6.BÖLÜM "AKIL HASTASI"

55 4 0
                                    

6.BÖLÜM "AKIL HASTASI"

Emir'den...

Beyim, hiçbir uyarıya yanıt vermezken tek bir hedef arıyordu kendisine. Buradan kurtulmak. Ve, buradan kurtulmam içinde elimdeki tüm fırsatları değerlendirmem gerekiyordu. Hastaneye getirildiğim zaman geçirdiğim krizi, biraz daha oynamaya çalışmış artık ruh sağlığı bozuk birini canlandırıyordum kendi hayatım filminde sanki.

Bu role kendimi o kadar kaptırmıştım ki, doktorlar bu durumumu teşhis koyup beni psikiyatriste göndermişlerdi. Psikiyatrist adam, şimdilik konuşmak yerine benim hareketlerimi, bakışlarımı inceliyordu. Beni iyice manyak sanması için etrafa enteresan gülücükler atıyor, sanki yanımda biri varmış gibi konuşuyordum. Adam koltuğundan kalkıp masasının önüne geçip kalçalarını masaya dayamış ve elleri birleştirmişti. "Emirciğim nasılsın bakalım?" Adam cümlesini söylerken birleştirdiği ellerini bir öne bir arkaya sallıyordu. Ben adeta tıslayarak, "Hiç iyi değilim!" demiştim sorusuna karşılık. "Buradan çıkmak mı istiyorsun?" dedi adam kollarını bağladıktan sonra. "Evet, zaten beni kurtaracaklar ki... Benim arkadaşlarım!" dedikten sonra gür bir kahkaha attım. Psikiyatrist adam bana uyum sağlamaya çalışmak için öne eğildi ve fısıltıyla, "Kim bu arkadaşlar? Aranız iyi mi bari?" dedikten sonra asıl tanıyı ben koymuştum. Bu doktor kesinlikle benim manyak bir ruh hastası olduğuma inanmıştı. "Ruhlar... Hastanede ölmüş, ardından ruhlarının buradan ayrılmadığı bedenlerin ruhları... Beni buradan kurtaracaklar, söz verdiler..." dedim ve bir kez daha kahkaha attım. "Biliyor musun, benim de dışarda çok yakın arkadaşlarım vardı, ama onlar insandı... Karpuz sever misin?" derke sinsi bakışlar atmaya başlamıştım. Bir kitapta okumuştum, manyak birinin hayatını anlatan bir kitap, ruhlarla arkadaş kurmam, konudan konuya atlamam bunların hepsi bir hastada bulunuyorsa doktor anında ruh hastası tanısı koyardı bana. "Ama ben de senin arkadaşın olabilirim." Şimdi bir ruh hastasının yapabileceği bir şeyi daha yapacaktım. Yeni bir sosyal çevreden uzak durma. "Hayır ya! İstemiyorum! Ben ruhlarımla mutluyum! Ben buradan çıktığımda Havai'ye gideceğim!" ve yine konudan konuya odaklanma, konsantrasyon bozukluğu... Doktor bana garip garip baktıktan sonra artık pes etmiş olmalı ki, "Peki o halde, bekle beni, beni birazdan geleceğim." dedi ve odadan çıktı. Allah'ım... Bana deli tanısı konulursa deli raporu alacağım ve hapse girmeyeceğim! Akıl hastanesinden de kurtulmak için bir şeyler yapmam gerekiyordu tabii. Doktor geri geldiğinde artık benim hastaneye dönebileceğini bir dahaki sefere görüşeceğimizi söyledikten sonra ben bazı hasta bakıcılarla birlikte hastaneye döndüm.

Ben hastanedeki yatağıma hasta bakıcılar tarafından yatırılırken, hemşireler hasta bakıcıya babamın geldiğini beni görmek istediklerini söylüyorlardı. Her ne kadar babamda olsa, geçmişte bana çektirdiği eziyetleri unutmayarak onun da yanında şizofreni hatası bir Emir'i oynayacaktım. Çünkü onun karşısında normal davranarak kendimi polislerin ellerine atmış olurdum. Hasta bakıcı bana gülümseyip, sevecen bir şekilde, "Şimdi baban gelecek tamam mı Emirciğim? Ruh arkadaşlarından ona da bahsedersin." dedikten sonra ben öfkeli bir şekilde tısladım. Ruh arkadaşlarımdan hastaneye gelirken bahsetmiştim ona. O odadan çıkarken ben gülmemek için kendimi or tutuyordum. O kadar korkmuştu ki... Yatakta yatay pozisyonu aldım. Keyfim yerine gelmişti. Ta ki kapı açılıp ardından babam denen pislik çıkana kadar. Meğerse, yıllar yılı bana eziyet etmesinin tek sebebi istenilmeyen bir evlat olduğumdanmış. İsmi saçma sapan bir isim olarak öğrendim, doğum yılının aslında asıl karısı Şevval'in doğum yılı olmasına rağmen benim annemin doğum yılı olarak gösterdi. Ben büyük yalanlarla büyük bir çocuktum. Şu an yanı başımda duran pisliğin, suçsuz ve günahsız olmasına rağmen her şeyin zulmünü çeken evladıydım ben. Maalesef. "Emir nasılsın, oğlum?" diye sordu sessizce. Durumumu öğrenmiş olmalıydı. Yoksa odaya girer girmez saldırıya geçerdi. "Nasıl olmamı beklersin Sarsıcıoğlu!" derken kafayı bulmuş sarhoşlar gibi kahkaha atıyordum. Soy ismimizi bilerek yanlış söylemiştim, delimi, manyak olduğumu anlasın diye. Bakışları tuhaflaşmıştı. Durumun vahim olduğunu düşünüyordu kesin. "Buradan seni çıkartacağım, tedaviyle daha iyi olabileceğin bir yerle gideceksin, sakin ol." Tam bana yaklaşıyordu ki ben yatakta ani bir hızla doğruldum ve, "Yaklaşma bana!" deyiverdim. Hızla ve korkuyla geri çekilmişti. Murat Sarsarcığlu'nu bile dize getirebilirdim ben bu manyak, deli numarasıyla. Benim ona bakan gözlerim alev alırken, onun gözleri ise mavinin buz tonuyla donuyordum. Gözlerimdeki alev, benim elimdeki ruh hastası olma durumum, onun gözlerindeki donuklukta karşısındaki benim yüzümden olan çaresizliği. Tedirgin bir şekilde yine bana yaklaşmaya çalışıyordu ki, kapı çaldı ve gir komutunu almadan kapıyı açtı bu her kimse. Kapı aralanıp ardından çıkan hemşireyi gördüğümde, babam büyük bir şoke oldu. Hemşire elindeki dosyayı babama gösterdikten sonra. "Oğlunuz, akıl hastası raporu almış." dedi. Artık kurtulduğumun resmini izliyordum keyifle.

***

Sorulan tonlarca sorular, şüpheli durumlar, olaylar içinden çıkan olaylar, bir düğüm halini almış hayat hikayeleri... Hepsi karşısında duran kapının ardındaki sorgu odasında irdeleniyordu. Azra, kocasıyla ayrılmanın, evladı kaybetmenin, yıllar sonra annesini görmesinin şokunu atlatmaya çalışırken birde bu polisiye durumlar çıkmıştı. Annesi ona o evden ayrıldıktan sonra, tüm olanları anlattı. Afra, daha fazla içinde tutamamış, ablasının ona tüm söylediklerini Gülizar teyzesine anlatmıştı. Hasan'ın kızını tecavüz ettiği gerçeğini birkaç saat sonra tamamen idrak eden Gülizar, almıştı ekmek bıçağını eline, sapık kocasını bıçaklamıştı. Ardından da 10 yıl hapis yatmıştı. Afra 10 yılın ardından Azra'nın hayatına tekrar dahil olduğunda, Gülizar teyzesinin evde hasta yattığını söylemişti, cezaevinde yattığını değil. "Demek Hasan'ı bıçakladın he?" dedi annesine gözleri dolu bir şekilde bakarken. İster istemez o günleri hatırlamıştı. O geceyi... Hayatı boyunca geçirdiği en iğrenç, en kötü ve pis geceydi o gece. "Evet, inşallah cehennemde çürür pislik. Sana bunu yapan hak etti cezasını kızım. O pislik sana bulaşmayacaktı. Affet beni evimize onu koca olarak getirdiğim için." dedi yalvarır bir şekilde Gülizar. Azra, tabi ki de annesini affedecekti. Onun oğlundan sonra en değerlisi annesiydi. Şimdi oğlunu da kaybetmişti, tek varlık sebebi annesiydi... "O gece, Hasan pisliğinin beni te-" diyemiyordu Azra. O kelimeyi söylediği anda çok kötü oluyordu. Annesi kendisini zorlamasına gerek olmadığını ve rahat bir şekilde devam etmesini söyledi. "İşte o gece eve gitmeden önce, bardaydım ve Afra sana bhsetmiştir, erkeklerle birlikte oluyordum..." derken o günleri, o rezil, ahlaksız anları bir daha hatırlamak istemiyordu. "... Alkol ve uyuşturucu kullanıyordum. O gece bir adam benimle birlikte olmak istedi, beni zorlayacaktı, o adam çekip çıkardı beni kulüpten!" derken Metin'i gösteriyordu. Aşık olduğu adamı, eski aşık olduğu adamı. "Bana ne zaman yardıma ihtiyacın olursa diye çağrı atmıştı ve o gece eve beni o bırakmıştı. Sonrasında sabah arayabileceğim, tek dayanak olarak bana yardım edilecek adamı, Metin'i aradım. Bana onunla yaşamamı, istersem ayrı br ev tutacağını söyledi. Ben onunla yaşamayı, daha birkaç saatlik tanıdığım adamla yaşamayı kabul ettim ve zamanla aşık oldum, evlendim, o adamdan benim bir çocum oldu." diye anlatırken sesi titriyordu. "Ama şimdi evladımı kaybettim anne!" dedikten sonra hıçkırıklara boğuldu kadın. Yılların birikmişliğini annesinin koynunda diriltmişti. Acısı annesiyle paylaşıyor ve ona ağlıyordu. Birkaç saniye sonra annesiyle sarılmış olan Azra'ya orada bulunan Afra'da katıldı ve Azra'yı da, Gülizar teyzesini de kollarının altına aldı.

Metin, yıllar sonra bir araya gelmiş aileye bakarken, Azra'yla ilk tanıştığı zamanı hatırladı. Kokmuş, savunmasız, ürkek. Ona ilk kendisiyle kalabileeği teklifini sunduğunda, kızın korktuğunu anlamıştı. Çünkü, bir sapık vakası kalbinde mührünü tap taze korurken, erkeklere olan güvensizliği yeşermiş ve Metin'e, birkaç saat önce hemde gece kulübünde tanıdığı bir adama nasıl güvenebileceğini sorgulamak çok normaldi. Ama Metin öyle adamlardan değildi. Metin, bebek katiliydi! Tabi ki bu Hasan'la Metin'i bir yapıyordu Azra'nın gözlerinde. "Murat, ne oldu? Emir nasılmış?" diyen Elçin Hanım'ın sesiyle sevgiyle kucaklaşan aile Murat'a döndü ve meraklı gözlerle onu süzmeye başladı. "Emir... Emir, şizofreni hastalığına yakalanmış. Akıl hastası raporu var. Bu durumda hapse atılamaz."

Masallarda bulunan mutlu sonlar, cadı aynaya hapis olması, pamuk prensesin prensesiyle evlenmesi gibi adaleti anlatmaya çalışan hikayelerin neredeyse hepsi palavaydı. Gerçek hayatta maalesef adalet diye bir şey yoktu. Dünyada kötü insanlar artmaya başlarken şeytan meleklerin acı çekişiyordu. Zevkle elindeki şarap kadehi onların şerefine kaldırıyor ve, "Ah Adalet!" diye haykırıp tekrar kahka atıyordu. Şeytan iyi insanları ateşe yöneltirken, adaletin aslında var olduğunu ama bu sırf kendini düşünen insanlar yüzünden kolayca yok edebileceğini düşünüyordu.

###

BÖLÜM SONU...

***

Oy verip, yorumlarını bildirirseniz beni çok mutlu edersiniz. Yeni bölüm cuma... Sevgiler.

KANLI AŞIK (SON KİTAP/ +18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin