CEMRE
Güney karşımda bana umutla bakıyordu... umutla... ben de gülerek kafamı salladım...Güney : valla mı?
Cemre : evet...
Güney : ah! İnanamıyorum! Yine mi?
Yanlış anlamıştım sanırım. Güney'in bebek istediği falan yoktu. Yine aynı talihsizlik gelmişti başıma.
Cemre : ama bu sefer onu aldırmıcam... sen istemesen de bu bebek doğacak.
Kararlıydım bu sefer... aldırmayacaktım. Bu bebeği kariyerim pahasına bile olsa doğuracaktım. Giderdim belki buralardan. Güney'e teslim olmayacağım bir yere yerleşirdim...
Güney : istemediğimi kim söyledi?
Bana baktı, gülümsüyordu... ciddiydi sanırım... beni şaşırtmıştı bu durum. Aksine bağırmasını, çağırmasını, belki beni başkalarından çocuk yapmakla suçlamasını beklemiştim. Ama şu saniyede, karşımda eski Güney'i görmediğimi anlamıştım...
Cemre : istiyo musun ki?
Güney : yürü gidiyoruz
Cemre : nereye?
Güney: hastaneye... seni muayene etmek istiyorum... iyi olduğunuzdan emin olmam lazım...
İstiyordu... o da bu bebeği istiyordu...Heyecanla odama koşup üstümü değiştirdim ve el ele hastanenin yolunu tuttuk....
Bebeğim... anne ve babayla tanışma zamanı...
GÜNEY
O kadar dikkat etmeme rağmen nasıl hamile kalmıştı hayret ettim. Hem de iki kez! Ah! Tabii ya! Onun evindeyken... ben unutmuştum... yine de umursamamıştım... işte o günün sonucuydu bu...30lu yaşlardan sonra kadınların çocuk sahibi olmada ne kadar zorlandıklarını kendi gözlerimle görmüş, defalarca şahit olmuştum. Cemre bu sefer daha aldırırsa git gide azalacaktı şansı... ve ben bu şansı onun elinden alamazdım.
ama bilmiyorum, artık 30 yaşımdayım ve belki de artık vakti gelmiştir... belki de artık evlenip bir aile kurmanın vakti gelmiştir... zaten eğer böyle birşey olacaksa bu mutlaka Cemre ile olurdu... bir başkası ile olmazdı...
Cemre'yi hastaneye getirip muayene etmeye başlamıştım... veee işte ordaydı... minik ben.. minik maviş...
Güney: haha! Burda!
Cemre : dedim sana...
Güney : bakalım ufaklığın keyfi yerinde mi?
Sesi açtım, kalp atışlarını dinleyecektim, umarım kalp atışı vardır... ne olur olsun... lütfen...
Ve o ses... bir kuşun kanatlarını çırpması gibi cılız ama bir o kadar güçlü, annesine tutunmak için muhteşem bir çaba gösteren bir varlığın kalp sesi... bir bebeğin... benim bebeğimin kalp sesi... yaşadığına, tutunduğuna, bizimle olduğunu belgelendiren ses...
Bu sesi yüzlerce kez duydum. Onlarca kadının karnında, defalarca dinledim... ama kendi çocuğumun... kendi canımdan kendi kanımdan bir varlığın sesini dinlemek çok garipti. Ve işte o zaman bu sesin en ufak ayrıntısına takılır oluyorsunuz...
Cemre : ah bu onun sesi dimi?
Güney: evet... o...
Cemre : o zaman iyi dimi?
Güney : evet iyi... daha küçük ama...
Cemre : olsun...
Cemreye baktım, ağladı ağlayacak bir hali vardı... elimi karnından çekmedim, hala ekranda bizim ufaklığın görüntüsü vardı. Diğer elimle Cemrenin elini tuttum...
Güney: Cemre... maviş...
Cemre : efendim?
Güney : evlen benimle kızım ya...
Cemre : ne?
Güney : ya benden süslü laflar, çiçekler falan bekleme, anlamam ben bu işlerden... madem bu ufaklık da burda... o zaman evlenelim...
Cemre : sen ciddisin...
Güney : evet... hadi bak, üçümüz de burdayken cevabını ver...
Cemre ekrana baktı uzun uzun... gülümsedi ve istemsizce akan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi ve elini tuttuğum elimi sıktı...
Cemre : olur, evlenelim...
Gülümsedim... kenardaki peçeteye uzanacakken ben alıp kendim sildim karnını...
Doğrulup bana sarıldı. Ben de dudaklarına uzun bir öpücük bıraktım... benim kadınım... benim miniğimin annesi... benim herşeylerim...
Babamın bana dediği birşeyi hatırladım... bir gün gelecek, biri çıkacak karşına, ve o senin hayatını tümüyle değiştirecek, ondan başkasını istemez olacak demişti, inanmamıştım o zamanlar ama şimdi bakıyorum da haklıydı...
Yeni hikayem " Dayan Yüreğim"e herkesi beklerim 🎈