Riyakar bir bedenin içerisine dökülen üstü tozlu kelimelerin bir araya geldiği bir ütopya kuruluydu kalbimin çorak topraklarında. Sayısız aşk dizileri, romanları, tiyatroları görmüş okumuş zihnim böylesine hiç rastlamamıştı.
Bir solukta söylenen kelimeler bir insanı neden soluksuz bırakırdı? Güçlenmek için miydi? Ne için olduğunu bilmesemde kendimi kaybetmemem gerektiğini biliyordum. Yanaklarıma kurulan gözyaşlarını elimin tersiyle silerek çöktüğüm yerde yavaşça doğruldum.
Cebime sokuşturduğum telefonu çıkartarak cevapsız bıraktığım mesaja hızlı bir şekilde cevap yazdım.
Kime: Mehmet Ali
- Böyle bir teklife hayır diyemeyeceğim sanırım :)
Her şekilde mutlu gözükmek bazı insanların yıpratılmış ruhlarını sezerdi. Benimkisi bunun gibi bir şey olmasa da hissettiğim şeyle mutlu gözükmek arasında dağlar kadar fark vardı.
Telefonuma gelen bildirim sesiyle mesajı açmadan üstten okudum. Yer ve zamanı yazmıştı. Bu akşam ilk bölümü kutladığımız yerde...
Kalbine ilk sefer yaptığım zaman Ulaş.
Kendime gelmek adına karavandan çıkarak temiz havayı ciğerlerime çektim. Görevli arkadaşlar sahneleri çekerken Ulaş'ın gerekmediği sahneleri çekmeye koyulduk.
Dizi çekiminin bittiği zaman kostümler arasından kıyafet seçimine koyuldum. Pek şık kıyafetler olmasada bir şeyler uydurabilirdim. Öykü ablanın yedek kıyafetlerine bakınırken pudra rengi üstünde yeşil çiçekler olan bir elbiseyi alarak yanına da ten rengi bir ayakkabı aldım. Topuğu küçük ayakkabıyıda alarak karavana girdiğimde Öykü ablanında koltukta oturduğunu gördüm. Bir tepki vermeden üstümdekileri çıkarmaya koyuldum. Öykü abla gözlerini kısarak beni izlerken bende gözlerimi ona değdirmeden elbisemi üzerime geçirdim. Ayağımı da topuklu ayakkabıları girerek saçlarımı aynadan düzelttim.
"Kız bir de gelin topuzu yapalım mı sana bende nikah şahidin olurum"
Öykü ablanın isyankar sesine kaşlarımı çatarak cevap verdim.
"O ne demek ya. Sevdiğim adam gitmiş o kızın yanına bende dizimi kırıp oturacak mıyım? Yok nenem olmaz. "
Elini beline koyarak ayağa kalktı. Gözleri ateş edecek gibiydi. Sakin kalmak adına aynadan bakmaya son verip yüzüne döndüm.
"İrem kendine gel! O adam bir şey var ki gidiyor o kızın yanına. Senin hemen o Mehmet Ali denen adamla yemeğe çıkman gerekmiyor"
Zihnime mantıklı düşünce yollarını kapatan bir set kurulmuş gibiydi. Sahici bir gülümseme benzeri takarak makyaj masasına yürüdüm.
"Galiba haklısın. Saçlarımı biraz daha güzel yapayım. Neredeydi şu saç maşası?"
Çekmeceleri karıştırarak maşayı ararken aynadan Öykü ablaya baktım. Sinirle bana bakıyordu.
"Siz ha o karavandayken bizim bir şey duymadığımızı mı sanıyorsun kızım. Birbirinize nasıl öfke kustuğunuzu da sonra da nasıl birden sustuğunuzu da ben duydum. "
Derin bir nefes aldım. Gözlerimin gerisinde kurulu isyancılar tek bir sözüme bakıyordu. Ağlamak için. Cevap vermediğim sırada tekrardan konuştu.
"Sen az önce sevdiğim adam mı dedin?"
Şimdi yüzü gülüyordu. Başımı öne eğerek dudağımı dişledim.
"Yani beğeniyorum, hoşlanıyorda olabilirim. Şey belki de seviyorum yani ne bileyim ya öf"
Maşayı prize takarak ısınmasını beklerken Öykü abla gülerek masanın başına geldi. Eliyle saçlarımı okşadığında gözlerinin içi gülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANDER SEVDAM
General FictionHırçın bir adamın poyraz bir kadını sevmesinden feyz alan iki bakinin soluksuz aşkı