Sabahın köründe zil sesiyle uyanan Hale, saçlarını elleriyle düzelttikten sonra kapıyı açtı. Tek elini, gözünü ovuşturmak için yüzüne çıkarmıştı ki sırma saçlı Sinan Egemen'le göz göze geldiğinde o eli yavaşça yerine süzüldü.
"Günaydın!" dedi Sinan neşeyle, ayakkabılarını çıkarırken. "İçeri geleyim, çekil bakalım."
Hale, kaşlarını çattı ve içeri girmeye çalışan adamın önüne koluyla set çekti.
"Öyle kolay mı ya?" dedi ve burnunu kırıştırdı.
"Kahvaltı yapacağız, bence gayet kolay. Bir çay koyacaksın sadece, kalanlar benden."
Hale, tek kaşını kaldırdı ve adamın ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştı.
Sinan, oldukça muzip bir ifade takınmıştı; bu onun ciddi olmadığında yaptığı yegane şeylerden biriydi.
"Dün bana onca hakaret eden adamın bugün kapımda ne işi var?" dedi Hale ve sıkıldığını belli eden bir ifadeyle doğrudan Sinan'ın gözlerine dikti bakışlarını.
Genç adam başını kaşıdı ve omuz silkti. "Özür partisi?"
"İçimden bir ses, bana ihtiyacın olduğunu söylüyor." diyen Hale, kolunu kendine çekip önünde birleştirmişti kollarını.
Bu boşluktan yararlanan Sinan, bulduğu aralıktan içeri girerken konuştu.
"Aynen!" o holü hızlıca arşınlarken geride şaşkınlıkla onun gidişini izleyen Hale'yı bıraktığını biliyordu. Bu yüzden gülerek seslendi. "Kapıyı kapat, üşüteceksin!"
-
Hazan, siyah arabaya binerken telefonunu bulamadığı için kendine kızmakla meşguldü. Odanın bir yerine attığı telefonun sesi de kısıktı, Uzeyir aramayı teklif ettiyse de işe yaramayacağını bildiğinden yeltenmemişti.
Hayıflanarak kendiyle tartıştığı anların sonunda başını cama yaslamış ve ağaçlar gözünün önünde akıp giderken Uzeyir'in ölüm sessizliğine benzer sükuneti sayesinde huzuru bulmuştu.
Yaklaşık on beş dakika içinde mekâna ulaşmışlardı, Uzeyir'in Hazan arabaya binerken bildirdiğine göre Yağız o gün iki üç saat geç kalacaktı çekime.
Leyla, her zamanki ciddiyetiyle içeriden ona meydan okuyan bakışlar atarken her ortamda tatlılığını korumayı başaran Zeynep, ufak fakat hızlı adımlarla Hazan'ın yanına ulaşmıştı.
"Günaydın Hazan Hanım," dedi pembe ve büyük yanakları gülümsemekten kasılırken. "Bugünkü konsept hakkında bilgilendireyim sizi."
Hazan, o sabah sağ yanından kalkmıştı. Fazlasıyla sakin ve huzurluydu. Bu sebeple yüzünde tıpkı onunki gibi bir tebessümle genç kızın omzunu tuttu ve mırıldandı. "Zeynepçiğim, bana sadece Hazan de lütfen. Üst düzey biri değilim ben, daha güzel olur öyle."
Zeynep, bu ani samimiyetle şaşırsa da bu hamleyle fazlasıyla rahatlamıştı. Hızlıca başını salladı. "N'asıl istersen... Şey yapalım, içeri geçelim. Ben anlatayım."
Hazan başını sallarken birlikte içeri geçtiler. Zeynep, o günkü konseptle ilgili epey heyecanlı gözüküyordu. Bu, Hazan'ı meraklandırmıştı.
Hazan, her zamanki gibi makyaj masasının karşısındaki yerini alırken Zeynep de onun yanına bir tabure çekmiş anlatmaya koyulmuştu.
"Bugün ünlü bir oyuncu gibi davranacaksınız, zaten son düzlükteyiz, lansman için yeteri kadar çekim yaptık. Önümüzdeki hafta da reklam çekimlerini halletmeye çalışıp bu defteri kapatacağız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Sarmalı [YağHaz]
FanficHayatını Sinan Egemen'le birleştirmeyi yeğlemiş Hazan Çamkıran'ın hayatı, bir anda umulmadık şekilde değişti. Zira geçmişin karanlığından biri, ona gerçek olduğunu sandıklarının yalan olduğunu öğretti.