🥀 28. Bölüm 🥀

2.8K 69 4
                                    

Bir Nefretle Başlayan Sevdaydı Benimkisi
Ama Bak Şimdi Sonum Oldun Deli
Yüreğinde Yanan O Aşkın Ateşi
Benide Kavurdu Gecesinde, Yakıp Kül Etti
Hayatıma Güneş Gibi Doğdun
Kalbimin En Ücra Köşelerine Bile Sahip Olan
Seni Sevmek Öyle Güzel ki
Bambaşka Yere Götürür Beni, Kendimi Bulamam
Seni Sevmek, Sevdadan Beter
~ Elif Demiray ~
🥀
   "Burası harika bir yer!" diye sevinç çığlığı atıp yerimde zıpladım ve masmavi havuzun etrafında koşturup kollarımı iki yana açarak hafif esen sıcak havanın o mis gibi çiçek kokularını yüzüme vurmasıyla gözlerimi kapattım, omuzlarımdan tutulunca gözlerimi açıp Doğan'ın muhteşem keskin, cazibeli bakışlarına baktım ağzım hayranlıkla açık kalmış gözlerim baygın baygın bakıyordu kalbim hızla çarpmaya başlamış sevinçle onun ışığında, onun varlığında, onun ateşinde yok olmuştum. "Doğan, iyi ki hayatımdasın" dediğimde gülümsedi ve dudağıma bir öpücük kondurunca geri çekilip güldüm kıkır kıkır ve ona sıkıca sarılıp sinsice başımı kaldırarak gülümsemeye devam edince oda tek kaşını kaldırıp hafifçe gülümsedi.
   "Neden seri katil gibi bakıyorsun?"
   "Birazdan anlarsın" dediğim gibi kendimi havuza çevirdim gözleri büyüdü.
   "Hayır hayır sakın!"
   "Evet evet, aynen!" dedim ve onu kendime çekmemle ben havuzu boyladım oda üzerime düşmüştü hemde smokiniyle! O kadar komik görünüyordu, ama ayna zaman da su onun vücuduna temas edince o ceket kollarına ve gövdesine iyice yapışmış bu onu daha dayanılmaz hale getirince başımı soğuk suyun altına soktum yüzerek kollarımı bacaklarına doladığımda hiçbir tepki vermedi sadece ellerimi tutup yukarı çekti yüzümden akan suyu silip gözlerimi açtığımda oda bana hayranlıkla bakıyordu ellerini yanaklarıma koydu ve biraz daha yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma sürttü.
    "Sen bir delisin"
    "Zır deli hemde"
    "Sen bir aşksın"
    "Sırılsıklam hemde"
    "Sen bir ateşsin"
    "Yanardağ hemde" dediğimde kıkırdadı ve dudaklarını dudaklarıma bastırınca gülümseyerek kollarımı boynuna doladım onu sertçe çekince inledi ve bir elini belime sarıp diğer elini sırtımın üzerine koydu ve daha sertçe oda çekince bende inledim, nefessiz kalana kadar öpüşmenin sonunda ikimizde geri çekildik Doğan karizmatik bir şekilde bana gülümseyerek baktı.
   "Akşam seni yemeğe götüreceğim"
   "Sen nereye?"
   "Burada biraz işlerim var onları halletmem gerekiyor bildiğin üzere burası yurt dışı burada bile bağlantılarım var"
   "Sen gelene kadar ben yalnız kalacağım yani? Minik serçeni evde bırakıyorsun" dedim çocuk gibi dudaklarımı büzüp kollarımı göğsümde bağlayarak, güldü ve bana sıkıca sarılıp yanağımı daha sonra alnımı öptü.
   "Merak etme yavru ceylan, işim hemen biter o zamana kadar dişini sık...sonra ben geldiğimde..." deyip parmağını çeneme dayadı ve hafifçe kaldırdı gözlerine yine çocuk gibi baktım. "Sana ait olacağım" dediğinde gülümsedim ve elini tutup öptüm, gözlerimi kapatıp iç çekerek yanağımı eline dayadım.
    "Doğan...bir nefretle başlayan sevdaydı benimkisi ama bak şimdi sonum oldun deli!" deyip geri çekilince gülümseyerek hayranlıkla baktı yüzüme, elini salladı sonra kibarca.
   "Devam et" başımı iki yana sallayıp yüzerek dinlenmek için sırtımı yasladım sonra ayaklarımı yukarı kaldırıp platforma dayadım ve kollarımı iki yana açarak ona baktım çoktan havuzdan çıkmış elinde siyah gözlük sallıyordu. "Bunu bir de tak tam olsun" dedi hafifçe fırladı, hemen tutup gözlüğü taktım ve kollarımı iki yana açıp sırtımı suya verdim, sonra bağırarak sözlerimin devamını getirdim.
   "Yüreğinde yanan o aşkın ateşi, benide kavurdu gecesinde yakıp kül etti! Hayatıma güneş gibi doğdun, kalbimin en ücra köşelerine bile sahip olan...seni sevmek öyle güzel ki! Bambaşka yere götürür beni, kendimi bulamam. Seni sevmek, sevdadan beter" deyip havuzdan çıktım, ellerini cebine koymuş ağzı açık gözlerime bir kez daha hayranlıkla bir kez daha aşkla bakınca gülümseyerek ona sıkıca sarıldım, oda bana sıkıca sarılıp derin bir iç çekti.
    "Şiirlerine kurban olduğum, nefesinde can bulduğum, ömrüme ömür katan gözlerine deli olduğum, senide sevmek sevdadan beter" deyip dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve sertçe öpmeye başlayınca onu iterek evin kapısını bulmaya çalıştım, kapıyı açıp içeri girdiğimizde hala öpüyorduk hala yukarı çıkmaya çalışıyorduk ayağım koltuğun köşesine vurunca güldü ama sesi boğuk çıkmıştı bende acıdan inlesem de kollarımı ona dolayıp daha iştahlı öpmeye başladım, beni kucağına aldı ve merdivenlere yaklaştı geri çekilip çıkmaya başladığında başını iki yana salladı ve güldü. "Kendimi durdurulmaz bir ergenin, hormonlarına sahip olmuş gibi hissediyorum, sayende!" dediğinde hem utandım hemde gülümsedim, odaya geldiğimizde yere indirdi ceketini herşeyini çıkarıp büyük kocaman jakuzinin içini doldurmaya başlayınca gömleğini çıkardı bende edepsizce onu izliyordum, aman kocamdı sonuçta izlerim izlemem! Kolumu kapının yanına dayayıp öylece baktığımda oda bana baktı ve gülümseyerek gösterişli bir şekilde çıkarınca ayağımı yere vurdum.
    "Bilerek yapıyorsun!"
    "Beni ateşli öpen sensin"
    "Öncelerinde sende öyleydin!"
    "Hala öyleyim" deyip kolumdan tutup çektiği gibi dudaklarını dudaklarıma dayadı dili dilimi keşfederken kaşlarımı çatmış tatlı tatlı iniltiler çıkarken oda erkeksi bir şekilde inlemiş üzerimdekileri çıkarmamın peşindeydi geri çekildi tişörtümü yırtarcasına çıkardı ve alnını alnım değdirdi gözlerimi kapatıp ellerimi yanaklarına koydum. "Sanırım bu akşam da işlerimi halledemeyeceğim" deyip dudaklarını dudaklarıma tekrar bastırınca gülümsedim.
Dinçer Akdemir.
Yazarın Anlatımından.
Öyle bir korkuydu ki hissettiği, cehennemdeki ateşler bile belki onun gözünde hissettiği korku kadar büyümemişti. Doğan hisselerinin çalındığını, eşinin öldüğünü ve şirketin battığını öğrenince yıkılacağından çok daha beter olacağını şimdiden tahmin edebiliyordu ama öfkesinden de korkuyordu köpekler gibi...çünkü Doğan'ın ihanet ettikleri kişilere neler yaptığını görünce kanı donmuştu. Ama yine de yapacaktı. Ondan kurtulmak istiyordu, onun gölgesinde yaşamak ve sürekli kendi işlerini onun üzerine yıkmasından bıkmıştı artık, o kendisini millete tanıtmak istiyordu kendisi anılsın istiyordu servetine servet katmak, ve insanların kendisine taptırmak istiyordu evet bunu yapacaktı, artık zamanı gelmişti. Ne olur ne olmaz diye silahını yanına aldı ve yine elinde deri geniş çantasıyla Doğan'ın mükemmel evine gelmişti bir zamanlar kendisi tek odalı bir hurdaya dönmüş evde otururken Doğan onu bu hayattan kurtarmıştı şirketine almıştı yedikleri ayrı gitmezdi, ama şimdi Kaan yani gerçek adıyla Dinçer, onun yaptıklarına tükürüyor yemiş olduğu yemeklere sümük atıyordu ve bunları yaparken bir gram merhamet göstermiyordu çünkü öyle çok gözünü intikam ve para bürümüştü ki, kendisi bile kendisine söz geçiremiyordu...belki de yapmak istediği için dilini susturuyordu. Zile bastığında yaşlı kadın resmî bir şekilde başını eğdi elindeki el beziyle ellerini silerken iç çekti kadın. "Buyurun efendim ne vardı?"
"Ben Doğan'ın en yakın arkadaşıyım"
"Haa siz Kaan beysiniz? Doğan sizden çok bahsetti kardeş gibi olduğunuzu söyledi"
"Evet" kardeş kelimesi kulağında yankı yapmıştı, hangi kardeş böyle ihanet ederdi? Hangi kardeş böyle ayak üstü yalanlar uydurup kandırabilirdi? Dişlerini sıksa da kadına belli etmedi. "Doğan şirket için bazı evrakları almamı istedi kendisi şuan yengeyle yurt dışında işler bana kaldı"
"Peki buyurun içeri geçin" dediğinde hiç vakit kaybetmeden kabul etti ve içeri girdi yaşlı kadın daha samimi bir şekilde gülümsedi ve ellerini önünde birleştirdi. "Kahve veya çay ikram etmemi ister miydiniz efendim?"
"Gerek yok evrakları aldıktan sonra hemen şirkete gideceğim"
"Siz nasıl isterseniz" deyip yanından ayrılınca Dinçer heyecanla hemen merdivenlere yöneldi, kasanın şifresini biliyordu Doğan ona güvendiği için şifreyi söylemişti ama böyle bir hata yaptığı için gelecekte çok pişman olacaktı! Yatak odasına gidip giyinme odasına yöneldi kapağı açıp takım elbiseleri kenara çekti ve kasa meydana gelince gülümsedi.
"Buraya kadar!" deyip hızla şifreyi girdi, kapağı açıp içeride ki mücevherlerden oluşan saati gördü altın kaplama ve çevresi pırlantayla doluydu gülümseyerek onu hızla alıp çantasına attı nakit yirmi milyon doları görünce ıslık çaldı ve başını iki yana hayretle salladı. "Orospu çocuğu...şu paralara bak be! Kim bilir banka hesabında kaç milyon dolar daha vardır!" deyip paraları da çantaya koydu, ardından dosya halinde bulunan esas önemli hisseleri alıp çantaya koydu ve kasayı kapatıp çıktı odadan, kendinden emin bir şekilde herkese hiçbir şey olmamış gibi vedasını edip çıktı ve arabasına binip o adamın ofisine yöneldi. Hayat böyleydi işte, kime ne kadar çok değer verirseniz verin, vezirde olsanız sultan da olsanız kıymet bilinmezdi, dünyada çok çabuk kazanılan şey kolaydan yerden para kazanmak ve düşman edinmekti...bu düşmanlardan biri Doğan'ın kardeşim dediği adamın ta kendisiydi, büyüklerimiz boş yere dememişler düşmanını yakında ara diye ama Doğan o kadar çok güvenmişti ki şifreyi bile ona söylemişti aslında Doğan aptal bir adam değildi Dinçer onun güvenenini kazanmak için kendisini kurşunlara atmıştı can borcu haline gelen şeyi intikama çevirmişti, ve şimdi kıyamet kopmak üzereydi.
Ofise geldiğinde paraları arabanın bagajına koydu o yaşlı domuza bu paraları veremezdi kendisi varken o kimdi? O yatlarda gönül eğlendirecekti, pırlanta kaplama saati de kendisi takacaktı o yaşlı salağa da sadece hisseleri verecekti! Islık çalarak kapıyı tıkladı içeriden ses gelince içeri girdi adam yine elinde sigarasıyla ona bakıyordu elindeki çantaya baktığında yüzünde acımasız bir gülümseme belirdi, yanındaki kadının kalçasına sertçe vurup göz kırpınca kadını yolladı ve arkalarından kapı kapanınca Dinçer gülümseyerek masaya ilerledi ve çantayı oraya bırakıp sandalyeye oturdu. "İstediğin şeyi çok basit bir şekilde aldım!"
"Sen harika bir köstebeksin"
"Anlaşma anlaşmadır söz verdiğimi tutarım, şimdi sende sözünü tut"
"Tabi oğlum beraber iş yapıyoruz" deyip çantayı açtı ve hisseleri çıkarıp masaya koydu dudaklarını büzüp kaşlarını çattı ve ellerini birbirine kenetleyip iç çekti. "O piçin kasasında nakit para ne bileyim birşey yok muydu bunlardan başka?"
"Yoktu sadece bunlar vardı, Doğan parayı falan kasada bırakmaz bütün mal varlığı bankada alalım heriften bir para bile koparamadım"
"Üzülme elimizde bir sürü şirketin hisseleri var onları satarız hem ben sana nakit yirmi bin dolar vermiştim"
"Derdim para değil, onu daha çok öldürmek!"
"Dediğimizi yapacağız...o pezevenk benim elimden oğlumu aldı! Karım delirdi ve kendisini öldürdü! Artık intikam zamanı...karısını elinden alacağız şirketini batıracağız onu yaşarken öldüreceğiz emin ol bu ona, daha çok acı verecektir benim yaşadıklarımın aynısını oda yaşayacak!"
"Dediğin gibi olsun bakalım...kızın işini ne zaman bitirmemi istersin?"
"Yurt dışından dönsünler, o zaman ben sana haber ederim"
"Anlaştık!" dedi. Yanlarındaki kadın merakından dolayı kapıyı kapattığı sırada bütün konuşmaları dinlemişti, Doğan kim? Diye fikir yürütürken bu pis planı duyan kadın iliklerine kadar donmuş ve kapıya şoklar içinde bakmıştı bu adamların tehlikeli olduğunu, gözlerinin paradan ve intikamdan başka hiçbir şey görmediklerini öğrenmişti üstelik o alçak hain kadının kendisine evli olmadığını ve olmadığı olmadığını söylemiş hayatına sokmak için türlü çeşit yalan söylemişti, kadının gözleri dolmuş bir şekilde ellerindeki dosyaları düşürmemek için sıkıca tutarak dikilmeye devam etti, yanaklarından akan gözyaşlarına rağmen o alçak pisliğin oyununa nasıl düştü diye kendisine kızdı ve tiksinerek kapıya baktı sanki onlar görüyormuş gibi içinden lanetler savurup oradan uzaklaştı.
Elif Demiray.
    Akşam olduğunda anca evden çıkmıştır saatlerce evde beraber vakit geçirip bir çok şeyler yapmıştık, yemek yemek için dışarı çıktık beraber güzel bir restoranda yemek yemiştik ama yurt dışı olduğu için yemeklerden çok fazla şüpheliydim midem bulanarak yemek zorunda kalmıştım çünkü yemekler düzgün değildi burası Türkiye olmadığı için bizim yöresel yemeklerimiz maalesef yoktu, restorandan çıkıp bahçeli olan bir kafeye gitmiştik o kadar güzel çiçekler vardı ki ve o kadar güzel kokuyorlardı ki sanki cennet gibiydi, sanki cennette gelmiştim ama yemekle dışında tabi, beraber yürümeye başladığımızda midemde ağrılar oluştu ilk başta umursamadım ama midem bulanmaya ve ağzımda acı sular birikmeye başlayınca kaşlarımı çatıp yüzümü buruşturdum elimi karnıma koyup boğazımı temizledim sağ kolumu Doğan'ın koluna geçirdim ve gülümsedim oda bana aynı karşılığı verip yanağımı öptü. "Dondurma yemek ister misin? Yaz mevsimindeyiz ve harika gider"
    "Olabilir"
    "Şu ileri de bir tane var" deyip oraya doğru gitmeye başlayınca midem tekrar bulandı yürümeyi bırakıp onun elini tuttum ve bir an gözlerimi kapattığımda başım dönünce inleyerek hafifçe sallandım, Doğan hemen kollarını belime sardı. "Elif iyi misin? Ne oldu? Neyin var?"
   "Ah bir an midem bulandı başım döndü"
   "Hastaneye gidelim"
   "Gerek yok iyiyim, sanırım restoranda yediğim tavuktan oldu"
   "Emin misin? Belki zehirlendin? Gidelim"
   "Gerek yok..." ağzımdan öğürük kaçınca elimle ağzımı kapatıp ara sokağa koştum arkamdan ismimi bağırıp peşimden geldi, yere dizlerimi dayayıp kusmaya başladığımda elini sırtıma koydu ağzımdan çıkan tavuk parçalarını görünce daha çok midem bulandı Doğan'ın bu iğrençliği görmemesi için ittiğimde elimi tuttu.
    "Asla bırakmam" kusmaya devam edince endişeyle sağına soluna baktı ve sessizce küfür edip kolumu ve belimi tuttu. "Sen zehirlendin sanırım, hemen hastaneye gidelim serum taksınlar seni böyle görmek beni öldürüyor" dediğinde başımı salladım.
    Hastaneye geldiğimizde kan tahlili yaptılar temiz çıkmıştı sadece yediğim birşey dokunduğu için ilaç vermişlerdi ama Doğan yine de serum takmaları için ısrar etmişti, serum bitince reçeteyi alıp hastaneden çıktık arabaya bindik. Eve geldiğimizde yine midem bulanmıştı üstümü başımı çıkarmadan direk tuvalete girip kusmaya başladığımda Doğan üzülerek hemen içeri girdi ve sırtımı okşadı, işim bitince hemen sifonu çekip gözlerimi kapayarak klozetin kapağını kapattım ve üzerine oturdum Doğan ellerini dizlerime koyup şefkatle okşadı ve sabırla bekledi, gözlerimi açıp gülümseyerek ona baktım.
    "İyiyim şimdi"
    "Ben anlamıyorum serum takıldın, ilacı daha alır almaz içtin etkisini çoktan göstermesi lazımdı ama yine aynısın?"
   "Belki de ilaç dokundu bilmiyorum"
   "O doktor acaba işini güzel yapmadı mı? Başka doktora gitsek mi? Hemen İstanbul'a dönelim bir de orada bir bakınalım"
   "İyiyim"
   "Elif değilsin, rengin attı yüzün bembeyaz oldu şu haline bak" dediğinde aklımda bir ampul yandı, gözlerim büyüyünce Doğan kaşlarını çattı endişeyle. "Ne oldu?"
    "Ben en son ne zaman adet oldum?" diye sorunca kaşlarını havaya kaldırıp alt dudağını ısırdı ve kaşlarını çattı.
    "Ben..."
    "Çantamı getirir misin? Orada karta yazıyorum adet kartımda herşey yazılı" dediğimde başını sallayıp yanımdan gitti, birkaç saniye sonra elinde çantamla geri geldi içinden pembe kartı çıkarıp kaşlarımı çatarak tarihlere baktım gördüklerim karşısında şaşkına girsem de yüzümde bir gülümseme oluştu ve başımı iki yana iki yana salladım Doğan endişeli bir şekilde tekrar dizlerinin üzerine çöküp ellerini dizlerime koydu ve  bekledi ben tekrar gülümseyince oda kaşlarını çattı, tekrar yoğun bir bakışla tarihlere baktım ve tekrar gülümsedim. "Bu ay hasta olmam gerekirdi, geçen ay çok düzensizdim hatta hiç olmadım gibi birşeydi bu ayda hasta olmam gerekirdi bu ay geciktim ben"
   "Ne demek bu anlamadım?"
   "Benim adetim hep düzenli geçerdi geçen ay bir gün bile olsa zor kan geldi ama şimdi bu ay hastalanmam gerekirken olmadım, geciktim"
   "Elif korkutma beni, sebebi kötü mü ne birşey mi var? Neyin var?" diye sorup endişeyle ellerini yanaklarıma koyunca ellerimi ellerinin üzerine koydum ve gülümseyerek gözlerinin içine baktım.
   "Korkulacak birşey Yok"
   "Ne o zaman adet olmaman? Kusman falan? Korkuyorum"
   "Korkma...sana birşey söyleyeceğim yanılıyor muyum bilmiyorum ama bana göre tahminime göre yani, haklı olabilirim"
    "Elif korkutma beni dizlerim titriyor şuan neyin var söyle" dedi endişeyle kaşlarını çatılı tutarak, öyle korkulu bakıyordu ki ilk defa onu böyle görmüştüm dudağına bir öpücük kondurup geri çekildim ve ellerimi yanaklarına koydum öyle sevinçli öyle mutluydum ki bunu kelimelere sığdıramıyordum nasıl anlatılır bilmiyordum bir insanın yaşaması lazımdı beni anlaması için, kocaman gülümseyerek ona bakmaya devam ettim.
    "Sanırım ben hamileyim"
                                     🥀
    Doğan hamile olduğumu duyunca çok şaşırmıştı hiç beklemiyordu tepkisi çok garip olmuştu yani ne sevinmişti nede sevinmemişti onun arası birşeydi, tatilden hemen dönmüştük sabahı çıkmıştık yazlıktan ve kadın doğum uzmanına görünmüştük düzensiz hastalığımı ve kusma belirtilerimi söylediğimde altı hafta sonra randevu ayarlamıştı bebek o zaman ultrasondan daha net görülebilir olduğunu söyleyince beklemeye başlamıştık o bir ay on iki gün nasıl geçecekti hiç bilmiyordum aylar, haftalar ve günler asır gibiydi geçmiyordu Doğan hamilelik konusunu hiç açmamıştı tam tersine biraz gergin ve soğuk olmuştu beni suçlamıyordu suçladığı kişi kendisiydi, konusunu açtığımda hemen kapatıyordu ve bu beni daha çok geriyor daha mutsuz ediyordu çünkü isteyip istemediğini bilmiyordum bilmeyi çok istiyordum ama o susmuştu birşey söylemişti. Beşinci hafta geçince haberi duyan kişiler hemen eve üşüşmüştü tebrikleri bitmemişti ben daha belli değil desem de onlar çok emin konuşmuşlardı çünkü aralarında çocukları olan akrabalarımız vardı ve herşeyi anlattıklarında onların da yaşadıklarını ben yaşamış ve tamamen doğru olduğunu hamile olduğumu kesinleştirmiştim ama yine bu iş ultrasona da bağlıydı bir hafta sonra anlaşılacaktı, akrabalarımız kız ve erkek için bir çok hediye almışlardı daha çok çok erken olmasını söylediğimde onlar ilk bebek için daime erken olur deyip kendilerini savunmuş ve hediyeleri kabul ettirmişlerdi, akrabalar gidince ev çok sessizleşmişti Doğan mutfakta yine o takım elbisesiyle oturuyordu elimi karnıma koyup gülümseyerek okşadım ve yanına gittim kolumu omuzuna attığımda derin bir iç çekti ve elini ağzından çekti ve yine sessiz kaldı, artık bu canıma tak etmişti birşeyler söylemesini istiyordum istemediğini söylese de yine bilmek istiyordum yeter ki birşeyler söylesin? Derin bir iç çekip yanından ayrıldım ve karısına geçip oturdum eliyle alnını sıvazladı ve ellerini masanın üzerine koydu. "Tamam...biraz konuşalım mı?"
    "Konuşacak ne var?"
    "Doğan bak...hamile olmam seni neden bu kadar gergi bilmiyorum Yiğit bizde kalırken sen söylemiştin bizde yapalım mı diye? İstediğimi söylemiştim ve sende istekliydin bu konuda...ama şimdi sorun ne anlamıyorum? Birşey söylemiyorsun, yorum yapmıyorsun, gergin gergin etrafta dolanıyor beni ve insanları geriyorsun, çok nadir kişiler tebrik etti seni oda zorda kaldıkları için? Yoksa sen... bu bebeği istemiyor musun?" diye sordum gözlerim dolmaya başlayarak, yanaklarımdan çoktan akmaya başlayınca sıkıntıyla iç çekti o anda ağzımdan hıçkırık kaçtı. "İstemiyorsun değil mi? Ama bana..."
    "Senden çok istiyorum bebeği" diye lafımı kesince şaşkınca yüzüne baktım, hemen yanaklarımı silip burnumu çektim ve gülümsedim.
    "İstiyor musun?"
    "Hemde senden çok...bende istiyorum aklın hayalin durur baba oluyorum bundan daha güzeli olamaz sadece ben gerginim...anla işte ilk kez baba oluyorum ve tedirginim layıkıyla baba olabilecek miyim? Onu nasıl bu tehlikeli hayattan koruyacağım? Kafamda hep bu sorular var...ben istiyorum o bebeği, baba olmayı deli gibi istiyorum sadece koruyamamaktan ve iyi bir baba olamamaktan ödüm kopuyor Elif...hiçbir şeyden bu kadar çok korkmadım" dediğinde gülümseyerek ayağı kalkıp yanına gittim elini tutup karnıma bastırdım gözleri şefkatle parladı ve diğer elini de karnıma bastırıp alnını yasladı, derin bir iç çekip öpücükler kondurmaya başladı.
    "Sen çok iyi baba olacaksın korumacı, kıskanç, ama şefkatli ve evladı uğruna dünyaları yakacak bir baba olacaksın bunu biliyorum...sen istediğin sürece korkuların yersiz...ikimiz de bebeğinizi sevip koruduğumuz sürece kimse birşey yapamaz"
    "Biliyorum sevgilim" deyip karnımı tekrar öpücüklere boğunca kıkırdadım.
    "Beni bile bu kadar çok öpmedin"
    "Hain kadın, o gece dudakların kanıyordu ve ben neredeyse kendimi parçalayacaktım canını yaktım diye"
    "Bak sen?" deyip saçlarını okşadığımda gülümsedi ve bacaklarımı tutup kucağına yerleştirdi birbirimizin gözlerinin içine deli gibi aşkla bakarken kapı çalınca Doğan küfür etti bunun üzerine güldüğümde ikimizde toparlandık ve beraber kapıyı açmaya gittik, Doğan açtığında karşımızda Kaan'ı görünce ikimizde gülümsedik.
    "Kardeşim hoşgeldin"
    "Hoşbulduk kardeşim nasılsın?"
    "Kendimi fişek gibi hissediyorum"
    "Hayırdır kardeşim?" deyip kaşlarını çatınca Doğan sevinçle bağırıp ona sıkıca sarıldı hazırlıksız yakalanan Kaan şaşkınca geriye uçtu ve sırtını kapıya vurdu inleyerek yüzüme baktı ve gülerek Doğan'ı işaret etti sonra tekrar güldü. "Ne oldu lan buna? Benden habersiz kafa uçucu şeyler mi içiyorsunuz?" diye sordu sonra gözleri karnıma gidince hafifçe şişen karnıma kaşlarını çatarak baktı, Doğan geri çekilince Kaan güldü. "Yenge hanım tatiller size yaramış kilo almışız? Aman sakın kızma" deyip ellerini havaya kaldırdı. "Sana yakışmış biraz kilo almak"
   "Kaan o kilo değil" dediğimde kaşlarını daha çok çatıp ellerini beline koydu ve Doğan'a baktı, Doğan gülümseyerek açıkladı.
    "Kardeşim tebriklerini bekliyorum çünkü ben baba oluyorum!" dediğinde Kaan bir an şaşkına girdi gözleri büyüdü ve sanki dünyanın sonu gelmiş gibi korkulu ve endişeli bakıyordu Doğan ve ben birbirimize kaşlarımızı çatarak bakmıştık, Kaan gülümsemeye çalıştı ve boğazını temizledi.
   "Hadi ya? Tebrik ederim kardeşim senden çok iyi baba olur eminim"
   "Neden öyle korkmuş gibi tepki verdin?" diye sordu Doğan elini beline atarak, Kaan güldü ve başını iki yana salladı.
    "Sadece çok şaşırdım, ne tepki vereceğimi bilemedim bir an tekrar tebrikler" deyip bana baktı ve beni de tebrik etti. "Şey...şirkete gitmek gerekiyor da sonra görüşsek olur mu?" diye sordu Doğan'a, biz yine şaşkınca birbirimize baksak da bozuntuya vermedik.
    "Olur kardeşim görüşürüz" dedi Doğan, Kaan tekrar bizi tebrik edip gidince ikimiz birbirimize baktık Doğan şüpheyle kaşlarını çattı. "Ne oldu şimdi buna? Neden öyle tepki verdi anlayamadım"
   "Bende en az senin kadar şaşkınım"
   "Garip...neyse boşver hadi gidip yatalım çok geç oldu" dediğinde beni kucağına aldı gülerek kollarımı boynuna dolayıp yanağını öptüm.
    "Bu ne içindi?"
    "Artık iki can taşıyorsun, seni sırtımda taşımak benim kocalık görevim"
    "Abartma Allah aşkına Doğan" deyi güldüm, oda kaşlarını çatıp gülümsedi.
    "Abartmıyorum sevgilim" deyip dudaklarıma sıkı ve ıslak bir şekilde öptü.
Dinçer Akdemir.
Aptal kadın neden hemen hamile kalmıştı ki! Bütün işleri beraber etmişti bu bebek, Dinçer öfkeyle direksiyonu sıkıp ofise yöneldi küfürler edip bağırmaya çağırmaya başladı, ne güzel Elif ölecekti Doğan iflas edip hem şirketine hem karısına ağlayıp yıkılacaktı ama lanet bebek gündeme çıkmıştı şimdi! Acilen hemen arabayı park edip ofise hızla girdi merdivenleri çıkıp kapıya geldiğinde çalmadan içeri lap diye girdi, adam gözlüklerini takmış gazetesine bakarken gözlerini Dinçer'e çevirdi ve kaşlarını çattı sonra iç çekti. "Haberler kötü" dedi Dinçer nefes nefese, adam yine istifini bozmadan ona bakmaya devam edince Dinçer küfür ederek kapıyı kapattı ve sandalyeye oturdu adam nihayet iç çekip o bıçak açmayan ağzını açıp dilini konuşturdu.
"Ne oldu söyle?"
"Kız hamile"
"Ne?"
"Aynen! Bugün evlerine gittim durumu öğrenip ne zaman öldüreceğimi ne zaman planı devreye sokmak için zaman kollayabilirim diye analiz etmeye gittim ama Elif'in hamile olduğunu öğrendim"
"Eee bize ne bundan? Salak daha iyi, bir taşta üç kuş vurmuş olacağız! Kızı ve bebeğini öldüreceğiz böylelikle Doğan hem evlat acısını hem karısının acısını hemde şirketin iflasını çekmek zorunda kalacak! Gerizekalı aklını çalıştırmayı bilmiyorsun"
"Asla yapmam, Elif'in karnında daha yeni oluşmaya başlamış bir bebek var o çocuğun günahına giremem o kadar da zalim değilim! Bunu benden isteme, asla ne Elif'i nede o çocuğu öldürmem! Beni öldürmekle de tehdit etsen, işkence de etsen asla ama asla o çocuğu öldürmem o kadar cani ve vicdansız bir piç değilim ben!" diye bağırdığında adam derince bir iç çekti ve gözlüklerini çıkarıp masanın üzerine koydu, dudaklarını büzüp çenesini kaşıdı Dinçer'e baktığında kararından dönmeyen bir bakışla kendisine baktığını gördü baya inatçı ve yapmamak konusunda son derece ciddi duruyordu, adam pes etmek zorundaydı çünkü bu adamı - Doğan'ın ondan bir gram bile şüphe etmeyecek - adamı kaybedemezdi Doğan herkesten şüphe ederdi ama en çok güvendiği adama asla, adamın aklında yeni bir şeytani plan canlandı ve gülümsedi.
"Tamam hem kızı öldürmeyeceğiz hemde bebeği"
"Nasıl?" diye sordu Dinçer şüpheyle kaşlarını çatarak, adam doğruldu ve ellerini masanın üzerine koydu.
"Bırakalım kadın bebeğini büyütsün, bebek dokuz ay olunca ona kalıcı hasar vermeyecek bir şekilde iki - üç kurşun sıkacaksın ölmeyecek derece de vurman gerekiyor...sonra kadını ameliyata alacaklar bebeği aldıklarında kurşunları da çıkardıklarında doktorun kim olduğunu öğreneceğiz ve adamla anlaşma yapacağız gerekirse adamı öldürürüz orası kolay yada onun yerine bir başka adamı sokup doktor niyetine Doğan'a kakalayacağız karısının komada olduğunu söyleyecek ama halbuki komaya girmedi, öldü süsü verip kadını kaçıracağız bir ceset bulup kefene koyacağız ve sanki onun içinde Elif varmış süsü verip cenazesini kılacaklar, ne kadın ölmüş olacak, ne çocuk? Şimdi var mısın?"
"Ya planlar suya düşerse? Elif ne olacak?"
"Onu merak etme, ben hallederim onu yurt dışına kaçıracağız orası bende, sen sadece dediklerimi yap gerisi kolay koçum, planda tıkır tıkır işleyecek, sözlerimden caymadığın sürece herşey harfiyen pazıl gibi oturacak"

🥀 MAFYA : Acem Kızı 🥀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin