4

4.8K 189 37
                                    

Ruhu yamalarsız bir kelebek olduğumu Nefes sayesinde anlamıştım. Yaralı da olsam nasıl güçlü olabileceğimi. Şimdi bulutların üstünde hemen yanımda Ulaş ile Trabzon'a gidiyorduk.

Gökyüzünün avuç içlerimde olduğunu düşünüyordum birazcık. Bir kulağımda dizinin jenerik müziği çalarken diğer taraftan set arkadaşlarımında bir ağızdan türküler söylemesi yüzümde gülümsemeye sebep oluyordu.
Daha önce oynadığım dizilerde daha güçlü her şeyi elde eden bir role bürünmüştüm. Ama bu rol tarifsizdi.

"İrem" bana seslenen Ulaş'a döndüm. Gözlerindeki ışığa bakılacak olursa aklına bir şey gelmişti.

"Diyorum ki Trabzon'a indiğimizde toplu bir yemek yerine köylerden birine gidelim. Hem oraların havasını almış oluruz hemde Deli Tahir için iyi olur. Ne dersin?"

Öykü ablanın sessizce bizi dinlediğini fark ettiğimde hafifçe güldüm ve başımı sallayarak "sorun değil. Gideriz" dedim.

İkimiz yeniden ayrı dünyalara bürünerek bu dizinin getirilerini merak ediyorduk. Kısa bir yolculuk sonucunda havalimanında inerek eşyalarımızı aldık. Ulaş ile yan yana yürürken birinin yokluğu dikkatimi çekmişti. Cansu!

"Cansu nerede?" Umursamaz çıkardığım sesime davranışlarımı da eklediğimde sıkıntılı bir nefes aldı.

"Geçen gün sette bardak düşürüp elini kesmiş. "

Aklıma bizi görünce düşürdüğü bardak gelince içimdeki gülme istediğini bastırarak başımı salladım. Allah'ım sen bu kıza aklını dekor olarak mı verdin?

Diğerleri arabaya binerek otele giderken biz taksiye binerek dağların eteğindeki köylere doğru ilerledik. Ulaş bana doğru dönüp "biraz daha iyi misin?" diye sordu.

Çekimde ki hassaslığımdan bahsediyor olmalıydı. Sakince gözlerimi yola çevirdim.

"Bu çok garip bir duygu Ulaş. Sahneler çekilirken bir profesyonel olmayı unutuyorum. Çünkü yaralı bir kadına hayat veriyorum ve o acıları sahtecilikle anlatamıyorum. "

Dizimin üstündeki elimi tutarak gülümsedi. Ulaş'ı bir iki kere televizyonda görmüş ama dizi çekimlerim olduğu için bakamamıştım. Şimdi dikkatimi çekiyordu. Belki de rolüyle alakalı bir şeydi. Bir tür hayranlıktı. Taksi yemyeşil bir cennetin içinde durduğunda büyüleyici güzelliğe karşın hızla taksiden indim. Gözlerime inanamıyordum. Şehrin tüm gürültüsü yok olmuştu. Gülümseyerek Ulaş'a döndüm.

"Burası harika değil mi?"

Konuşmak yerine gülümseyerek başını salladı. Evlerin içindeki kadınlar, çocuklar dışarıda işlerine güçlerine bakıyordu. Ulaş ile yan yana yürüyerek köyü gezmeye başladığımız da buraların havasının daha da soğuk olduğunun farkına vardım.

"İlk bölümü birlikte izleyeceğiz. O yüzden pek zamanımız yok. Biraz gezelim de gidelim. "

Onay vererek yürümeye başladım. Yolların kenarlarındaki pembe çiçekler yeşilin arasına karışmıştı. Kahverengi saçlarımı geriye atarak Ulaş'ı koluna girdim.

Tek katlı evlerin yan yana dizili bazen de ayrı olduğunu fark ederek temiz havayı içime çektim.

"Huzur. Tek kelime!"

Ulaş gülerek bana baktı. "Gidelim mi artık?"

Her ne kadar istemesemde başımı sallayarak geldiğimiz yolu geri dönmeye başladık.

~

Ulaş ile yan yana yemek masasında oturduğumuzu sayarsak karşımda ki Cansu'nun bana öldürücü bakışlar atması normal miydi? Sabah bizimle gelmesede sonradan uçağa binerek gelmişti. Yalaka ne olacak?!

ANDER SEVDAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin