İyi okumalar...
Akşam hastaneden çıkınca Hatice'yi alıp eve gittim. Dolabımın arkasında kalan tozlu gitarımı görünce olduğu yerden aldım ve salona gittim. Hatice küçük odada oyun oynuyordu. Üzerindeki tozları silip akorunu yaptım. Çok uzun zamandır çalmıyordum. Aklıma gelen ilk şarkıyı çalmaya başladım. Bir yandan da söylüyordum "Aşkım sen benim canımsın. Kanıma karışmış kanın. Söyle kimlerden kaçarsın? Boşuna durmadan ağlarsın. Yavrum sen benim balımsın. Tadına alışmış canın. Ah güzel kuşum gir kanıma. Ben zaten sarhoşum" devam edecekken kapı çaldı. Gitarı kenara bırakıp kapıyı açtım. Gelen Yavuz'du. "Hoşgeldin" dedim. İçeri girince "Hoşbuldum" dedi. Salona gitti. Bende kapıyı kapatıp gittim. Gitarım elindeydi "O gitar sesi demek burdan geliyormuş" dedi. Sadece gülümsedim ve bir şey demedim. "Bende bir ara gitar çalıyordum" dedi. Şaşkınlığımı gizleyerek "Bir şey çalsana" dedim. Gülüp gitarı koltuğa bıraktı "Saçmalama Bahar" dedi. Başımı yana eğip "Bak bir daha senle konuşmam" dedim. Burnunu kırıştırdı ve "Çocuk musun" dedi. Ciddi bir şekilde bakınca oflayıp gitarı aldı. Yanına gidip oturdum ve çalmaya başladı. Şarkıyı tanıyınca söylemesine eşlik ettim. "Bir iskambil falında çıkmıştık birbirimize. O güzel kupa kızıydı sinek valesiydim bense. Geceyarısı o perşembe, rastladım köprü üstünde. Ağlama dedim o ağladı trabzanlardan indiğinde." Gitarı çalmaya devam ediyordu bende söylemek yerine onu izledim "Saçların mı ıslak? Yoksa ıslak mı yaşamak? Dedim. Senin için rüzgarda hep yağmur mu var? Gözlerin mi daldı? Yoksa sıkıldın mı sorulardan? Hiç geçmez mı gözlerinden bu sonbahar? Bir kar tanesi ol kon dilimin ucuna, bir kartanesi erir ağzımda" Gitarı yerine bıraktığında anca etkisinden çıktı. Birbirimize bakarken Yavuz "Bahar bir şey söylemem lazım" dedi. Konuşmasını beklerken Hatice geldi. "Yavuz" diye bağırıp yanına gitti. "Naber prenses" dedi Yavuz. Onlar konuşurken mutfakta bir şeyler hazırlamaya gittim. Bir süre sonra arkama dönünce Yavuz'u gördüm. Aniden görmenin etkisiyle hafif titredim. Çok yakınımdaydı ve "Niye sessiz geldin" dedim. Cevap veremeden su ısıtıcısından gelen sesle arkama döndüm ve hazır kahvelerden iki paket alıp hazırladım. Masaya oturunca kahvesini verip "Hatice nerde" dedim. Sıcak kupayı elleriyle kavradı ve "İçeriye oyun oynamaya gitti" dedi. Başımı sallayıp kahvemi içtim. Sonra "Sen bana bir şey söylecektin" dedim. Kahvesini içmeyi bırakıp "Boşver ya önemli değil" dedi.
Kahvelerimizi içtikten sonra salona gittik. Yavuz salonda otururken ben Hatice'yi yatırmaya gittim. Geri döndüğümde kitaplarımı karıştırıyordu. Elindeki fotoğrafı sallayarak "Bu kim" dedi. Hızlıca fotoğrafı elinden aldım ve kitabın arasına geri koyup "Hiç kimse" dedim. Kitap kitaplıktaki yerini alınca "Kardeşin falan mı?" dedi. Kitaplığa yaslandı ve bana bakmaya başladı. Bakışlarından rahatsız olunca "İstanbul'da yaşadığım dönemdeki nişanlım" dedim. Kaşlarını kaldırıp "Nişanlın?" diye sordu. Başımı salladım "Ayrılmıştık ama, neyse ya boşver" dedim. Hızlıca koltuğa oturduğumda yanıma oturdu. Ona baktım ve "Yavuz beni dinler misin? Yani dertleşelim mi biraz?" dedim. Gözlerime onaylarca baktı. Arkama yaslandım ve "Bu konu hakkında çok doluyum. Yaklaşık bir yıl önce çok iyiydik ama sonra onu başka bir kadınla bastım. Çok büyük bir kavga ettik. Benim peşimden Mardin'e geldi defalarca kez özür diledi ama hiç affetmedim. Bayadır peşimde değil ama galiba Karabayır'a geldiğimi duymuş buralarda dolanıyordur." dedim. Biraz yaklaştı ve tam konuşacakken telefonu çaldı "Efendim. Tamam Keşanlı az bekleyin" dedi ve telefonu kapattı. Gülümseyip "Yine ne diyor o deli" dedim. Ayağa kalktı ve "Bizimkilere sözüm vardı. Bir şeyler içeceğiz" dedi. Kapıya kadar götürüp "İyi eğlenceler o zaman" deyip gönderdim. Uykum olmadığı için kitap okumaya karar verdim. Kitabın konusu sarınca iki buçuk, üç saat boyunca okudum. Kitap bitince ayağa kalkıp kitabı kitaplığa koydum. Kapı çalınca önce saate baktım. Sonra kapıya yaklaşıp delikten baktım. Gelen Yavuz'du. Kapıyı açtım ve "Yavuz ne işin var senin burda" dedim. Yalpalayarak içeri girdi. "Ya ben bu şekilde tabura gidemeyeceğim için geldim. Keşanlı tutturdu içelim de içelim diye" dedi. Kapıyı kapatıp kolundan tuttum ve koltuğa oturttum. Bana bakıp "Bahar merak etme sarhoş değilim sadece Erdem Yarbay beni böyle görürse mahvederdi o yüzden geldim." dedi. Basbaya sarhoştu ama inkar ediyordu. "Hıhı tamam Yavuzcum gel sen bir elini yüzünü yıka" diyerek banyoya yönlendirdim. Yüzünü yıkadıktan sonra "Duş almak ister misin başka türlü ayılamayacakmışsın gibi geliyor." dedim. Hayır anlamında başını sallayınca içeri gittik. Koltukta birbirimize bakarken "Bahar sen çok güzel bir kadınsın" dedi. Kızaran yanaklarımı başımı eğerek gizledim ve konuşmadım. "Çok zekisin, çok inatçısın, çok merhametli çok şefkatlisin" diye devam ettirdi. Ayağa kalkıp "Hadi yatalım artık tamam mı Yavuz. Hatice küçük odada zaten" dedim. Yalpalayarak odaya gitti. Hırkamı çıkartıp yorganı açtım. "Kendini iyi hissediyor musun" dedim. Başını olumlu anlamda salladı ve gömleğini çıkarttı. Pörtlek gözlerim ve kızarık yanaklarımla hızla yatağa yattım, Yavuza sırtımı döndüm. Yatağa yattı ve elini karnıma koydu. Nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Nedenini bilmediğim bir şekilde heyecanlanmıştım. Yavuz uyudu ama beni uyku tutmadı arkama döndüm ve yüzünü incelemeye başladım. Şu an resmen gömleği yoktu. Terlediğim için yataktan kalkıp su içtim. Yavuz'un telefonu çalınca duymaması için alıp içeri gittim. "Efendim Erdem abi" dedim. Beni duyunca şaşırmış olmalı ki "Bahar?" deyip durdu önce. Sonra "Yavuz nerde" dedi. Dudağımı ısırıp "Yavuz uyuyor önemli bir şey mi var" dedim. Ufacık bir kıkırdama sesi geldi ve "Yok, önemli bir şey yok siz keyfinize bakın, iyi geceler" dediğinde çok utandım ve telefonu kapattım. Bu utancın verdiği sinirle hemen yatağa yatıp uyudum.
Sabah kalkınca hala Yavuz'un uyuduğunu gördüm. Dün akşamki rezaletin siniri geçmemişken ayağa kalkıp üzerinden yorganı çektim ve "Kalk artık koca bebek" diye seslendim. Hızlıca gözlerini açtı ve "Az bi sakin ya" deyip kalktı. İşaret parmağımı ona doğru yaklaştırıp "Sen hiç konuşma dün akşam Erdem abinin dediklerinden sonra yüzüm domatesle yarıştı kızmızılık konusunda" dedim. Gülümseyip odadan çıkarken "Üzerine gömleğini giy bu evde çocuk var" dedim. Beni tınlamadan mutfağa gitti. Oflaya puflaya yatağı topladım ve üzerimi değiştirip mutfağa gittim. Kendine kahve hazırlıyordu beyefendi. Arkasına yaklaşıp çıplak karnına çimdik attım. "Ah" diyerek arkasına döndü. "Git gömleğini giy" dedim. Belimden tutup beni buzdolabına yasladı ve "Bir daha sakın beni çimdikleme yoksa ceza alırsın doktor hanım" dedi. Çatık kaşlarımla "Ay çok korktum sarı komutan" diyerek dalgaya aldım. Kapı çalınca ben önden gittim. Yavuz peşimden geliyordu. Kapıyı açınca İpek'i gördüm. Bizde olan bakışlarını bahçeye çevirip "Uygunsuz bir zamanda geldim sanırım" dedi. Tolga'nın üstü aklıma gelince fısıldayarak "Gömleğini giy demiştim" dedim. "Of doktor hanım of!" Diye bağırarak odaya gitti. İpek içeri girince beraber mutfağa girip kahvaltı için birşeyler hazırlamaya başladık. Bütün sabah bizimle dalga geçti. Hatice'yi okula yollayınca üçümüz birden evden çıktık. Yavuz tabura gitti ben ve İpek de hastaneye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beşinci Mevsim: Sen (TAMAMLANDI)
Fanfic!!! #yavbah içinde birinci sırada !!! Başlangıç tarihi: 3 Nisan 2018 Salı Bitiş tarihi: 2 Şubat 2019 Cumartesi (Wattpaddeki ilk Beşinci Mevsim: Sen adlı hikayedir)