriter çıkmıştı.
"Ben yalnızca biraz rahatlamak istiyorum." diye de ekledim sesimi yumuşatmaya çalışarak. Doruk kafasını salladı ve yanındaki battaniyeyi omzuma attı. Gülümseyerek yanıt verdim. Derin bir nefes aldım ve sonsuzluğu içime çektim. Burada olmak güzeldi. Peki Doruk olmasaydı da burası bu kadar sonsuz olabilir miydi? Doruk'a döndüğümde onun da bu sonsuzluğun içinde kaybolduğunu gördüm. Arada ağzına patates kızartması atıyordu. Gözlerini ayırmadan bana da bir tane uzattı. Eğildim ve ağzımın içine girmesine izin verdim. Birden eli yanağıma değince irkildim ve geri çekildim. Elleri buz gibiydi. Battaniyemin bir kısmını onun omuzlarına attım.
Yıldızlar, yeşil, mavi, gece.. Patates kızartması ve Doruk'la aynı battaniyede ısınıyor olmak. Kısa da olsa huzura kavuşmuştum. Biraz olsun gerçek dünyadan soyutlanmak iyi gelecekti.
![](https://img.wattpad.com/cover/18341363-288-k454170.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Notasız Şarkı
Teen FictionBu saçma hayat serüvenimde yalnızlığa mahkumdum. En değerlimi annemi kaybetmişken, babamın yüzünü bile hatırlamazken o çıktı karşıma ve hayatımı alt üst etti. Belki de hayatımın altı üstünden daha güzeldir?