14.Bölüm: "Masum"

12.8K 935 541
                                    

İkinci bölüm geldi. İkisine de fazla fazla yorum istiyorum. İyi okumalar!

Multimedya;Bölüm sonu yazar
Bölüm şarkısı; Can Kazaz - Bunca Yıl

Yekta telefonunun çalmasıyla beraber titreyerek uyandı. Alkan arıyordu. "Alo, efendim?" Sesinin boğuk çıkması üzerine boğazını temizledi.

"Yekta balığın yemi bitti. Bende dışardayım sizin evin aşağısında bir yerlerdeydim, konum atsam buraya doğru gelebilir misin?" yüzünü ovuşturarak kafasını salladı. Ardından kafasını sallasa da anlayamayacağından "Tamam." diyerek kanepeden kalktı. "Selin!" İçeriye doğru seslenip kapattığı telefonu koltuğa bıraktı.

"Nerdesin?" Kafasında aşçı şapkası elinde kekle beraber selin içeriye girmişti. "Burdayım. Sen uyurken bir çocuk geldi-" hızla odasına ilerleyerek sözünü kesti. "Selin sonra. Şu an çok önemli bir işim var." Ofladı. "İzin verseydin anlatacaktım. Senin için önemli olabilir diye düşündüm!" Yekta için kimse Alkan'dan daha önemli değildi. "On dakika ver, geleceğim zaten. Bir yere kaçacak değilim ya." Selin içine sinmese de kabul etti.

Yekta üzerini değişitirip, parfümünü sıkmıştı. Ardından komidinin üzerinde duran -zor-zamanlar-için-balık-yemi kutusunu cebine attı.
"Çıkıyorum ben." Telefonuna gelen konumla beraber gülümseyerek evden çıktı. Selin ise sıkıntıyla kanepeye oturmuş, telefonuyla ilgileniyordu.

Konum evlerinden biraz uzağı gösterse de Yekta hızlı yürüyerek yolu yarılamıştı. Üzerine yeşil bir tişört geçirmiş, altına dizleri yırtık siyah pantolonunu giymişti. Depoya doğru ilerleyerek doğru yola gittiğini umdu.

Aynı süre zarfında Alkan, Cüneyt'in çağırdığı adamlara emir veriyor, bir an önce buradan gitmesi gerektiğini düşünüyordu. "Dediğim gibi son kez tekrar ediyorum." Üç adamda da gözlerini gezdirdi. "Bacak, kol zor kullandığı sürece kırmanız serbest. Ama olur da ölecek olursa-" kel olan adam önünde bağladığı elleriyle beraber Alkan'a baktı.

"Öldürmeyeceğimizden emin olabilirsiniz efendim. Temiz bir dayak istemiştiniz, istediğiniz gibi de temiz olacak." Alkan başıyla onaylayarak gözlerini yumdu. Doğruyu yapıyordu, bundan emindi. Ya da değil miydi?

"Ben gidiyorum. Serdar, haberdar edersin." Arkasını dönerek son model arabasına ilerledi. Deponun iki çıkışı vardı ve Yekta'nın önden geldiğini duyduğu için arka kapıdan çıkmıştı. Eğer gitmeseydi adamları durduracaktı, o çocuktan an itibariyle nefret de ediyor olsa ablasının üzüleceğini biliyordu. Ya da sadece buna bahane arıyordu işte.

Yüzünde sıkıntılı bir ifadeyle depoyu terk etti. On dakika sonra gelecek, hastanelik durumu olup olmadığına bakacaktı nasıl olsa.

"Alkan!" Yekta soğuk deponun içine doğru seslendi. İçerisi gerçekten çok soğuk ve ürkütücüydü. "Bakın burada kimler varmış?" arkasını döndüğünde gördüğü manzarayla yutkundu. Bu adamlar da neyin nesiydi ve Yekta'dan ne istiyorlardı?

"Pardon, siz kimsiniz?" Adamlar sırıtarak ellerindeki sopalarla Yekta'ya ilerlediler. İki adam da birbirine benzer şekillerde gülüyor, sopaları sağ elleriyle tutup, ucunu sol ellerine vuruyorlardı. Geri geri yürüdüğünde sırtı bir başka cüsseye çarptı.

"Yazık olacak." Ardından sopanın sert ve pürüzlü yüzeyi ensesine çarparak bayılmasına sebep oldu.

Adamlar biraz üzülseler de yerde baygın yatan çocuğa vurmaya başladılar. Çocuk henüz bilincini kaybetmemiş, elleri ve nefesi titreyerek inliyordu. Karnına bir tekme, bacaklarına bir sopa darbesi indi. Ensesine yediği darbeyle -nasıl olduğunu bilmiyordu- burnu kanamaya başlamıştı.

İnleyerek kesilen nefesine tutundu. Alkan'ın gelmesine az kalmıştı, onu kurtaracağından emindi. Yattığı yerde kıvrılarak omurgasına aldığı darbeyi önemsememeye çalıştı. Lakin olmuyordu. Acı her geçen dakika daha çok büyüyor, sanki yerde alev alan bulutlar gibi gökyüzün dağlıyordu.

Gözleri dolduğunda ve bilinci yavaşça kaybolmaya başladığında gözlerini kapattı. Eğer ölmezse Alkan onu, neden onu dövdüklerini bile bilmediği adamlardan kurtaracaktı. 

-

Adamlar işleri bittiğinde yerde cansız gibi yatan çocuğa baktılar. "Felç kalır mı sizce?" Serdar kaşlarını çattı. "Fazla mı abarttık? Çocuk zaten incecik bir şey." Sabri omuz silkerek sopasını yere attı. "Ne bileyim olum ben? Emir veriyorlar yapıyoruz. Elimizin ölçüsü fazla kaçtı diye Alkan Bey kızacak değil ya?" diğeri de omuz silkti.

Kızının kanser ilacı masraflarını karşılamak için bu işe girdiğinden, kendisini zaten suçlu hissediyordu. Cüneyt Bey'in babasının işlerini hallettiği gibi bir de oğlunun arkadaşlarının düşmanlarıyla uğraşmak, hem fiziksel hem de ruhsal olarak yoruyordu onu.

"Alkan Bey, işimiz bitti." Serdar telefondan kısa bir bilgi vererek arkadaşlarıyla beraber şirketin arabasına bindi. Ardından içlerinde küçük de olsa bir acıma kırıntısı bırakarak gittiler.

Adamların gitmesiyle eş zamanlı olarak depoya giren Alkan hareketsiz bir şekilde yatan çocuğa baktı.
"Sikeyim, sikeyim, sikeyim!" yanına çökerek nefesini kontrol etti. "Yekta, yekta?" Dürterek uyandırmaya çalıştı, uyanmadı. Hafif bir tokat attı, yine uyanmadı.

"Allah kahretsin." ağzı kurumuştu. Adamlar sert olabilirlerdi fakat bayıltacaklarını hesaba katmamıştı. Sinirle nefesini vererek adamları kovdurtacağını aklına kazıdı. Karşısındaki çocuğu tekrar dürttüğünde bedenden bir öksürük gelmişti.

"Al-ka-n." nefesi kesik kesik bir şekilde onu kurtarmaya gelen sevdiğinin adını fısıldadı. Biraz geç olsa da gelmişti işte. "İyiki geldin." Gözlerindeki yaşları kalkmayan koluyla silmeye çalıştı. Acıdan mı duygusallıktan mı ağlıyordu bilmiyordu, sokak serserileri yüzünden öleceğini sanmıştı ama anlaşılan birkaç kırık çıkıkla kurtulmuştu.

Alkan çenesini kitleyerek ağlayan çocuğu kucağına aldı. Adamlar onu Alkan'ın dövdürttüğü hakkında bir şey söylememişlerdi demek. Hala rol yapmaya devam mı ediyordu? Yakınlara bir yere bıraktığı arabayı bulduğunda çocuğu arka koltuğa yatırarak en yakın özel hastanelerden birisine sürmeye başladı.

Hız limitini aşıyor, sürekli -hatırladığı kadarıyla- üçüncü kez bayılan çocuğu kontrol ediyordu. Kendisinden nefret ediyordu. İçindeki nefret büyüyerek onu yakacaktı.

On dakika kadar sonra arabayı durdurarak çocuğu kucağına aldı. Kırık çıkık ihtimaline karşı kucağına almaması gerekiyordu fakat ambulans gelirse kameralardan neler olduğu belli olacaktı. Polisten korkmuyordu. Korktuğu şey Yekta'nın gözlerinde göreceği nefretti.

"Doktor!" Sakin bir şekilde seslendiğinde, etrafındaki sesler beyninde dönüyordu. Önce büyükçe bir sedyeyle, sonra hemşirelerle karşılaştı. Yekta'yı oraya yatırarak beyaz sedyenin üzerindeki yaralı çocuğa baktı. Yüzü gözü dağılmış, Alkan'ı gördüğü zamanki gülümsemenin izlerini taşıyordu yüz ifadesi. Çocuk ölürse ne yapacaktı? sadece onu sevdiğini söyleyerek oyun oynadığı için böyle bir dayağı haketmiş miydi? etmemişti. Allah kahretsin ki etmemişti.

Sedyedeki Yekta'nın hareketsiz elinden bir şey yuvarlanarak Alkan'ın ayaklarının dibine düştü.

Ne olduğuna bakmak için eğildiğinde yerdeki balık yemini gördü. Tek ihtiyacı yem olan balığın duygularını, kendi elleriyle öldürmüştü.

Kafamdakileri unutmamak için bölümü hızlı hızlı yazdım. Bir sonraki bölüm biraz gecikebilir. Bol bol yorum istiyorum. Öpüldünüz.

Küçük Balık (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin