Mutlu bölüm alarmı!
Hale, mezartaşına sarılmış vaziyette geçirdiği dakikalardan sonra ölü biriyle bu kadar vakit geçirmenin sarhoşluğuyla ayaklandı. Yeterdi bu kadar. Her şeyi geride bırakmanın vakti gelmişti.
Sinan'ı, Hazan'ı, hatta Fazilet Hanım'ı.
Oluru yoktu bu işin.
Hale'nin bir ailesi yoktu ve olmayacaktı.
Sarsak adımlarla, yükselmeye başlayan güneşin huzurunda mezarlığın çıkışına yürüdü.
Başındaki yazmayı yavaşça çıkarıp boynuna fular niyetine bağlarken mezarlığın girişine park etmiş gri Fluence'i gördü.
Bu, Yağız'ın arabasıydı.
Kaşlarını çatarak arabaya yürüdüğünde, başını direksiyona yaslamış olan Yağız'ı ve telefonuyla oynayan Hazan'ı gördü.
Arabanın camı açıktı, konuştuklarını duyabiliyordu.
"Neden bu kadar uzun sürdü ki?"
Yağız'ın boğuk sesini dinledi. "Koskoca mezarlık Hazan, ayrıca nereye gömüldüğünü bilmiyor, görmedi."
Demek Hale için gelmişlerdi.
Hale, gözlerine hücum eden yaşlara izin verirken akmaları için, hüzünle gülümsedi.
Hazan ve Yağız, onu önemsiyorlardı. Hayatında ilk kez, birileri onun peşinden gelmişti.
"Hey!" diyerek onlara seslendi.
Yağız derhal başını direksiyondan kaldırırken Hazan irkildiği için telefonu kenara atmıştı.
Bir çatlama sesi geldiğinde dudağını ısırdı Hazan. "Yağız, oyun oynamam için verdiğin telefonun mefta sanırım."
Yağız omuz silkti ve arabanın kapısını açarak Hale'nin karşısına dikildi.
Hale, kendisine bin yıllık arkadaşıymış gibi bakan adamı şaşkınlıkla süzüyordu. N'asıl ona karşı bu kadar iyi olabilirlerdi?
Hazan da arabadan inmiş ve Yağız'ın yanındaki yerini aldı.
"Ee, devamın nerede senin?" dedi Hazan bilmişçe.
Bunun üzerine kaşlarını çattı Hale ve mırıldandı. "Devamım m-"
"Buradayım!"
Hale, hemen arkasında, ona bir nefes uzaklıktan gelen sesi duyduğunda korkuyla çığlık attı ve Hazan'a koştu.
Öyle ürkmüştü ki, Hazan'ın kolları arasına girerken tereddüt etmedi bile.
Hazan, gülümseyerek onun omuzlarını sıvazlarken Sinan da tebessüm ediyordu.
"Ben... Ben deliriyorum sanırım, beni bir hastaneye bırakın lütfen."
Yağız gülümseyerek Hale'nin kolunu tuttu ve onu Hazan'ın kollarından ayırdı. "Hayır Hale, eğer sen deliriyorsan hepimiz deliriyoruzdur."
Hale'yi Sinan'a döndürdüğünde Yağız, Hale bir şaşkınlık narasıyla yere çöktü.
Başını dizlerine koyduğu kollarının arasına gömerken ağlıyordu.
"Hayır... Hayır, hayır. Gerçek değil bu, olamaz..."
Sinan, anlayışla yere çömelmeye çalıştı. Yarası hâlâ çok tazeydi.
Hale'nin saçlarını okşarken mırıldandı. "Gerçeğim ben Hale, buradayım. Ölmedim."
Hale, başını kaldırıp yaşlı gözleriyle Sinan'ı bir kez daha süzdükten sonra öyle hızlı atladı ki onun boynuna, Sinan dengede durmak için epey vakit harcadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Sarmalı [YağHaz]
FanfictionHayatını Sinan Egemen'le birleştirmeyi yeğlemiş Hazan Çamkıran'ın hayatı, bir anda umulmadık şekilde değişti. Zira geçmişin karanlığından biri, ona gerçek olduğunu sandıklarının yalan olduğunu öğretti.