Bölüm Şarkısı ; Bastille : Requiem for Blue Jeans [Bölüm, bu şarkı eşliğinde yazılmış olup bölümün bu şarkı dinlenerek okunması tavsiye edilir.]
Bir Hafta Sonra
Hazan, eski hayatına dönme konusunda; Sinan'ı gözünde tamamen bitirdikten sonra daha başarılı olmuştu.
Sinan'ın, üzüldüğü anlara değmeyeceğini anlıyor olmak ona hüzünle birlikte özgüven ve cesaret getiriyordu.
Önündeki kum torbasına vurdu, ilk seferde çok hızlı olmamak kaydıyla.
Uzun zamandır spor yapmıyordu, ancak kısa egzersizleri gösteriyor ve insanlar da gerisini hallediyordu. Kendi başına kalıp spor yaptığı en son zaman, kim bilir ne zaman evveldi.
Genelde sinirli olduğunda spor yapardı Hazan. Haksız olduğunda ve bir şey yapamadığında, haklı olup bir şey yapamadığında da...
Hazan, ona ait bu kum torbasını en az yirmi kez patlatmıştı. Yirmisinde de yamamış fakat her seferinde bir sonraki vuruşlarında biraz daha pejmürde olacağını bilmişti kum torbasının.
Kalbine benzetiyordu onu.
Kalbine vururdu daima, başkaları ve kendisi. Kalbi sürekli aşınır, yaralanır ve yakalanırdı.
Yamamak kolaydı, biraz sevgi ve biraz şefkat... Fakat iyileştirmek imkansızdı yaraları yahut başa dönmek, en sağlam haline... Yenisini de alamazdı. Bir kum torbasına göre çok daha tutsaktı kalbi. Değişemezdi, aynı yaralarla darbe almamayı öğrenerek yaşaması gerekiyordu.
Fakat Hazan, yaşayamamıştı.
Bir kez daha inanmış, güvenmiş ve zedelenmişti. Hem de ne...
Kolu kanadı kırılmıştı.
Ve artık, atlattığına inandığı bu anlarda dahi Sinan'ı ve yaşadıklarını düşündükçe delleniyordu.
Bir yumruk daha attı kum torbasına. Torba biraz daha savruldu geriye doğru. Fazla değil.
Bedenindeki adrenalin seviyesi arttıkça nefes alış verişi, bu arttıkça da yaşadığı hayata daha çok an sığdırıyormuş yanılgısına kapılıyordu.
Ne kadar hızlı nefes alırsa, o kadar çok yaşardı.
Bir insan, bir ömüre sığabilecekken Hazan, bir ana bir ömür sığdırırdı. İşte bu anlara... Öz eleştiri yaptığı, hızlı hızlı soluk alıp verdikçe anıları hızlandırıp aklındaki süzgeçten geçirebildiği bu anların, tüm acıların tek yararı olduğunu düşünüyordu.
Bu acılar, bu yakarış ve vaveylalar boğazından yükselen; onu yıkardı fakat yakmazdı. Yıkılan tekrar ayaklanır fakat yanan eski hâline dönemezdi.
Hazan, yıkık döküklüğünü; viraneliğini böylece silkelenerek üzerinden atar ve bununla yaşamını uzattığına inanırken, yumrukları git gide hızlanmıştı.
Bir, iki, üç, dört!
Beş, altı, yedi, sekiz!
Ve tam dokuzu vuracaktı ki daha kimse gelmez diye açmadığı ışıkları açıldı spor salonunun.
Ringin hemen yanındaki Hazan, aniden loş ortamın bozulmasıyla afallamış ve kapı yönüne döndürmüştü bakışlarını.
"Sinirli görünüyorsun." dedi burada olmasına fazlasıyla şaşırdığı adam, kum torbasını işaret ederek.
Hazan kaşlarını çatıp kum torbasına baktı. En son yamadığı kırmızı bölge, çatlamış ve sızdırmaya başlamıştı.
"Öyleyim." dedi ve akabinde, bunu söylemiş olmayı planlamadığından kendine şaştı. Aynı zamanda kızmıştı. Karşısındaki bu adama zayıflığını göstermek istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Sarmalı [YağHaz]
Fiksi PenggemarHayatını Sinan Egemen'le birleştirmeyi yeğlemiş Hazan Çamkıran'ın hayatı, bir anda umulmadık şekilde değişti. Zira geçmişin karanlığından biri, ona gerçek olduğunu sandıklarının yalan olduğunu öğretti.