DOKUZUNCU BÖLÜM

11.1K 725 289
                                    

Kalktığımda saatin öğlen ikiye geliyordu. Dün bütün gece saat dörde kadar yıkık gibi test çözdüğümden anca kalkabilmiştim. Zaten pazar günü yatmaktan daha iyi ne olabilir ? Elimi yüzümü yıkayıp içeri geçtiğim de annemin temizlik yaptığını gördüm.

"Öğlen ikiye kadarda temizlik yapılmaz ki be."

"Bitti kız bir şey kalmadı sana. Hadi ben makine atana  kadar sen de bir  şeyler ye de, arkamdan yerleri sil.

"Klasik türk annesi seni !"

İşler bittikten sonra annemin kanına girip mutfakta abur cubur ne varsa alıp içeri taşımakta ikna ettim. İçecekleri de alıp içeri kurulduktan sonra karşılıklı oturup sohpet etmeye başladık.

Bir süre sonra bana sorular sormaya başladı. Tehlikeli sularda olduğumu bildiğimden kaçamak cevaplar vermekle meşguldum.

"Ee, yok mu senin hayatında ateşli fişekli şeyler ?"  Diyen anneme gözlerimi büyüterek cevap verdim.

"Ateşli fişekli ? Anne sana gün boyu ne izletiyorlar acaba ? Tövbe estağfurullah ya."

"Böyle konuşursam etkilenip dökülürsün diye düşündüm." Çocuk gibi dudaklarını büzmeye çalışan anneme bakınca tramva geçirdiğini düşünüyordum.

"Nermin hanım bu kızınız öyle bir şey yapsa, sizce size söylemez mi ?" Saçmalamayın tabi ki de söylemem.

Biraz düşünmüş gibi yaptıktan sonra konuştu. "Söylemez."

Sohpet iyice saçma sapan yerlere gelmişken konu nereden geldiğini bilmediğim bir şekilde Alp'e kaydı.

"İnsanın oğlu olsun, Alp gibi olsun vallaha. Ne kadar da annesini düşünen saygılı, efendi çocuk."

"Evet ya abim gibi zaten." Allah'ım affet.

"İnsanın böyle damadı olsun, başka bir şey istemez."

Baygın bakışlarımı halıdan çekip anneme döndüm. "Yeter ama, sohpet bok yoluna girdi, gidiyorum ben."

Ayağa kalkmış gidecektim ki önce annemin attığı terlik, ardından söyledikleri için durdum yerimde.

"Düzgün konuş kız ananla."

"Acıdı ama ya !"

"Ben hergün seni böyle sürüklemekten bıktım, ama sen hergün böyle sürüklenmekten bıkmadın anasını satayım ya."

Yakamdan bir türlü kavrayamayan abim sinir küplerine binmiş bir şekilde bana söverken bacaklarımı bağdaş yapıp gözlerimi açmadan konuştum. "Bu ses.. şş çok tanıdık."

"Senin torbacın kim Cansu ?" Kahkaha atarak yataktan kalkınca taşındığımız günden beri ilk defa sürüklenmeden yataktan çıkabildim. Rutin işleri de hallettikten sonra kulaklığımı takıp evden çıktım.

Biraz ilerledikten sonra biri arkadan kulaklığımın tekini çıkarmıştı kulağımdan. Arkaya bakmaya tenezzül etmeden konuştum. "Bugün de Tuğkandan, dinleyebilir miyim ?"

Gülerken kısılan gözlerine bakarken cevapladı. "Dinleyebilir miyiz ?"

Sanırım bu hallerine alışıyor olmamdan dolayı tepki vermeden ilerledim. O da bunu evet olarak algılamış olacak ki elinde ki kulaklığı kulağına yerleştirip benimle yürümeye başladı.

Kulaklığın ikimizin de kulağından düşmemesi için sürekli yakın yürüyorduk ve bu omuzlarımız çarpışmasına sebep oluyordu.

Aslında bu her ne kadar hoşuma gitmiş olsa da sürtük kız imajı çizmek istemediğimden gına gelmiş gibi birden kenara çekildim.

İkimiz de elimize kulaklığı ucundan tuttuğumuz için bende ki teki elimde kaldı. Şok olmuşçasına gözlerimi büyüterek kulaklığıma bakarken cırladım.

"Yırttın işte anasını satayım ya ! Git kendine kulaklık al kardeşim ! Her sabah benimle dinlemek zorunda mısın sen. Baksana ne hale geldi ya."

"Ben suçlu oldum şimdi. Kızım sen ruh hastası mısın ? Sen çektin kendini, senin yüzünden gitti kulaklık." Söylediklerinde haklı olduğundan verecek cevabım yoktu. Hızla arkamı dönüp beklemeden yürüdüm.

Beni bu kadar üzen şey, kulaklığımın mor olmasıydı. Çünkü ben mor eşyalarına kıymet veren, kimseyle paylaşamayan biriydim. Her ne kadar Alp'le paylaşsam bile.

İlk derse girmiştik ama Alp ortalıklarda yoktu. Acaba çok mu yüklendim ? Ne alakası var, niye beni kafaya taksın ki. Hem belki zaten gelmeyecekti yani. Gelmese okula niye gelsin o zaman ? Hem bok mu var gelmeyip beni merakta bırakıyorsun.

Zilin çalmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp sıramdan kalktım. Ezgi arkamdan seslense de sadece geliyorum diyip çıktım sınıftan. Bahçeye göz atacaktım.

"Cansu." Sınıfın biraz önünde bana seslenen Alp'e baktığımda rahatladım.

"Neredesin sen ya ? Ben sana öyle dedim diye vicdan azabı çektim resmen. İnsan hiç mi düşünmez derse gelmezsem telaşlanır diye. Ne kadar düşüncesiz bir insansın ! Niye gelmedin derse ? zat-"

"Kızım bir nefes al ya, iki kükredin diye gidip intihar edecek değildim." Diye lafımı böldü.

"Hem, banane ya ! Hangi cehennemdeysen banane yani." Diye arkamı döndüğümde kolumdan tutup beni kendine çevirdi.

"Gelemedim çünkü,.." elinde ki kulaklık kutusunu sallayıp konuşmaya devam etti.

"Çünkü bunu almaya gitmiştim. Bu telafi eder mi hatamı ?"

Düz bakışlarla ona bakarak "etmez." Diyip ilerlemeye başladım. "Tüh, bende mor almıştım seversin diye." Olduğum yerde durup hızla az önce ki yerime ilerledim. "Mor ?" Kutuyu elinden çektiğim de gerçekten mor olduğunu gördüm.

Bakışlarım bakışlarını  bulduğunda gülerken kısılan gözlerinde kaybolmamak için toparladım kendimi

"Ben, ben çok teşekkür ederim."

"Bu sefer ne dinliyoruz ?"

Müq Duba wp'yi silmiş, ilham perileri mi de beraberinde götürdü.



Eklemek istediğim tek şey, kitabın sonu klasiklerde ki gibi bitmeyecek olması ;(

; 🦋

Yeni Okul AlarmıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin