Sanırım bunlar son hüzünlü bölümler olacak, yakın zamanda paylaşacaklarım arasında. Biraz mutluluk herkesin hakkıdır.
Bölüm Şarkısı: Ruelle | Other Side
Gözleri aralanırken, loş ışık göz kapaklarının arasına süzülüyordu. Canı öyle çok yanıyordu ki, sımsıkı kapalı dudakları canhıraş bir haykırışla aralandı.
Başı, biri üzerine tonlarca ağırlıkla bastırıyormuş gibi ağrıyordu ve bilinci pusluydu. Vücudu ve ağrıları, tüm güçleriyle ona uyumasını söylerken bilinci ve kalbi, Hale'nin adını sayıklıyor, onu dünyaya dönmeye zorluyordu.
Uyandı.
Başındaki çıplak ampulun cılız ışığıyla karşı karşıya geldiğinde, bedenindeki acının parsel parsel artışını hissedebiliyordu. Kıpırdandı bedeni. Damarlarında kan değil, çiviler ve dikenler geziyordu sanki.
Hem içeriden acıyordu canı hem dışarıdan. Burnunda hâlâ Hale'nin kokusu vardı lakin ne olduğu yeri ne neden burada olduğunu bilmiyordu.
Kapısı açıldığında içinde bulunduğu odanın, kulak kesildi.
"Hazım Bey," diyen sesini tanıdı Erdal'ın, şaşırmamıştı, hastanede olmalılardı. "İşte efendim, bunlar sonuçlar."
Hafif kısık gözleri, babasına elindeki dosyayı gösteren Erdal'ı görmesine mahal veriyordu.
Ne gösteriyordu ki ona?
"İşe yaramamış, ama daha zamanı değil. Başladığımız işi bitireceğiz. Her şey güvenli hâle gelmeden bu işi bitiremeyiz."
"Belki kalmak ister efendim, belki dönmek istemez. Onun da rızasını alabilirsin-"
Babasının ona susmasını işaret ettiğini gördü. Göz göze gelmişti Hazım Egemen'le.
"Baba?" derken boğazından günlerdir su namına bir şeyin girmediğine yemin edebilirdi. Çok zordu. Bir gecede bu hâle gelmiş olması da saçmaydı ayrıca. N'asıl bu kadar dirençsiz olabilirdi ki?
Hazım Egemen'in puslu ifadesi, yaşlı bir adamın gözlerindeki katarakttan kurtuluşundaki netliği kazanmak adına mutlulukla parlamaya başladığında şaşırdı Sinan.
Zeki bir adam olmayabilirdi, yaptığı onlarca yanlışı bu tezi desteklemek için kullanabilirdi. Ama aptal da değildi.
Babasındaki bu değişimi görmemesi olanaksızdı.
"Sinan! Uyandın, oğlum benim!"
Sinan, yanına gelip ona sarılan adamı hissettiğinde bıçak yarasının acısıyla yüzünü buruşturdu.
"Herkes nerede?" diye mırıldandı Sinan, babasının tuhaf nefes seslerini dinleyerek içinde bulunduğu loş ve rutubetli odayı incelerken.
"Seni kaçırdık oğlum," dediğinde adam, Sinan onun sesindeki gerçeği duymuştu. Adam yalan söylemiyordu. Ondaki gariplik değildi aslında sezdiği, içinde bulunduğu durumdakiydi. "Seni ölümden kaçırdık."
-
Yağız, elleri saçlarının arasına dalmış ve parmakları kafa derisini yüzmeye hazırlanıyorken gözlerinde biriken yaşları susturmaya uğraşıyordu.
"Hazan!" diye bağırdı tekrar çaresizce.
Düzgün düşünemiyordu, aklına ne olanlarla ilgili bir fikir ne de yapılacak bir şey geliyordu.
Kalakalmıştı öylece. Kıpırdayamıyordu bile. Onlarca, yüzlerce ihtimal vardı ve kalbi korkuyla öyle tıka basa dolmuştu ki o olanaklarının tekini bile tartamıyordu kafasında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Sarmalı [YağHaz]
FanficHayatını Sinan Egemen'le birleştirmeyi yeğlemiş Hazan Çamkıran'ın hayatı, bir anda umulmadık şekilde değişti. Zira geçmişin karanlığından biri, ona gerçek olduğunu sandıklarının yalan olduğunu öğretti.