22

1.8K 143 9
                                    

Selamlar 💜

***

Bir yıl önce *

Genç adam dingin bir şekilde kendine kahve hazırladıktan sonra Amerikan tarzı mutfaktan oturma gruplarına geçti. Ayrılığın belki de onuncu ayı gelmek üzereydi kendisi için. Sevdiği kadınla bir çok şeyini paylaşması pişmanlıktan çok belki de buruk bir tat bırakıyordu kalbinde. Televizyon ünitesinin kenarında duran fotoğrafı alarak incelemeye başladı o kadını cidden seviyordu. Belki de artık eskisi kadar zevk almıyorum. Zaman belki de değiştirmişti her şeyi. Başını iki yana sallayarak kadına bakmaya devam etti. "Çok güzeldin. Kalbimiz göz gözeyken ama"

Kapı zili ötmeye başladığında kaşlarını çatarak resmi bıraktı ve ayağa kalkarak kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açtığı zaman karşısında gördüğü kadın hayatını adadığı kadındı. Kadının elindeki Puset ve pusetin üstündeki not kağıdıyla öylece kalakaldı.

" Savaş ben yapamıyorum. Bizim çocuğumuz onu öldüremedim ama onu annesiz ve babasız da bırakamaz ben ona anne olamam ama sen baba olabilirsin."

Savaş şaşkınca karşısındaki kadına baktı. Bu kadın neler diyordu böyle? Kendine gelmek adına derince bir nefes aldı.

"Dora ne diyorsun? Ben yakında İstanbul'a gideceğim bu bebeği de mi götüreyim?"

Kadın bilmiyorum dercesine başını iki yana salladı. Kadının gözlerindeki vazgeçiş bu muydu yani?

" Bu bebek için mi beni terk ettin?"

Dora başını sallayarak merdivenlerden hızla indi. Savaş yerdeki bebeğin puseti Ünlendi tutarak içeriye aldı. Bebek uyuyordu. Bebeğin gözlerini çok merak ettiğini hissetti. Oturma gruplarına geçerek bebeği koltuğun kenarına bıraktı. Belkide onun hikayesi 22 yaşında değilde bugün başlıyordu. Bu bebekle Almanya'da neler yapacağını İstanbul'a nasıl döneceğini annesine neler diyeceğini çok düşündü.

Düşüncelere gün geçtikçe artmaya başladığında artık bunu ailesine söylemesi gerekiyordu. Zaten ailesi sadece annesi değil miydi? İlk uçakla İstanbul'a gidecekti.

Bebek annesi gibi Mavi gözlüydü. Saçları siyah kirpikleri uzun ressmen annesiyle babasına benziyordu. Bu bebeğe bir isim vermesi gerekiyordu. Aklına düşen fikirlerden en çok duru ismini beğendi ablası gibi. Ablasının adı da Duru değil miydi zaten ?

Bebekle yaptığı birkaç alışverişten sonra artık İstanbul'a dönme vakti gelmişti. Havalimanına girdiği an bile Dora'yı aramaktan vazgeçmedi. Meşgul çaldı ya da hiç ulaşamadı...

Kucağında bebekle annesinin evinin önüne geldiğinde başını önüne eğme isteği gelmişti. Şımarık bir oğlan çoçuğuydu sanki. Kızı uyanmıştı. Eliyle babasının yanağını yırtıyordu. Küçük acılar veriyordu babasına. Bahçenin kapısını tedirginlik ile açtı adam. Sanki kızıyla değil de çocukluğuyla giriyordu içeriye. Annesi yoğurt çorbası yapmış yanında da bir çikolata...

Gözlerini yumarak yüzünde dolaşan kızının ellerini öptü. Kızının cam gibi masmavi gözleri ışıl ışıldı. Ağzından çıkardığı garip sesler yüzündeki gülümsemeye bakılacak olursa iyiye işaret ediyordu.

"Baban güçsüz kızım"

Taş yolu koşarak yürüyordu on beş yıl önce. Gözlerinin dolduğunu hissettiğinde burnunu çekerek merdivenleri çıktı. Kahverengi tahta kapı aynıydı. Kapının önündeki sinir bozucu paspas aynıydı. Paspasın yanındaki saksı aynıydı. Bir an yoksa diye düşündü... Annesine bir şey mi olmuştu? Kapıya hızla vurdu.

ANDER SEVDAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin