Sıkıntıyla tahtıma oturdum. Bir ara gerçekten boğulur gibi olmuştum. Astrid gözden kaybolmuştu. Umarım kadınlar onu boğmuyordur.
Sanırım annem beni fark etmişti, yanıma geldi.
"Birileri çok sıkılıyor ha?"
"Evet anne."
"Astrid nerede?"
"Köydekiler, onu öldürmeye çalışıyor."
Anlamayan gözlerle ana baktı.
"Yani gözünü korkutuyorlar. Hamilelik konusunda."
"Eirikte nasıl ağladığını biliyorsun."
"Evet, biliyorum ama artık o kadar takmaz. Sonuçta biliyor neler olup bittiğini."
Bir süre bana baktı. Ona döndüm.
"Ne? neden bana bakıp duruyorsun?"
"Seni bu kadar sıkan nedir?"
"Bir şey yok anne."
"Emin değilim. Kafanı bir şeylere yorduğun belli."
"Bir şey yok dedim!"
Sesimin yükseldipini fark ettiğimde kendime çeki düzen vermem gerektiğini fark ettim.
"İzninizle."
Deyip yanından kalktım ve dışarı çıktım. Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım.
Biraz ilerde Günışığı ile yatan Dişsiz'i gördüm.
"Dişsiz. Biraz uçmamı gerek dostum."
Hiç sorgulamadan yanıma geldi. Bulutların üzerine çıktık.
Biraz uzaklaştıktan sonra gözyaşlarımı saldım.
Acaba burda olsa ne olurdu? Hep dediği gibi duyuruyu o mu yapardı? Beni kutlarmıydı? Astrid'in yemeklerini beğenip, her akşam yemeğimize dahil olurmuydu?
Sırt üstü Dişsiz'e uzandım. Soğuk rüzgar ıslak yanaklarımın üşümesine sebep oluyordu. Sessizce Ay'ı izliyordum. Düşünmeye devam ettim.
Acaba ne olurdu? Reislikle ilgili düşüncelerimi eleştirirmiydi? En önemlisi benimle yine kavga edermiydi? Eirik'i severmiydi? Tekrar torun istermiydi? Bilemiyorum...
İster istemez gülmüştüm.
Astrid'i hep gelini olarak görürdü. Hatta bazen akşam yemeğimize çağırırdı. Bir keresinde "Torunum olursa, duyurusunu ben yapacağım." demişti. Astrid ve ben kıpkırmızı olmuştuk. "Erkek yapmak için uğraşın." Dediğinde Astrid izin isteyip eve gitmişti.
Derin bir iç çektim.
"Üzgünüm baba... Eğer seni dinleseydim, seni kaybetmezdim."
Dişsiz inleyen bir ses çıkardığında üzerine alındığını anladım.
"Üzülme dostum. Senin suçun değildi. Benim hatamdı."
Bir süre daha uçtuktan sonra köye geri geldim.
Vardığımızda çoktan kutlamaiar bitmişti.
Dişsiz'i Günışığı'nın yanına bıraktım. Evet, artık beraber uyuyorlar.
Eve girdim ve yatak odasına ilerledim.
İçeri gşrdiğimde korkunç bir Astrid ile karşı karşıyaydım.
Sırtı bana dönüktü ve saçları birbirine girmişti. Bir kovanın başında oturuyordu. Terlemişti de.
"Astrid?"
Bana döndüğünde gözleri kıpkırmızıydı.
"Ağladın mı sen?"
"Sanırım yanlız değilim. Sen neden ağladınt karının vahim durumuna mı?"
İster istemez güldüm. Çünkü şuan dokundam ağlardı.
"Kustun mu sen?"
"Evet, malesef."
"Miden hala bulanıyor mu?"
"Hayır. Belki biraz."
"Banyo yapmak ister misin?"
"Sanırım bu iyi olurdu."
.....................
Sırtını bana yasladı ve ağlamaya devam etti. Şuan hassas olduğunda üzerine gitmiyordum.
Islak saçlarına öpücüklerimi bırakmaya devam ettim.
"Sakin ol bebeğim."
Gözlerini yumdu ve daha çok ağlamaya başladı.
"Onu hissediyor musun?"
Kafasını dağıtmaya çalışıyordum.
Ağlamayla karışık güldü ve kafasını salladı. Ellerini karnına götürdü ve okşamaya başladı.
"Bu harika bir his Hıçgıdık. Bildiğin gibi değil."
"Öyleyse neden ağlıyorsun?"
"Bilmiyorum."
Durdu ve bir anda patladı.
"Çünkü kadınla sinirlerimi bozdu! çünkü duygularım yine allak bullak oldu! yine ota boka ağlar oldum!"
Dediklerini duyunca ister istemez gülmeye başladım. Dediklerinin komik olduğunun farkına varınca o da gülmeye başladı.
Zaten dudaklarımın altında olan boynuna öpücüklerimi bıraktım.
Şimdi keyfi yerine geldi.
Bitti! Bitirdim! Aslında daha uzundu ama silindi. Evlat acısı gibi koydu bana valla! Biraz kötü oldu ama telafi edeceğim, söz veriyorum. Yorumlarınızı aska eksik egmeyin benim için değerliler! Yazarınız sizi çokkk seviyor! Öpüldünüz!
XOXO!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderhanı Nasıl Eğitirsin
FanficYazılan bütün hikayeler ingilizce. Daha önce ejderhalar hakkında türkçe hikaye yazan olmadi. Bu yüzden ben ilk olucam :) Bu repligi bir yerden hatirladiniz :)