Bu hafta sonu, ara ara girme fırsatı bulacağım. İşte, yeni sezonun ilk bölümü. Keyifli okumalar!
Siren sesleri Sarıyer'in sırtına bir iblisin kanatları gibi sarıldığında, yapış yapış kan kokuyordu sokaklar. İnsanlar biliyordu, iyinin habercisi değildi hiçbir vakit sirenler.
Ya bir suç ya ölümdü sonu ve bazen, her ikisiydi.
O gece bir suç işlenmişti, ilmek ilmek dokunmuş... Ölüm vakit kollamış, adamı kıskıvrak yakalamıştı.
Hale, ambulansı Gökhan'la birlikte takip ediyordu. Ağlamaktan helak olmuş, nefes alamaz hâle gelmişti. Dudaklarını kanatana dek dişlemiş, burnunu sile sile kıpkırmızı yapmıştı.
Durmadan hıçkırıyordu, saçları hâlâ ıslak olduğundan da üşüyor fakat bunu hissedebilmekten uzak bir yangınla yüreğinde, öndeki ambulansın ışıklarını izliyordu.
Korkuyordu. Çok korkuyordu. Daha tam olarak kavuşamamıştı bile ona. Bu, dünyanın en uzak ihtimali gibi geliyordu başta ve daha o gün berrak bir ışığın altında parlamış olasılık, bu kanlı karanlıkla yarılmıştı.
Dudakları iyice acımaya başladığında tırnaklarını yemeye başladı.
Gökhan da ondan farksız değildi, gözleri kararmadan araba sürebildiğine şaşıyordu. Eğer Hale arabada olmasaydı kendinden çok emindi ki kaza yapar ve bunun farkında bile olmazdı. Ama durum farklıydı, sevdiği kadını aşık olduğu adam olan kardeşinin peşinden götürüyor ve bu durumda bile ona olan sevgisini gözardı edemiyordu.
Evet, Sinan çok kötüydü.
Ama Gökhan, o an kalbinin onun yarasından daha kötü hâlde olduğunu düşünüyordu.
Zira Sinan hayatta oldukça, Hale ve Gökhan için birliktelik imkânsızdı.
Ama Sinan olmazs-
Bu ihtimali aklına getirecek kadar düşmüştü işte. Ne ara böyle zavallı bir adam olmuştu, bilmiyordu.
Kardeşini koruyup kollamaya değil, onun ölümüne dahi kendini hazırlayıp geleceği düşünmeye meyilliydi.
Ki, bu soğukkanlılık yüzünden kendinden çok korkuyordu. Çok.
Hale, ambulans durana dek hastanenin avlusuna geldiklerini fark etmemişti. Öyle hızlı indi ki arabadan, az kalsın yere kapaklanıyordu.
Ambulansın kapıları açılıp sedyede neredeyse cansız biçimde yatan adamı gördüğünde midesinin bulandığını hissetti.
Daha saatler evvel dudaklarına dokunan o sıcacık dudaklar, onu okşayan bu güzel eller, onu süzen mahzun bakışlar...
Bunlara bir daha sahip olamayabilirdi, ölümün kıyısındalardı işte. En beter fecaat vuku bulmuştu.
Karnına giren sancıyla başını eğdi ve sedyeyi içeri taşımalarını izleyemeden bir süre duraksadı. Bu sırada Gökhan yanına gelmişti.
"Hale? İyi misin? Eve git istersen."
Hale'nin kanlanmış yuvalarında deli bir kıvılcımla dönen gözleri, Gökhan'a hırsla kaldırdı bakışlarını. "Gitmek mi? N'asıl gidebilirim ki? O burada can çekişirken onu bırakıp gidemem. Haydi, girelim..."
Gökhan el mecbur başını sallayıp onun koluna girerken genç kadın, yaşlandığını hissediyordu resmen. Ve gecenin en sancılı anları, başlamıştı.
-
Hazan, tutkuyla dudaklarını kavradığı adama böylesine aç olduğunu bilmiyordu esasında. Onu durdurmak istemişti sadece, fakat an itibariyle kendini durduramıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Sarmalı [YağHaz]
Hayran KurguHayatını Sinan Egemen'le birleştirmeyi yeğlemiş Hazan Çamkıran'ın hayatı, bir anda umulmadık şekilde değişti. Zira geçmişin karanlığından biri, ona gerçek olduğunu sandıklarının yalan olduğunu öğretti.