Sinan, elindeki boş kadehi döndürüp duruyordu dakikalardır. İçi boştu, dolmamıştı da. Dağıtmaya karar vermişse de bir yudum içmemişti.
Rahatsızca kıpırdandı yerinde.
Elini yüzüne kapattı ve her şeye rağmen dik duran Hale'yi getirdi aklına. Onun bu duruşuna sahip olmak istedi. Sonra daha etraflıca düşündü ve iyi tarafta olmadığını, kötü olanın hiçbir vakit sırtını doğrultamayacağını düşündü. Acıyla yüzünü buruşturdu sonra.
"S*kayım sana Sinan Egemen!" dedi ve elindeki kadehi karşısındaki duvara fırlattı.
Oldukça gürültülü bir andı. Ve Sinan biliyordu, kimsenin onu merak edip kontrol etmeyeceğini.
Lakin öyle olmadı.
Zarif bir silüet kapıdan içeri süzülürken Sinan, topuklularının sesini duyabiliyordu. Sedasını özlediği kadının içeri girdiğini biliyordu.
"Hoş geldin." dedi yorgun bir tonda. "Hoş geldin, arsız başımın güzel belası."
Hale, elinde iki kahve fincanıyla girmişti içeri. Birini Sinan'a uzattı. "İçine fare zehri koydum." derken yüzünde pis bir sırıtış vardı.
Sinan, fincanı sorgusuz sualsiz dudağına götürüp büyükçe bir yudum aldıktan sonra konuştu. "Neden buradasın?"
"Çektiğin acıya şahit olmak için geldim." dedikten sonra lüleli saçlarını parmaklarıyla omzunun arkasına itip yerdeki cam kırıklarını inceledi. "İyi başlangıç. Ama daha iyisini görmüştüm."
Bu son sözü söylediğinde, Sinan'ın önündeki sehpadaki şarap şişesini işaret etmişti. İkisinin de aklına, Sinan'ın Hazan'dan ayrıldığı için dağıttığı günler geldiğinde başlarını senkronize olarak eğdiler.
Sinan, dalgın bir gülüşle mırıldandı. "İçmiyorum artık. İçemiyorum."
"Çünkü unutturmuyor, değil mi? Buna bile bağışıklık kazandı o pis bünyen."
"Sadece daha kötü hissediyorum." dedi Sinan ve omuz silkti. "Sinan Egemen'den bile kötü."
"Kötü biri olduğunu kabullenmen iyi olmuş, sana da bir gün güncelleme geleceğini biliyordum."
Sinan, yüzünü buruşturarak elindeki kahve fincanını sehpaya bıraktı. "Ben geçmişe gitmek istiyorum." dedi öne doğru eğilip ellerini bacaklarının üzerinde birleştirirken.
"Beni öpmediğin masum(!) geçmişe dönmek istiyorsun. Hazan'a ihanet etmiş gibi hissediyorsun. Kendini suçlamadığın günlere dönmek istiyorsun."
Sinan, yüzünde ufak bir gülüşle mırıldandı. "Hayır." Kararlıydı. "Bu öpücüğü sadece ben istemedim, sen de kontrolünü kaybetmiştin. Ve bunda en az benim kadar suçlusun. Ben sadece, bize ihanet etmişiz gibi hissediyorum."
Hale kaşlarını çattı. Bu cevabı beklemiyordu, yine de bir şekilde üste çıkmak istiyordu. "Beni orada öylece bırakmayabilirdin."
"Haklısın. Ama dün gece nelerle boğuştuğumu iyi biliyorsun."
"Sen de-"
"Ben bir şey bilmiyorum Hale, birkaç gün önce bana beni sevmediğini söylemedin mi? Hislerini kırdığımı ima ediyorsan eğer, öncesinde bana yalan söylediğini kabul etmen gerekir. Sana güvendiğim için pişman mı olmalıyım?"
Hale, duraksadı.
Adam haklıydı.
"O zaman niye bu hâldesin?" dedi Hale burnunu kırıştırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Sarmalı [YağHaz]
ФанфикHayatını Sinan Egemen'le birleştirmeyi yeğlemiş Hazan Çamkıran'ın hayatı, bir anda umulmadık şekilde değişti. Zira geçmişin karanlığından biri, ona gerçek olduğunu sandıklarının yalan olduğunu öğretti.