20. Bölüm : Kayıp Kazanç

976 78 209
                                    

Demek yirmi bölüm devirdik ha, ben inanamıyorum hâlâ, Maşallah!

Keyifli okumalar.

"Sana yardım edeceğim." dedi Hazan, dakikalar sonra. Elinde tuttuğu kağıdı buruşturmuştu ister istemez. Durum, onu fazlasıyla rahatsız ediyordu zira.

Hale hakkında öğrendiklerine mi, katil Kerime Yıldız'ın gerçeklerine mi, Yağız'ın tüm bu oyunların başrolünde olmasına mı şaşırması gerektiğini bilmiyordu.

Bu sebeple hepsini ertelemiş ve Yağız'ın sormadan cevabını beklediği soruyu yanıtlamıştı.

Yağız, bunu beklemiyor olmanın telaşlı şaşkınlığıyla kaşlarını çattı. "Ne? Ne demek bu? Ne yapacaksın?"

"Ne yapmamı istersen. Sinan'ın katiline ulaşmak için, adaleti sağlamak için elimden ne gelirse. Bu ufacık bir şey de olsa kocaman bir fedakarlık da, yapmaya hazırım. Sinan için."

Yağız kararlılıkla süzdü onu. Ona dokunmaktan korktuğu için bu kez, biraz daha solgunca konuştu. "Sinan için."

Hazan, onun söylediklerinin önlerine çektiği setleri, içindeki hür denizlerin taşkınlığıyla yıkarak Yağız'ın ellerini tuttuğunda genç adam rahatlayarak nefesini dışarı verdi.

"Seni, yapmak zorunda kaldığın şeyler yüzünden yalnız bırakacağımı düşünmedin, değil mi Yağız? Bu o kadar basit bir şey değil."

Yağız, yüzündeki hüznün çatlaklarına dolan umutla Hazan'ın alnına yasladı alnını. "Ne, basit bir şey değil Hazan? Bu, ne?"

"Biz," dedi Hazan ve gözlerini yumdu. "Biz, en şafak bu kadar yakınken aramıza yalanların girmesine izin veremeyiz. Aramızdaki bağ da, adını koymak için çok erken olsa da, basit değil..."

Evet, diye düşündü Yağız. Senin düşündüğünden daha karmaşık, daha köklü.

"Ben adını koydum bile," dedi Yağız, onun yeni yeni yeşermiş duygularından kat kat daha tutkuyla kaplanmış dudaklarını kadının alnına bastırmadan önce. "Aramızdaki bağın adı aşk, Hazan. Söylemek için bu kadar ürkek olmamalıyız."

Hazan yavaşça başını salladı ve ikisi de, o andan itibaren suskunluğun arasında aşklarını ve Sinan'ın ölümünün sürrealliğini düşündü.

-

Bir Hafta Sonra

Hale, bu kadar yaşlanmamıştı tüm ömrü boyunca. Şu son günler, onun her gün yeniden öldüğü ve sırf acı çekmek için doğduğu en sancılı zaman dilimiydi.

Ve geçmeyecek gibiydi, sonsuza dek sürecekti sanki.

Hale, suçsuz olduğu bir vak'anın cezasını çektikçe, Sinan'ın öldüğünü unutamayacaktı.

Hâlâ anımsıyordu, hakimin müebbet kararını verdiği an; Sinan'ın sahte silüetinin kendisini yargılar bakışlarla süzdüğünü.

Ona çektirdiği tüm acılar için pişmandı, onu sevmediği her an için, onu kandırdığı her an için pişmandı.

Daha cezaevine geldiği ilk günden olay çıkarmış, kavgaya karışmış ve epey dayak yemişti. O gün bugündür tek başına, bir hücredeydi ve gün ışığı görmemişti. Tek başına olduğu için minnettardı, doya doya ağlayabiliyordu. Fakat saatleri ve günleri tamamiyle tahmini olarak hesaplıyordu.

Kim bilir kaç gün olmuştu, saymayı bırakalı çok oluyordu.

Hücrenin kapısı sertçe açılıp ışık, kapıdan içeri süzüldüğünde Hale kamaşan gözlerini yumup başını eğdi.

Ruh Sarmalı [YağHaz]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin