16. Bölüm

1.6K 87 17
                                    

İyi okumalar...

Poşetin yarısı bitince Yavuz "Tamam yeter Bahar kusacaksın bak" dedi ve poşeti elimden alıp sehpaya bıraktı. "Yaaa! Yavuz!" deyip yine poşete uzandım. Sehpayı itekleyip "Hayır Bahar" dedi. Sinirle ayağa kalkıp "Yavuz sinirlerim bozuk bak bunları yemem lazım" dedim. Benim gibi ayağa kalktı, ellerimi tutup "Bahar çocuklaşma yemiyeceksin" dedi ve beni içeri sürüklemeye başladı. Yatağa oturdum ve "İyi bari bir su getirsen" dedim. Oflayarak su getirdi. Bardağı bitirip geri uzattım. Yatağa yatıp yorgun vücudumu serbest bıraktım. Ama yok! Aklımdan çıkmıyorlar. Onları karanlık salonda bırakmak istemiyorum!

Yavuz gelip yatınca gözlerimi kapattım. Nefesleri düzene girince sessizce içeri gittim. Poşetin içinden bir tane çikolata alıp açtım. Afiyetle yerken ışık açıldı. Yavaşça arkama döndüğümde kollarını birleştirmiş bir şekilde bana bakan Yavuz'u gördüm. Şirince gülümsedim ve "Dayanamadım" dedim. Yanıma geldi. Sürekli dudağımın kenarına bakıyordu. Elini yanağıma koydu ve baş parmağıyla dudağımın yanın sildi. Kesik kesik nefes alırken telefonum çaldı ve beni bu durumdan kurtardı. Ben açana kadar kapandı. Yavuz içeri gidince kim olduğuna baktım. Bilmediğim bir numara olduğu için meraklandım ve geri aradım. "Alo" dedim telefon açılınca. "Ooo doktor hanım iyi akşamlar" diye ses gelince gözlerim kocaman açıldı ve mutfağa gittim. "Numaramı nasılbbuldun? Hem ayrıca bizimkiler seni yakalamadımı Çolak!" dedim sessizce. Bir taraftan içeriyi de kontrol ediyordum. İğrenç sesi yine duyuldu "Kocana dikkat et diye aradım doktor hanım. Ne kadar düşünceliyim ama değil mi?" deyip kahkaha attı. Yüzümü buruşturduktan sonra "Sakın ona dokunmaya kalkma! Sandığınız kadar zarif bir doktor değilim!" dedim. Yine iğrenç bir şekilde güldükten sonra "Burda tehdit edebilecek taraf benim sanırım ha?" dedi. Yavuz içerden gelince hemen telefonu kapattım. "Kimle konuşuyorsun yarım saattir ya" dedi. Telefonu cebime koydum ve bakışlarımı yumuşatmaya çalışıp "İpekle" dedim ve yutkundum. Bana şaşkınca bakıp "Bahar sen iyi misin?" dedi. Sıkıca sarıldım ve ellerimi boynuna dolayıp "Yavuz nolur kendine dikkat et" dedim. Derin nefes alıp ayrıldım ve odaya gidip yattım. Yanıma geldiği zaman uyumasını bekledim. Daha sonra ayağa kalkıp perdeyi araladım ve dışarıyı kontrol ettim. Siyah bir arabaya dayanmış bir şekilde bana bakan Çolak'ı gördüm. İğrenç bir şekilde sırıtıp el salladı. Hızla perdeyi çekip içerde kapıyı ve balkon kapısını bir kaç defa kilitledim. Yavuz'un yanına yatıp sabaha kadar bekledim. Güneş doğarken tekrar pencereden baktım. Araçda Çolak'da yoktu. Bir anda arkamdan sarılan kollarla korktum. Yavuz olduğunu fark edince "Günaydın" dedim. Sesimde hala tedirginlik vardı. Uykulu sesiyle "Günaydın" dedi. Ona doğru dönüp "Kahvaltı hazırlayayım mı" dedim. "Olur" dediğinde mutfağa gittim ve sosis çıkartıp doğramaya başladım. Sosisler pişerken zeytin peynir falan çıkartıp masaya koydum. Yavuz da gelince kahvaktıya başladık. Sürekli telefonuyla oynuyordu. Çatalımı bırakıp telefonu elinden aldım. Bana bakarken "Bi daha sana kahvaltı felan yok! Sürekli telefondasın" dedim."Tamam tamam" dedi ve kaldığı yerden yemeye devam etti.

Bulaşıkları hallettikten sonra evden çıktık. Ben hastaneye o tabura gitti. Sabah randevum yoktu bende hastaları kontrol edip dosyaları imzaladım. Odamda boş boş molanın bitmesini beklerken odaya bir hemşire daldı. "Bahar hanım bir asker getirdiler ağır yaralı doktor yok" dediğinde hızla odadan çıktım. Asansörü beklemeden merdivenden indim. Sedyedeki kişiyi görünce kanım çekildi. Aralanan dudaklarımdam kesik bir nefes aldım ve "Yavuz" diye mırıldandım. Yanıma gelen Erdem abi "Bahar kendine gel! Eşin ölüyor, kendine gel!" deyip beni sarstı. Bi anda çatılan kaşlarım ile yanına gidip yarasına baktım. "Ameliyathaneyi hemen hazırlayın" diye bağırıp ilk müdahaleyi yaptım. Acile gelen doktor "Bahar bir yakınının ameliyatına giremezsin! Bundan sonrsı bende" deyince sertçe onu itledim ve "Kes sesini!" dedim. Hemşireler ile  Yavuz'u hızla asansöre götürdük. Ben ellerimi yıkarken başhekim geldi. "Bahar bu ameliyata giremezsin" dedi. Eldivenlerimi giyerken "İstediğiniz yere bildirin Yiğit Bey ben bu ameliyata gireceğim" dedim. Ameliyat giysimi giyince "Bahar bu ameliyata girmeyeceksin!" dedi. Mücahit ilk kapıdan girip "Yenge kendini de yakacaksın gel işte" dedi. Ona dönüp "Ben Yavuz'u kimseye emanet edemem Keşanlı!" diyerek bağırdım. Yiğit Bey elini omzuma koyup "Onun ameliyatına ben gireceğim, merak etme" dedi. Ben dolu gözlerimi zar zor tutarken Mücahit kollarımdan tuttup beni dışarı çıkarttı. Eldivenleri bir kenara atıp"Erdem abi biz daha sabah beraberdik ne zaman oldu nasıl oldu" dedim. Erdem abi yutkunup "Tabur saldırıya uğradı. Yavuz girişteki askeri kurtarmaya çalışırken vuruldu" dedi. Yere düşecekken Mücahit tuttu. Ona sarılıp dakikalarca ağladım. Telefonum çalınca "Yenge iyi misin" dedi. Başımı sallayıp arayanı görünce hemen uzaklaşıp "Sen yaptırdın değil mi!" diyerek açtım telefonu. "Şşş! Bağırmayın doktor hanım. Seninki kahramanlık peşinde koşarken oldu" dedi prüzlü sesiyle. Bana bakan Fethi'ye aldırmadan "Sana dokunmayacaksın demedim mi! Ne istiyorsun sen ya!" dedim. Ufak bir gülmeden sonra "Bak bir anlaşma yapalım doktor hanım. Öncelikle benle düzgün konuş, bu bir. İkincisi senin o kocan benim kardeşimi öldürdü!" dedi. Sert bir şekilde "Terörist olmasaydı öldürmezdi. Yakında sende onun yanına gideceksin hazırlan bence" dedim. "Bunu sana çok kötü ödeteceğim doktor" dedi ve konuşmama fırsat vermeden kapattı. Bi anda yanımda gördüğüm Fethiyle donup kaldım. "Doktor çıktı Bahar" dedi. Başımı sallayıp başhekimin yanına gittim. Yoğun bakıma falan alacaklarını zırvaladı. İçeri girip elini tuttum. "Yavuz" diye sessizce mırıldanıp yoğun bakıma götürülmesine yardım ettim.

Bizimkileri tabura yolladıktan sonra Yavuz'un başında bekledim. Akşama doğru bizimkiler geldi. Hepsi per perişandı. Kızarık gözlerim duyduğum sesle yeniden doldu. Hızlıca doktorlar içeri girerken "Yavuz" diye bağırdım. İçeri girmeye çalışırken Erdem abi "Bahar dur kızım dur" deyip kollarımdan tuttu. Kollarımı kurtarmaya çalışırken "Erdem abi bırak nolur" dedim. Bir süre sonra doktor dışarı çıktı. "Şu anlık iyi ama hayati tehlikeyi atlatamadı" deyip gitti. Cama yaklaşıp onu izlemeye başladım. Yaklaşık yarım saat sonra bizimkiler gitmek zorunda kaldılar. Tek başıma soğuk koridorda saatlerce bekledim. Sabaha karşı tehlikeyi atlattığını ve odaya alacaklarını söylediler.

Odadaki koltukta serumun damlayışını izledim. Öksürerek uyanınca gözlerim parladı. Hemen yanına gidip elini tuttum. "Yavuz, Yavuz iyi misin bir yerin acıyor mu" dedim. Yutkundu ve hafif bir şekilde hayır anlamında başını salladı.  "Bahar" dedi fısıltıyla "Yanıma gel"

Burnumu çektim ve elimin tersiyle yaşlarımı silip "Zaten yanındayım" dedim. Üzerindeki pikeyi açınca "Olmaz Yavuz yaran var" dedim. Dudaklarını ıslattı ve "Bahar lütfen" dedi. Yanına yattım ve olabildiğince yarasına dikkat ettim. Kolunu bana sarınca "Seni bir daha göremeyeceğim için çok korktum sarı komutan" dedim ağlarken. Anlıma uzun bir öpücük kondurup "Ağlama artık" dedi. Tam vakti diye düşünüp "Sana bir şey itiraf etmem lazım. Kısa zamanda hayatımın merkezine yerleştin" dedim ve bana bakarken "Seni seviyorum sarı komutan, çok seviyorum" diye ekledim. Boynuma ufak bir öpücük bırakıp "Biliyorum, sarhoşken söylemiştin. İki ayda bana ne yaptın bilmiyorum ama bende seni çok seviyorum doktor hanım hemde tahmin edemeyeceğin kadar" dedi. Gülümserken kapı çaldı. Hızla kalktığımda kapı açılmıştı. Doktor tetkikleri yapıp çıktığında koltuğa oturdum. Yavuz bana şirince bakarken "Hayır Yavuz sürekli birileri geliyor zaten" dedim. Sonra bi anda bizimkilere haber vermediğim aklıma geldi. Mücahit'i aradım ve Yavuz'un uyandığını söyledim. O da gelemeyeceklerini göreve gittiklerini falan söyledi.

Beşinci Mevsim: Sen (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin