41. Bölüm

747 35 9
                                    

Size birkaç haberim var. Öncelikle bir sonraki bölüm final olacak. Veee kitabın sonunu bir çoğunuzun aklından bile geçirmediği bir şekilde bitireceğim. Bu bölüm biraz kısa olacak ama final bayaa uzun. Belki final bölümününü iki part yapabilirim. ♥️

Sizce kitap mutlu sonla mı bitecek yoksa kötü bir sonla mı?

İyi okumalar...

Ertesi sabah biraz geç kalktım. Uyandığımda Yavuz mutfakta bir şeyler yapıyordu. Yanaklarını sıkarak "Ya sen bana kahvaltı mı hazırladın" dedim ve yanağından öptüm. "Biliyorum mükemmel bir kocayım" dedi. Gülerek masaya oturdum ve ağzıma salatalık dilimlerinden birini attım.

Kahvaltı ederken Yavuz sürekli bana 'Reçelden de ye Bahar' 'Bak hiç bir şey yemiyorsun Bahar' deyip durmuştu. Halbuki bütün masayı ben yemiştim. "Bu gün için çok güzel planlarım var Bayan Karasu" dedi, masayı toplarken. "Neymiş o planlar dedim ve ona döndüm. "Bu gün evden dışarı çıkmak yok!" dedi. Gülerek "Neden?" dedim. Ellerini beline sardı ve dudakları boynumun üzerindeyken "Çünkü karımı özledim ve bütün günümü ona ayırmak istiyorum" dedi. Sonra sırıtıp "Tabi bir de minik Karasu var" dedi. Başımı biraz geri çekip "Seni gerçekten çok özledim Yavuz" dedim ve sarıldım. Öyle ne kadar durduk bilmiyorum ama bana çok iyi gelmişti. Zaten o bana hep çok iyi geliyordu.

1 Hafta Sonra;
Yavuz'a sarılmış mışıl mışıl uyurken odayı dolduran telefonun sesine uyandım. Çalan telefon Yavuz'un telefonuydu. Ben gözlerimi kırpıştırarak açarken o çoktan kalkmış ve telefonu açmıştı. "Emredersiniz komutanım." deyip telefonu kapatınca gideceğini anlamıştım. Hızlıca telefonu komidine koyup dolaptan eşyalarını çıkarttı. O pijamalarını değiştirirken yatakta doğruldum ve "Hemen mi gidiyorsun?" deyip dudak büzdüm. Siyah kazağını üzerine geçirip "Acil bi durum var, gitmeliyim" dedi. Yorganı üzerimden çekip yataktan kalktım ve yanına gittim. "Kendine dikkat et" dedim ve sıkıca sarıldım. Her zamanki gibi boynumu öpüp "Merak etme" dedi. Ayrıldığımız da telefonunu alıp içeri gitti. Tabii bende peşinden.

Kapıdan çıkacakken bir anda durdu. Hızlıca bana dönüp öpmeye başladı. Her zamankinden biraz garipti. Geri çekilince "Seni seviyorum" deyip öyle gitti. O gittiğinde kapıyı iyice kitledim. Odaya doğru giderken onsuz uyuyamayacağım aklıma geldi. Bende mutfağa gidip bir şeyler hazırlamaya karar verdim.

Kahvaltı ettikten sonra üzerimi değiştirdim ve hastaneye gitmek için evden çıktım. Her zamanki gibi rutin kontroller falan vardı. Evde Yavuz'suz kalmamak için bu geceye nöbet yazdırdım ve odama gittim. Bir saatlik bir boşluğum vardı ve ben o boşlukta kesinlikle uyumak istiyordum. Bu yüzden odadaki sedyeye uzandım ve çok geçmeden uykuya daldım. Ama tabii ki öyle saatlerce huzurla uyuyamadım. Anayolda kaza olmuş ve bir kaç kişi ağır yaralıymış. Bu yüzden İpek tarafından uyandırılmıştım.

Saat sekize kadar acildeydim. Sonra kafeteryaya gidip bir şeyler yedim. Tekrar odama çıkarken İpek'le karşılaştım. "Ooo, Bahar Hanım. Yüzünüzü gören cennetlik." dedi ve güldü. Hafifçe koluna vurup "Abartma abartma." dedim. Karnıma bakıp "Teyzesinin bi tanesi ne kadar büyümüş." dedi. Gerçekten artık karnım belli olmaya başlamıştı. "Kendini yormuyorsun değil mi?" dedi ama cevabı kendiside biliyordu. Sesimi çıkartmayınca "Bahar seni anlıyorum insanlara yardım etmek için elinden ne geliyorsa yapmaya çalışıyorsun ama sen artık iki canlısın. Kendini düşünmüyorsan bebeğini düşün." dedi. Başımı sallayıp gülümsedim.

Birlikte koridorda yürürken "Eee, Mücahit'le ne yapıyorsunuz?" dedim. Yüzündeki aptal sırıtmasıyla "Hiç" dedi. Gülerek "Hadi, hadi. Olmuş bir şeyler" dedim. O da benim gibi güldü ve "Yani oldu ama şimdi anlatmayayım. Bir ara sana gelirim öyle anlatırım" dedi. Bende üzerine gitmeyip "Tamam" dedim. Ben odama giderken o da bir ameliyata gitti. Bir kaç saat dosyalarla uğraştıktan sonra acil bir ameliyat çıktı. Tekrar odama geldiğimde saat neredeyse on ikiydi. Yüzümü yıkayıp hasta tetkikleri için alt kata indim. Bir hastamın dosyasını incelerken telefonum çaldı. Hastayı uyandırmamak için dışarı çıktım.

Yavuz arıyordu. "Canım?" dedim. Arkadan gürültüler geliyordu. Kaşlarımı çatıp onun cevap vermesini bekledim. "Bahar bi tanem nerdesin?" dedi. Sesi beni daha da germişti. "Hastanedeyim. Yavuz asıl sen nerdesin ne bu sesler?" dedim. Hızla "Bahar canım beni iyi dinle. Evde yatağın altında bir tahta kırık. O tahtanın içinde bir kutu var. Olurda şehit olursam o kutuyu al ordan. Kendine ve çocuğumuza çok iyi bak. Seni çok seviyorum." dedi. Gözlerimden izinsiz bir şekilde yaşlar süzülürken "Yavuz" dedim ama gerisini getiremedim. "Seni çok seviyorum" dedi tekrar. Sonra telefon kapandı. Bir elimi duvara koyarak hıçkırarak ağlamaya başladım. Telefon elimden kayıp hızla yere düştü. Dizlerimin beni taşıyamayacağını hissedince yere çöktüm. "Yavuz!" diyerek daha çok ağladım. Yavaş yavaş gözlerim kapanırken son duyduğum ses İpek'in "Bahar!" diye bağırmasıydı.

Gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım. Etrafa göz gezdirince odada Su, İpek ve Nazlı'yı gördüm. Su koltukta uyurken Nazlı pencereden dışarı bakıyordu. İpek ise elindeki dosyayı inceliyordu. Yutkunup biraz doğrulduğumda İpek "Bahar" dedi ve yanıma geldi. Onun sesine Su uyandı, Nazlı da bana döndü. "Nasıl hissediyorsun?" dedi İpek telaşla. "İyiyim Yavuzdan bir haber var mı?" dedim. O başını iki yana sallayınca Nazlı'ya baktım. "Hiç birinden bir haber yok Bahar" dedi. Gözleri ıslaktı. "Bakın benden bir şey saklamıyorsunuz değil mi?" dedim tekrar gözlerim dolarken. Nazlı iyice yanıma yaklaştı ve elimi tutup "Gerçekten bir haber yok olsa neden söylemeyelim. Bende Ateşten haber alamıyorum" dedi. Başımı sallayıp göz yaşlarımı sildim.

O gün ne olur ne olmaz diye serum bağladılar ve beni hastanede tuttular. Ertesi gün hastaneden çıkınca Nazlı ve Su benimle birlikte eve geldiler. Su bana mutfakta çorba yaparken Nazlıda yanımda, bana sarılmıştı. Her ne kadar "Kızlar beni merak etmeyin siz" dediysem de onlardan olumlu bir cevap alamadım. Nazlıya doğru dönüp "Bizimkilerden bi haber var mı?" dedim milyonuncu kez. Olumsuz anlamda başını sallayınca içimdeki sıkıntı daha da büyüdü. Elindeki tepsiyle gelen Su'ya bakıp "Su sen Feyzullah'la konuşabildin mi?" dedim. "Cık!" diye bir ses çıkarttıktan sonra "Arıyorum ama açmıyor" dedi. Başımı sallayıp getirdiği çorbadan birazcık içtim.

Yarım bırakıp geriye yaslandığım sırada Nazlı "Aaa! Bitecek bu Bahar. Bak bayılıp duruyorsun sürekli yiğenim aç açık oralarda!" dediğinde gülmeye başladım. Su "Aç, açık derken" deyip gülmemek için dudağını ısırdı. Nazlı söylediklerinin saçmalığını kavrayınca "Aman be!" deyip arkasına yaslandı. Sonunda dayanamayan Su da bana katıldı ve ikimizde kahkahalarla güldük.

Beşinci Mevsim: Sen (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin