Kaybettiklerimiz bir daha asla geri dönmeyecek. Kalbimizdeki yaralar kapanmayacak. Tek yapabileceğimiz geçmişle barışmak.
- Cold Mountain
Tarih: 23/02/2007
Railton, PinnacleSabahın erken saatleriydi ve her sabah alışık olduğum o alarm sesini yine duyuyordum. Rahatsız edici o sesi iki kere duymam yeterliydi, üçüncüde uyanıyordum. Gözlerimi açtığımda her zamankinden farklı bir manzara ile karşılaştım, masamın üstünde duran bir kutu vardı. Çok şirin bir kutuydu; kırmızı, mavi ve pembe renkler yoğunluktaydı. En sevdiğim üçleme, bu kutu benim için özel olarak seçilmiş olmalıydı. Üzerinde minik simli kalpler ve bir de not vardı. Heyecanla yatağımdan kalkıp kutuya doğru koştum. Notu heyecanla alıp okudum. "Sürprizleri seven kızımıza sürprizleri seven anne ve babasından." Heyecanım daha da artmıştı, hemen yüzümü yıkayıp geceliklerimden kurtuldum ve doğruca mutfağa koştum. Annem ve babam kahvaltıyı hazırlamış beni bekliyorlardı. Beni görünce gülümsediler ve sevecen bir şekilde "Günaydın." dediler, ben de onlara karşılık verdim ama hala meraktan yerimde duramıyordum. Hemen kutuyu sordum ve sorduğumda birbirlerine bakıp gülümsediler.
Bu gülümsemeye dikkatli baktığınızda pek çok duyguyu bir arada görebilirdiniz: sevinç, gurur, merak ve belki daha benim de fark edemediklerim... Bu merakımı daha da arttırmıştı. Doğruca odama gittim ve kutuyu kaptığım gibi aşağı indim. Onların yanında açmak istedim çünkü içinden ne çıkacağını kestiremiyordum, bu yöntem kendimi güvene almak için istemsizce yaptığım bir refleks de olabilirdi.
Kutu, beyaz ve yeşil kuşaklar ile özenlice sarılıp tepede bir kurdele ile bağlanmıştı, not da büyükçe kurdelenin arasına sıkıştırılmıştı. Güneşin ışıltılı geliş açısından dolayı yanlarındaki şeffaf simli kalplerin üzerinde dağınık bir gökkuşağı varmış gibi duruyordu. Kutu büyüktü, içindeki de büyük bir şey olmalıydı, getirirken içindeki şeyin kenarlara çarptığı sesleri işitmiştim. Seslere bakılırsa içinde yumuşak bir şey gibi varmış durmuyordu, ya sert ve kenarları olan ya da içine sert bir nesneye ev sahipliği yapan bir cisimdi.
Mutfağa inip içeri ilk adımımı attığımda içimdeki heyecan vücudumda bir hava dalgası gibi yayılıyordu. Daha önce de çok kez hediye almıştım ama hiçbirinde bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyordum. Beklemediğim bir zamanda gördüğüm için olabilirdi ya da sabah okula gitmeden verilen hediyeler bende bu tarz bir etki bırakıyordu. Belki de bu duygu ön seziydi, daha fazla beklemek istemiyordum bu yüzden hemen kutuyu masaya koydum ve birbirine bağlı kuşakları çözmeye başladım. İplerini açmaya başladığıma çözülen kurdele bozulunca kutunun üzerine düşen notu alıp masaya koydum.
Sabırsızlıkla kapağı kaldırdım ve gördüğüm şey ilginçti, bir günlük. Günlük mü? İçinden bir günlük çıkmasını beklemiyordum. Karşımda beyaz ve siyahın buluştuğu ve aralarında keskin bir hat varmışçasına ayrıldığı bir günlük duruyordu. Kutuda sadece o yoktu, günlüğü kaldırıp baktığımda altında duran çıkartma koleksiyonunu da fark ettim. O kadar çok çeşit vardı ki ve hepsi de o kadar bana hitap ediyordu ki gerçekten bu koleksiyonun benim için özel olarak yapılıp yapılmadığını merak ettim. Kafamı kaldırıp anne ve babama baktım, mutlu ve tepkimi merak eden gözlerle beni izliyorlardı. Onlara baktığımda beğenip beğenmediğimi merak eden bakışlarıyla buluştu gözlerim, açıkçası biraz şaşkındım. Bana neden bir günlük almışlardı ki, içine kapanık biri miydim? Arkadaşım mı yoktu da sırlarımı, dertlerimi, sorunlarımı önümde duran bu günlüğe anlatacaktım? Bu günlüğe gelene kadar az önce saydıklarımı paylaşabileceğim çok kişi vardı.
Açıkçası daha büyük ve bana daha uygun bir şey aldıklarını düşünmüştüm ama onların hediyesini de beğenmiştim. Sadece günlük tutmak, not almak gibi yazı alışkanlıklarıyla çok fazla aram yoktu. Daha önce birkaç kere günlük tutmayı denemiştim ama daha bir hafta bile olmadan yazılarım aksamaya başlamıştı. Yaşadığım mutlu ya da hüzünlü anılarımı, karşımda canlı bir şekilde beni dinleyenlere sözel olarak anlatmayı tercih ederdim. Sanırım bu, insanlar arası ilişkide göz teması ve dikkatli dinlemeye verdiğim önemden kaynaklanıyordu. Bu dört yaşında da böyleydi, on dört yaşında da. Belki de bunu bildikleri için, beni buna alıştırmak istedikleri için hediye olarak bir "günlük" almışlardı.
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp günlüğü masaya koydum ve gülümseyerek sevecen bir tavırla onlara teşekkür ettim. Zihnimden geçenleri sezmişler miydi bilmiyorum ama tek birini bile belli etmemeye çalışarak yanlarına oturdum. Hala kafamda anlamlandıramadığım bazı şeyler vardı; ilki, neden bir günlük hediye etmişlerdi? İkincisi, neden hediyeyi vermek için bugünü seçmişlerdi? Üçüncüsü, neden ben uyandıktan sonra farkında olduğum bir zamanda vermek yerine daha uyanmadan masama koymayı tercih etmişlerdi? Aralarında en çok merak ettiğim şey şüphesiz ilkiydi. Evet hediyenin nedeni sorgulanmazdı, bu çok doğru bir şey değildi belki ama yine de merakıma yenik düşmüştüm.
Bir an aklımdan onlara bunun nedenini sormak geçti ama hemen bu düşünceyi kafamdan atıp mutfakta hep beraber yemek yediğimiz ana döndüm. Hızlı bir şekilde yemeye çalıştım çünkü okula gidip bu sabah yaşadığım şeyleri Bessie'ye anlatmak için sabırsızlanıyordum. Bessie? Bessie kim miydi?
Çevremde çok fazla tanıdığım insan vardı, haliyle arkadaşım da ama hiçbiriyle Bessie ile olduğum kadar yakın değildim. Bu kalabalık arasında ne zaman yanıma baksam Bessie'yi görebilirdim. Diğerleri de arkadaş grubumuzun arasında en iyi Bessie ile anlaştığımı biliyorlardı, asla kavga etmezdik ve birbirimizi kırmamaya özen gösterirdik. Bir araya geldiğimizde her şey hakkında konuşabilirdik ve bu saniyelik değişebilme potansiyeli taşırdı. Ona her zaman güveniyordum ve her şeyi hiç tereddüt etmeden anlatabiliyordum. O da benim için aynı şeyleri düşünüyor olmalıydı.
Kahvaltımı yaptıktan sonra hemen odama çıktım, dünden hazırladığım çantamın gördüğüm en boş yerine günlüğümü dikkatli bir şekilde yerleştirdim ve koşar adım annemle babamın yanına indim. Onlara hediyeleri için tekrar teşekkür ettim, yanaklarına birer öpücük kondurdum ve aceleyle evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNLÜK
General FictionBu bir masal değil belki, rüyalar kadar sihirli cümleler, büyülü sonlar yok hayatta ama onun hayatı masallara konu olabilecek kadar hisli. On beş yaşı onu yokladığında başına neler geleceğini bilemeyen Elissa hiç beklemediği zamanlarda beklemediği ş...