Başımı hızla arkaya döndüğümde gülümseyerek göz göze geldiğim adamdı kalbimin ayarlarıyla oynanan adam ve ben o adamın bir tutam nefesi için koskoca bir Karadeniz yakardım.
Şimdiyse karşılıklı çay içtiğim adamla gülüyorduk. Tüm oyunları ve kötülükleri bir kenara atınca çok mutluyduk. Benim için en azından. Ortada birçok bilinmezlik varken hiçbir şey yokmuş gibi yapmak sonsuza kadar gitmezdi. Götüremezdik ki.
"Öykü grup açmış" bana yönelik söylediği şeyle elimdeki bardağı bırakarak yanımdaki telefonu açtım.
Öykü ablam kişisi 'ha uşaklar ha' grubunu oluşturdu.
Öykü ablam kişisi, sizi ekledi.
Öykü Ablam kişisi, Astepe;) kişisini ekledi.
Öykü ablam kişisi,Sinan abi kişisini ekledi.
Öykü ablam kişisi,Furkan kişisini ekledi.
Öykü ablam kişisi, Cem kişisini ekledi.
Şaşırarak Ulaş'a baktım. "Grubun amacı ne acaba?"
Bilmiyorum dercesine omuz silkti. "Öykü biraz deli"
Cevap vermeden güldüğümde çaylarımızı içmeye geri döndük. Bu nasıl çay bir bitmedi derseniz demlikle gelmiştim. Bu biraz da flört etiğin kişiyle buluşurken gelinlik giymek gibi bir şeydi ama olsundu.
Oturduğum yerde rahat bir pozisyon ararken telefonuma gelen mesajla elimdeki bardağı havada tutarak mesajı açtım.
Kim: +90545*******
- Ulaş ne yaptığımızı anlatmıyor değil mi? Çünkü bazı şeyler özeldir. Sen benim olduğum yerde hep geri planda olacaksın kızım. Anca Nefes'sen ona dokunup sevebilirsin. Her şey 'kestik' demeye bakıyor yani. Ama ben onun her an yanındayım. Sevdiği sevmediği her şeyi bilirim. -Cansu kaydedersin ;)
Gözlerimin gerisinde akmaya hazır hala gelmiş gözyaşlarının ıslaklığını tenimde hissederken sessiz bir hıçkırık kaçtı ağzımdan. Ruhumun kayıp arsasında yolunu bulmaya hazır küçük çocuk acıdan beslenerek büyüyordu. Elimdeki ağırlık giderek dizlerime düşen sıcaklıkla irkildim. Dişlerimi dudaklarıma yedirirken acının üst boyuttaki seviyesi tenimi yakıyordu.
Uçsuz bucaksız bir labirentte yolunu arayan bir zihin taşı gibiydim. Kulağıma uğultu şeklinde gelen sese odaklamaya çalışırken Ulaş'ın sesini duydum. Kalbim cellatin elinde sıkılırcasına büzülürken ağzımdan kaçan hıçkırık bardağı taşıran son damlaydı.
Yüzümü avuçlayan eller başımı kendisine çevirirken öfkeyle harmanlaşmış korkuyu gördüm gözlerinde. "İrem! Kendinde misin?" Yanağımı avcuna yasladım. Gözlerimden kayarak düşen gözyaşları ellerine akarken ağzımdan tekrardan bir hıçkırık kaçtı. Sakin kalmaya çalışıyordum ama sakin kalmaya çalıştığım yerde boğuluyordum. Tenimi yakan acı uyuşmaya başladığına Ulaş önümde eğilerek yüzümü kendine çekti.
"İrem. İyi misin güzelim, hadi bana cevap ver"
Güzelim. Gözlerimi yumarak bedenimi sarsan acıyla tekrardan yüksek bir şekilde ağladım. Hıçkırıklarım birbirine girmiş gibiydi. Nefes alamıyor gibiydim. Nefes alamazken bile zorlukla konuşmaya çalıştım.
"Bi-bir tek. Ba-bana gü-güzelim diyorsun değil mi?"
Hıçkırıklarım konuşmalarmı kestiğinde Ulaş ellerini sıkılaştırarak başımı dik tuttu. Kaşları korkunun atası gibiydi. Gözlerindeki cellât kalbimi ezerek acıtan cellât mıydı? Birkaç harfin bir araya getirdiği ismini acı çekercesine mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANDER SEVDAM
General FictionHırçın bir adamın poyraz bir kadını sevmesinden feyz alan iki bakinin soluksuz aşkı