Sinan, Hale'den ayrıldığında genç kadının yüzünün kıpkırmızı olduğunu gördü. Çevresindeki yüz küsür insanın odağındalardı ve Sinan, büyük bir hata yaptığının ayırdına yeni varıyordu daha. Bir adım geri düştü adımı. Dudakları zonkluyordu hâlâ, ona yalvarır gözlerle bakan Hale'nin tadından ürktüğü için dudaklarını ıslatamıyordu.
Susuzluğu dinmişti, acısı da.
Fakat asla yapmaması gereken şeyi yapmıştı ve bu hem Hazan'ı hem Hale'nin dostluğunu kaybetmesine sebep olacaktı.
Yutkundu ve acı dolu, pişman bakışlarını Hale'den başka her yere doğrulttu. "Özür dilerim..." diye mırıldandı. Yapabileceği başka bir şey yoktu. "Özür dilerim."
O, salondan nefessiz kalmış hâlde çıkarken Hale, olduğu yerde çöktü.
Vücudu, ruhunu taşıyamıyordu artık. Nefes almaya çalıştığında, ciğerlerinin de o ruha kafes olmaktan yorulduğunu hissetti.
"Yeter..." diye mırıldandı, avuçları soğuk mermerle temas ederken. "Yeter."
Bu sırada Gökhan, içindeki dürtüyle başa çıkmaya çalışıyordu. Hale'nin yanına gitmeyi her şeyden çok istiyorduysa da yapamazdı.
Hale, diğer kardeşi seçmişti.
Ve Gökhan, onca kişi önünde vuku bulmuş bu eylemin üzerine, yerdeki o genç kadına dokunamazdı. Bu kez iradesi de değildi mesele. Sevgisiydi. Bu sevgi, o adam için çarpan bir kalbe tutukluydu ve Gökhan, sırtını büktüğünü hissetti içindeki duyguların.
Onu sevdiğinin anlaşılması bir saniye sürerdi. Hale'ye temas ettiğinde parmakları, insanlar fısıldamaya başlarlardı ve Yağız'ın aksine Gökhan, hiçbir zaman kahraman olmamış o bedbaht adam, Hale'ye dokunduğu an bir kahraman değil düşman olurdu. Zira tüm o insanların gözünde, Hale Sinan için acı çekiyordu o an. Ve Gökhan, onların gözünde, Sinan'ın değil de Hale'nin yanında olduğu için ancak bir hain olabilirdi.
Kimse, hiçkimse bunu bitap düşmüş birine yardım etmek olarak görmezdi işte. Değildi de.
Gökhan o andan itibaren ne yaparsa yapsın esiriydi kalbinin ve insanlar, doğru şeyi düşüneceklerdi.
Bu sebeple Yağız, Zeynep ve Hazan'la vedalaştı Gökhan, daha sonra omuzları düşmüş hâlde mekândan çıktı.
An itibariyle, Hazım Egemen'in uzakta bir masada yönettiği davette ondan başka tek bir Egemen vardı. O burada olduğu sürece onunla birlikte olacak olan Hazan ve Zeynep'le birlikte gösteriyi sürdürecekti Yağız.
İnsanlara iyi malzeme çıkmıştı ve hem geri kalanını önlemek hem de Egemenler Grup'tan ayrılmalarının üstünden geçen iki yıla rağmen yenemedikleri makus talihlerine temiz bir sayfa açan şirketlerini temsil etmek için burada kalacaklardı.
Yağız ve Hazan, şimdiden ilgisini çekmişti insanların. Ufak bir kesimce Sinan'la olan eski münasebeti konuşuluyordu Hazan'ın. Fakat bizzat tanıştırılmadığı hiçkimse, onun Sinan'ın eski sevgilisi olduğunu fark etmiyordu bile.
Zira Sinan'la birlikte olduğu vakitlerde ilgi çekmiyordu Hazan, kimse ona Sinan'ın hayatının aşkı gözüyle bakmıyordu, ek olarak görüntüsüne ehemmiyet vermeyen Hazan da bunun için bir çaba göstermiyordu.
Fakat an itibariyle Hazan, öyle farklıydı ki onların gözünde ve öyle göz alıcıydı ki Yağız'la birlikte, fısıltıların yalnızca Sinan ve Hale için olmayışının sebeplerinden biri, o ve Yağız'ın bakışlarındaki gizli manaların insanların dikkatini çekmesi olmuştu.
"Az önce ne oldu öyle?" dedi Yağız kendi kendine.
Hazan, yüreğinde yalnızca Yağız'ın heyecanı var diye titriyordu. Sinan ve Hale'nin yakınlaşmasının acısının onun tenine dahi dokunmayışı Hazan'ı ürkütmüştü. N'asıl olurdu da hayatını birleştirmeyi dahi düşündüğü bu adama karşı bu kadar soğurdu kalbi, aklı almıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Sarmalı [YağHaz]
FanfictionHayatını Sinan Egemen'le birleştirmeyi yeğlemiş Hazan Çamkıran'ın hayatı, bir anda umulmadık şekilde değişti. Zira geçmişin karanlığından biri, ona gerçek olduğunu sandıklarının yalan olduğunu öğretti.