Gökyüzüne doğru salınan iplerinin ucu sonsuzluk olan bir salıncak gibiydi bazı anıların hafızamızdaki yeri. Her an gidebilecek ve yok olabilecekmiş gibi. Yüzümün orantısında gözlerimin içine ışığıyla bakan adama baktım.
"Benim..." dedi zorlukla. Evet senin? Yutkunmamak için kendimi kastım. Elleri tenimin üstüne dokunulan cellat eli gibiydi.
"Benim karnım gurulduyor. Hadi Öykü'ye gidiyoruz."
Kalbimin bir balon gibi sönmesiyle yüzüme beklentiyle bakan Ulaş'a eğrelti bir gülümseme sundum.
"Kendini bunu söylemek için kasmana gerek yoktu" dedim mırıltıyla. Beni takmadığını koluma iki kez hadi dercesine vurduğu zaman anladım.
Ya şu an karşımda olan Ulaş mıydı? Ben neden Tahir var gibi hissediyordum acaba (!)
Oflayarak başımı iki yana salladım. Hödük hödüktür işte.Gözlerindeki parıltı cidden yemek için miydi ya? Sinirlerim bozulmuştu. Ellerimi göğsümde bağlayarak ayağımın üstünde saymaya başladım. İnandım tutmuştu.
"Ben gelmiyorum. Allah'a şükür kıtlık yok. Karnımı her zaman doyura bilirim"
Kapıya doğru ilerlerken durduğunda omzunun üstünden bana döndü. Tek kaşını kaldırmış tehlikeli bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Demek gelmiyorsun?"
"Aynen" dedim e'leri uzatarak. Ellerim titriyordu sinirden yahu. Bu nasıl bir yemek aşkıydı da üstüme çullanarak yemek itirafı yapıyordu. Aklıma geldikçe delleniyordum.
"Peki keyfin bilir" dedi omuz silkerek. Korkuyla yüzüne baktım. Beni bırakıp yemek yemeye mi gidecekti. Vallahi öldürürdüm. Hem. Hem benim de karnım açtı.
Bana doğru hızlı bir hareket yapıp beni kucağına aldığında dünya tepe takla dönmüş gibiydi. Bir dakika şu an Ulaş'ın omzunda mıydım? Gözlerim görmemesi gereken şeyleri görmüştü. "Ulaş!" diye bağırdım. "İndir beni. Bu halde mi geleyim. Yüzüme birkaç bir şey süreyim bari be adam!"
Aniden durduğunda kafam sallanmıştı. Oflayarak kafamı tuttum. "Ne adam?" diye sordu alayla. Gülümsedim. "Güzel adam"
Bu sefer onun yutkunuş sesini duydum. Ruhum ruhuna yanıyordu Ulaş ve keşke en fazla ölebilsek. Yüzündeki baki gülümseme olduğu sürece vardım sanki ve sonrası bir kabustu.
"Senin makyaja ihtiyacın yok güzelim."
İrkildim.Utanmışım yahu. Ellerimi birbirlerine bağladığımda ayaklarım yere değdi. Başım dönmeye başladığında bir elimi Ulaş'a uzattım.
Koluna tutunan ellerimi diğer eliyle tutarak avcuna hapsetti. Güzelim demişti. Bana...Şapşal bir şekilde gülümsedim.
"Hadi gidelim"
Başımı sallayarak hala ellerimin ellerinde olduğunun bilincinde olarak ilerlemeye başladık. Odadan çıkarken kapının yanından çantamı tek elimle aldığımda koridorda ilerlemeye başladık. Bu koridor. Benim ağladığım yerdi. Sonra beni güldüren adamın olduğu yerdi. O adam yine yanımdaydı. Yandan bir bakış attım. Göz göze geldik. Güldüm. Güldü.
Asansörün düğmesine basarak gelmesini beklerken etrafa bakındım. Sanki bu güzel anı yine Cansu bozacak gibiydi. Yelloz psikolojimi bozmuştu. Cansu'yu aklımdan atarak gelen asansöre bindik.
Ulaş düğmeye basarak sırtını aynaya yasladığında bende aynısını yaparak yüzüne baktım. Düz bir şekilde karşıya bakıyordu. Avuç içlerim sakallarına dokunmayı isterken ellerimi yumarak önüme döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANDER SEVDAM
General FictionHırçın bir adamın poyraz bir kadını sevmesinden feyz alan iki bakinin soluksuz aşkı