Hazan Çamkıran'ın Ağzından
Gece, sırtıma bir battaniye gibi sarıldığından tir tir titrememe rağmen; bahçeye çıkıyorum. Bahçeden kastım, küçücük sarayımızın(!) yine oldukça küçük balkonu... Annemin, tüm özverisiyle sarmaşıklar sardığı korkuluklara dayıyorum kollarımı; gözlerimde günlerin kurumuş yaşları var ve ben, baktığım her yıldızda Sinan'ın hayalini görüyorum. Ve kapkara gözleri, yağmur yüklü bulutlar olup gündüz de takip ediyor ensemi...
Ona olan sevgim, ciğerime dolan havayı saf oksijen gibi hissetmeme sebep oluyor. Boğazıma, akciğerlerime, soluğuma dokunan her hava zerresi; beni yakıyor. Sonsuz bir tepkimede içime yanıyorum, alevsiz fakat dermansız...
Derdimi kimseye fısıldayamıyorum artık. Olayın üzerinden iki hafta geçti diye, yürüyüp geçmemi bekliyor herkes.
Kim geçebilir, Allah aşkına? Kim, aşkını gururunun altında çiğneyip yoluna devam edebilir?..
Ancak Yağız Egemen gibiler... Ancak onun gibi kalpsizler, aşkı böyle sineye çekebilir, ezip şemalini bozabilir ve aşkın gururuyla oynayabilir. Onun gibi taştan soğuklar, ruhsuzlar...
Adı sadece aklımın tekinsiz sokaklarında dolaştığında dahi midem kalkıyor... İçim burkuluyor ve göğsüm sıkışıyor. Evvela iki sene evvelki geceyi hatırlıyorum. Daha sonra da iki hafta evvelkini...
İki kardeşin elinde oyuncak oldum, onlardan başka kimse görmedi bunu ama...
Sinan gibi, artık gururu da aşkı da kalmamış bir adamın elinde yoğruldu onurum, bir hamur gibi o nereye çekerse oraya gittim... Ben, kendime yazık ettim...
Aşkıma yazık ettim. Evvela, ona aşık olarak kalbime yazık ettim...
-
Sabah kalktığımda, daha ne kargaların uyanış vakti gelmiş ne de Fazilet Hanım'ın. Sessiz sedasız hazırlanıyorum, hazırlanmak demek bir eşofman takımı giyip spor ayakkabılarımı ayağıma geçirmek demek.
Mahalle bomboş şimdi, nefesini ciğerime çekebildiğim ilk gün; buraların.
Ne yapacağımı bilmiyorum yahut nereye gideceğimi.
Adımlarım, çalıştığım yere gitmek için yönelse de aklım orada Sinan'ın olmasından korkuyor. Yine aptal olan kalbim, beni oraya sürüklüyor zira istemediğimi sansam da yüzleşmek istiyorum onunla.
Buna ihtiyacım var. Eğer oradaysa, benim için orada olsun yahut benim için olmasın; onunla ve artık hayatımdaki bu onsuzlukla yüzleşmem gerek...
Minibüse falan binmeden, bir saate yakın bir zaman dilimi boyunca aylak aylak yürüyor ve spor salonunun kapısının önünde soluklanıyorum. İçimde derin bir karmaşa var, arapsaçına dönmüş sinapslarım her iletiyi çabucak beynime iletemiyor ve ben, bana çarpıp yanımdan geçen adamı; ancak bana seslendiğinde fark ediyorum.
"Hazan?"
Sesin sahibini, saniyeler içinde analiz edip iğretiyle ona döndüğümde yüzüm buruşuyor. Bana, adımla hitap edecek yakınlığı nereden buluyor?
Tek kelime çıkmıyor ağzımdan, tek kaşımı kaldırarak bu hayretle dolu hâlini birkaç sözle tamamlamasını bekliyorum.
"Sinan için mi buradasın?" diyor, daha sonra başını öne eğip susuyor.
Afallıyorum. Evet, Sinan için geldim buraya. Ama bunu bana sorarken, şimdiye dek soğuk hâlinden taviz vermemiş bu adam; neden gözlerimin içine her zamanki keskin bakışlarını doğrultmuyor.
"Evet. Hesaplaşmak için." diyor ve kısa kesiyorum. İçeri girmek için hareketlendiğimde ise, hiç ummadığım bir şey gerçekleşiyor. Bir mengene gibi kolumu kıskıvrak yakalıyor uzun parmakları. Ve beni olduğum yere mıhlıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Sarmalı [YağHaz]
FanficHayatını Sinan Egemen'le birleştirmeyi yeğlemiş Hazan Çamkıran'ın hayatı, bir anda umulmadık şekilde değişti. Zira geçmişin karanlığından biri, ona gerçek olduğunu sandıklarının yalan olduğunu öğretti.