₰ I

1.4K 66 9
                                    

8 Ağustos 2019

20.08


Zamansız bir şekilde başlayan hikayem ben tam bitti derken, yeniden şekillenmeye başlamıştı. Boğazıma batırılan keskin bir bıçağın sivri ucu her saniye boyunca daha da ilerleyerek soluk borumu parçalıyordu. Ayak bileklerime bağlanan paslı zincirler derin bir iz bırakarak canımı sökmek ister gibi sıkılaşıyordu.

Hafif bir çello sesi kulaklarımdan içeri doluşarak yankılanıyordu. Dikkatim tamamen önümde duran fazla afili gümüş tabağın işlemelerindeydi. Masada çatal bıçak seslerinin silik izleri gür kahkahalar arasında kayboluyordu. Midem bulanıyordu. Bu yüzlerine maske geçirmiş samimiyetsiz kişileri gördükçe boğazıma kadar yükselen safra tadını alıyordum. Yüzlerindeki maskelerin yamaları çürümüştü. Yenilemeleri gerekiyordu.

Kusmak istiyordum.

Kusmak istiyordum.

Kusmak istiy-

"Okuldaki başarını duydum tatlım."

Koyu renk gözlerini daha da ortaya çıkaracak koyu bir renk göz makyajı yapmıştı, masada çaprazımda oturan kadın. Tüm dikkatim dağıldığı an tenime bir diken gibi batan bakışların altında dudaklarıma zoraki bir gülümseme yerleştirdim.

Babamın iş ortaklarıyla bir aile yemeğindeydik. Anne ve babam dışarıdaki insanlara karşı özenle hazırladıkları göz kamaştırıcı aile tablosunu bozmamam adına beni defalarca kez uyarmışlardı.

Kadın gülümsedi. "Chung Hee ile aynı okulda olman bizi çok mutlu ediyor. Birbirinizle daha fazla vakit geçiriyorsunuz bu sayede." Sesindeki gizli anlamı sezdiğimde yüzümü buruşturmamaya özen gösterdim. Babamın büyük iş ortağı olan Lee Sang, karısı ve biricik oğulları ile sadece zenginler girebilir temalı bir restoranda akşam yemeğindeydik. Aman ne hoş!

Ailelerimiz iş ortaklıklarının uzun bir süre daha devam edebilmesi için oğullarıyla aramı yapmaya çalışıyorlardı. Chung Hee için sorun yoktu ama benim için büyük bir sorun vardı.

"Yoora da bu durumdan mutlu."

Anneme uyarı dolu bir bakış attığımda rahat bir şekilde gülümsemesini daha da genişletti. Derin bir nefes alarak önümdeki yemekle uğraşmaya devam ettim.

Konuşma fazla sıkıcı bir hal almaya başladığında annemin sesini işittim tekrar. "Gençler fazla sıkılmış gibi gözüküyor. İsterseniz siz terasa çıkın."

Chung Hee bana baktı göz ucuyla ve gülümseyerek annemi onayladı. Onunla dışarı falan çıkmak istemiyordum ama sürekli annemin laflarının ucunun bana dokunmasından sıkıldığım için bu teklifi kabul etmek cazip geliyordu.

Ben de kafamla onaylayarak sandalyemi geri ittim ve ayaklanarak Chung Hee ile restoranın geniş terasına çıktım. Serin hava üzerimdeki siyah elbisenin açıkta bıraktığı tenime batıyordu. Kollarımı göğsümde bağlayarak şehir ışıklarının gecede ahenkle parlamalarını izledim.

Chung Hee terasın korkuluklarına yaslanarak bana baktı. Yüzünde bir şeylerden bunaldığını belli eden bir ifade vardı, ki daha fazla aramızdaki bu kulak tırmalayıcı sessizliğe katlanamadı. "Arkadaşlarının yanındaki neşeli halinden benim yanımda eser yok."

Gözlerimi devirip devirmemek arasında gidip gelirken, "Neden acaba?" diye homurdandım sessizce. Bu aralar fazla göz devirdiğim için en yakın arkadaşım Mi Cha gözlerimin beynime kayacağından endişe ediyordu.

Kaşları havalandı. "Bir şey mi dedin?"

Yapmacık bir şekilde gülümsedim. "Dolunay ne kadar da güzel görünüyor diyordum."

Bulutlarla kaplı, dolunaydan ufak bir belirti bile olmayan gökyüzüne baktı. "Hava bulutlu?"

"İşte olsa ne kadar güzel olacağını düşünüyorum ben de."

Sert bir rüzgar omuzlarıma aldığım saçlarımı gözlerimin önüne savurduğunda, göğsümde bağladığım kollarımı çözerek elimi saçlarıma doğru hareketlendirdim ama Chung Hee benden önce davrandı. Saçımı geriye iterek kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bu hareketiyle bana yaklaşmıştı ve aramıza koyduğum sağlıklı mesafeyi alt üst etmişti.

Bu çocukla ne zaman yalnız kalsak hep bu tür hareketleri oluyordu ve artık uyarılarımı kaale almamaya başlamıştı. Sanırım sert yollara baş vurmam gerekiyordu. Yüzüme yaklaşan yüzü arasındaki mesafe azalırken bacak arasına vurmak için bacağımı kaldırdım.

Benim hamleme gerek kalmadan aramızdaki sessizliği bozan bir gürültü duyuldu. Böylece Chung Hee benden uzaklaşmış oldu. Ben de bacağımı o fark etmeden indirdim.

"Pardon," dedi soluk soluğa bir ses. Terasın diğer ucuna baktım. Uzun boylu bir çocuk gökten inmiş gibi bizden başkasının olmadığı terasta belirmişti. Gözlerim ağırca terasın bir kısmını açıkta bırakan çatıya kaydı. Düşüncelerimde haklı olmalıydım. Gerçekten gökten düşmüştü ya da atlamıştı.

Terasın o kısmı pek aydınlık olmadığı için yüzünü az bir şekilde seçebilmiştim ama silik ışığın altında bütün ihtişamıyla parlayan gümişi saçları kendini belli ediyordu. Hızlı hareketlerle terasın korkuluklarına giderken tepesinde yanan ışık sayesinde yüzü aydınlanmış ve çok kısa bir süre de olsa yüz hatlarını seçebilmiştim.

Akrep ve yelkovanın takır takır işlediği ufak bir süre zarfında birbirine dokuna gözlerimiz, onun teras korkuluklarına tutunması ve aşağıya atlamadan önce "Siz işinize devam edin." demesiyle ayrılmıştı.

Elimi şaşkınlıkla dudaklarım üzerine yasladığımda, Chung Hee bir küfür savurarak aşağıya baktı. Şaşkınlığımı üzerimden hızla silkeleyerek aşağıya gümüş saçlı çocuğun atladığı yere baktım. Sapasağlam bir şekilde ayaklarını yere basmıştı. Yere yasladığı ellerini çekti ve doğrularak restoran bahçesinin kör bir noktasından karanlığa karışarak kayboldu.

O zamanlar bilmediğim bir şey vardı. Kalbimin etrafına sarılmış zehirli sarmaşıkların hayatıma gökten düşer gibi giren gümüş saçlı bir çocuk tarafından ayıklanacağını bilmiyordum. O andan itibaren bende büyük bir merak uyandıran bu çocuğun benim hayatıma dahil olduğu gibi ben de onun hayatına dahil olmak istemiştim. Yüzümde var olan maskeyi çıkardım ve yerine yenisini taktım.

Buzla kaplı bir göl üzerinde çıplak ayakla yürümek gibiydi bu yaptığım. Ben zaten tüm olacakları en başından beri kabul ediyordum.

...

-Raen

-Raen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Heaven in the DarknessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin