"Hangisini seveceğini bilemedi-" Hale kendince hayıflanarak odadan içeri daldığında, yerde boylu boyunca uzanan Sinan'ı görmesiyle duraksadı.
Telaşla elindeki poğaça dolu poşeti odanın bir köşesine atarken yüzüstü yatan Sinan'a ulaşmak için eğildi.
"Sinan?" dedi telaşlı bir tonda. "Ne oldu burada?"
Sinan, ufak ve acı dolu bir iniltiyle konuştu. "Yürümeyi denedim..."
Hale hafifçe gülümsedi ve gözlerini devirerek Sinan'ın sağlam kolunu tuttu. "Eh be deli adam..." dedi Sinan'ın kolunu iyice kaldırıp diğer eliyle göğsünden tutarak onu. "Beni bekleseydin ya."
"Seni mi?" dedi Sinan alayla ve kendisini kaldırmak için çaba sarf eden Hale'ye gram yardım etmeden başını ona döndürdü. An itibariyle bir karış vardı yüzleri arasında. Hale, yüzüne vuran nefesin ağır kokusuyla yüzünü buruşturdu. Sinan epey dağıtmış olmalıydı.
"Şimdi anlaşıldı neden yürüyemediğin..." dedi Hale ve bilmişçe adamın bedenini doğrultabildiği kadar doğrultup onu koltuğa doğru itti. Sinan mabadının üzerine sertçe otururken sırtını da koltuğun bacaklarına çarpmıştı. "Kötürüm değilsin Sivri Zekâ. Sadece fazla içmişsin."
Sinan, sağlam bacağını kendine çekti ve burnunu kırıştırdı. "Anlayamazsın beni."
Hale burukça gülümsedi. "Herkesin acıları var..."
Sinan, kanlanmış gözlerini Hale'ye çevirdiğinde Hale ona değil burnuna kadar yüzünü kapatmış saçlarına bakıyordu.
"Bir de seninle sınanmak istemiyorum, senin sevgin ya da diğer hiçbir şeyin umrumda değil."
"Yanlış anlamıyorum," dedi Hale, genç adamın saçlarını parmaklarıyla geriye doğru tarayarak. "Sen, vicdanını bana vurduğun alay kamçınla ihya etmiyorsun; değil mi?"
Sinan yorgunca gülümsedi. "Vicdanımı değil, acımı..."
"Gözlerin, sen tüm bu şımarıklıklarınla sarsan da çehreni; seni ele veriyorlar."
"Şu kara gözlerde ne buluyor olabilirsin?" dedi Sinan başını hafifçe öne eğip. Başını dik tutma çabası son bulmuştu artık.
"Gözlerinin renkli olması gerekmiyor içini görmem için. Herkesin bir aynası vardır değil mi? Şimdi böyle olmam, önceden de böyle olduğum anlamına gelmez."
"Ne demek bu?"
"Bana benziyorsun, demek. En basitinden, senin kalbin de benimki de imkansızı kovalıyor."
Sinan rahatsızca yerinde kıpırdandı. "Ben, tüm yolları kapatmasaydım eğer, imkansız olmayacaktı. Bizim farkımız bu işte..."
"Evet," dedi Hale ve ayaklanırken ekledi. "Sen aptalsın, bense aşık."
-
Hazan, evinin önünde bir taksinin bekliyor olduğuna dair aldatıcı hülyalarla giyinirken Fazilet Hanım; odadan içeri girdi çat kapı.
"Hazan!" dedi kırklarındaki kadın. "Sen neden hâlâ hazırlanmadın? Adam kaç saattir bekliyor kapıda."
Hazan, sadece ilk cümleye odaklanmıştı başta. Aynadaki yansımasını süzdü ve söze başladı, derken aklına ikinci cümlenin kelimeleri üşüştü.
"Hazırlandım işte... Adam mı? Ne adamı?" dedi Hazan ve Fazilet Hanım'ın onaylamaz mırıltıları eşliğinde pencereye tabiri caizse uçtu.
Aklının bir köşesi, gelen kişinin Yağız olduğu saçmalığını uydurmuştu ve tıpkı olmaması gerektiği gibi kapıda bekleyen kişi Yağız değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Sarmalı [YağHaz]
FanficHayatını Sinan Egemen'le birleştirmeyi yeğlemiş Hazan Çamkıran'ın hayatı, bir anda umulmadık şekilde değişti. Zira geçmişin karanlığından biri, ona gerçek olduğunu sandıklarının yalan olduğunu öğretti.