ELISSA MILLER

144 56 2
                                    

Geçmişi değiştiremezsiniz ancak gelecek hala avucunuzun içindedir.

- Hugh White

23/02/2007
Railton, Pinnacle

Dersin bitmesi neden bu kadar uzun sürmüştü? Yaklaşık bir saat olan ders süresi bize bir yıl gibi gelmişti. Sanki bizimle inatlaşıyormuş gibi bitmek bilmeyen inatçı süre, olduğu yerde sayıyor gibiydi. Çoğu zaman teneffüsler umrumda olmazdı çünkü ya kitap okurdum ya da derslerimle alakalı şeylerle uğraşırdım ama ilk defa bir teneffüs için heyecanlıydım ve üstünde konuşmamız gereken şeyler vardı.

Boş geçen zamanım olmazdı, her zaman yapacak bir şey bulurdum. Zor ve nadir bir ihtimal ile uyurdum, bu sayede biraz dinlenmiş oluyordum çünkü gün içinde dersler beni yeterince yoruyordu. Diğer arkadaşlarım gibi okuldan gelince kendime ayıracak vaktim olmuyordu. Anne ve babamın benim için özel olarak anlaştığı, bu civarın en iyi öğretmenlerinden biri ile birlikte ders çalışıyordum. Onu kendime yakın da görüyordum çünkü ikimizin de gün içinde meşgul olmadığı tek zaman uyuduğumuz andı. Bu durumdan şikayetçi de değildim aslında aksine zamanımın dolu geçmesi beni mutlu ediyordu. Boş boş durmaktan nefret ederdim ve yapacak bir iş bulamadığımda sinirlenirdim, işte o zaman dünyanın en uzak durulması gereken insanı oluyordum.

Küçükken annem ve babam zamanın değerli olduğu konusunda beni sürekli bilgilendirmişlerdi ve hayatı her zaman bilinçli yaşamam gerektiğini söylemişlerdi. Annem sürekli, "Geleceğini parlak görmek istiyorsan her geçen dakikada mutluluğu yakalamaya çalış." derdi. Küçükken pek anlam vermezdim bu söze ama şimdi çok iyi anlıyordum ve öyle yaşamaya gayret ediyordum. Her dakika mutlu olmak zordu belki ama hep sevdiğim şeyi yapmaya çalışıyordum. Böyle yaşamayı tercih ettiğim için pişman değildim, gelecekte hayallerimi gerçekleştirebilmek için böyle yaşamam ve bu sözü her zaman kendime hatırlatıp yaşamıma yansıtmam gerekiyordu.

Yanımdan garip sesler geliyordu, sanki derin bir uykuya dalan ve rüya görmekte olan birinin çıkardığı sesler gibi. Kafamı çevirip baktığımda yanılmadığımı anladım. Bessie o dakikalarda uykusunun beşinci rüyasını görüyor olmalıydı. Yavaşça koluna dokundum ve nazikçe kulağına eğilerek fısıldadım. "Uyanma vakti." Sesim kibar ve usul tonda çıksa da yanımdaki uyuyan güzeli uyandırmaya yetmişti. Sersemlemiş hali ve anlam bulmaya çalışan gözleri, onu her zamanki halinden daha masum ve güzel gösteriyordu.

Zaman bize acımışçasına akıp geçtiğinde sonunda zaferimizin temsilcisi ses kulaklarda çınladı. On saniye, aradan sadece on saniye geçtiğine yemin bile edebilirdim. Bu on saniye içinde beş kişi nasıl olduğuna anlam veremeden yanımda belirmişti. Uzaktan bakan biri onlara elmas ya da yakut gibi değerli bir mücevher göstereceğimi düşünebilirdi ama bir günlüğü asla. Daha önce günlük görüp görmediklerinden emin olamıyordum, hayatlarının ilk heyecanlarını bu şekilde mi tadacaklardı?

Hepsi bir anda günlüğü görmek istediklerini söyleyince desibeli devasa büyüklükte bir ses çıktı. Etrafımda beliren kalabalığın sesine daha fazla katlanmak istemediğim için olabildiğince hızlı şekilde çantama yöneldim ve günlüğü çıkardım, hala neden bu kadar istekli ve meraklı olduklarını anlayamıyordum. Günlük seslerini bastırmaya yetmişti ve bu da bana anlatılamaz bir rahatlık hissi vermişti. Hepsi aynı anda almak için uzandı ama aynı anda uzanan beş el kafalarını karıştırmaya yetti. Aralarından biri hiç tereddüt etmeden kendine doğru çektiğinde huzursuzluklarını belli eden diğer kişiler, rahatsız olduklarını ispatlamak için konuştular. Her biri günlüğün bir köşesini kavramış, bir kişi de ortasından sıkıca tutuyordu. Bu manzara karşısında sinirlenmemek mümkün değildi ve sonunda hepsinin sesini bastırmaya yetecek kadar şiddetli bir ses duyuldu. Bu, benimle aynı duyguları paylaşan ve aynı anda bağıran Bessie'nin sesiydi. İkimiz de günlüğün başına bir şey gelmesinden korkmuş olmalıydık.

GÜNLÜK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin