thirty one

2.6K 371 92
                                    

"Eee Donghyuck, okul nasıl gidiyor?"

"İyi, Bay Lee."

Akşam oluyor ve ailece Mark'ların evine gidiyoruz. Hep beraber salondaki beyaz yemek masasında oturup önümüzdeki biftekleri yerken gerginim.

"Yüzüne n'oldu?" Bay Lee tekrar sorduğunda elimi elmacık kemiğimdeki morluğun üzerine yapışmış yara bandına götürüyorum. Ben bir şey diyemeden devam ediyor. "Kavga ha? Lisede olur böyle şeyler."

"Sen nasılsın Mark? Derslerin nasıl?" Annem sorduğunda çaprazımda oturan Mark gülümsüyor.

"İyi Bayan Lee."

"Kaldığın ders var mı?"

"Hayır yok, çok şükür."

Annem gülüyor ve başını sallıyor. Birkaç saniye içinde ebeveynler derin bir sohbete dalıyor. Yemeğimi didikliyorum. O sırada Mark konuşuyor annesine doğru

"Biz Hyuck'la odaya çıkıyoruz."

Annesi başını salladığında Mark'la göz göze geliyoruz. O ayağa kalkıp merdivenlere yöneldiğinde ben de çıkmak zorunda kalıyorum.

Onun odasına girmeden lavaboya giriyorum. Ellerimi yıkarken aynadan kendimi izliyorum. Üzerimde koyu gri, ince gömlek, altımda yırtık, koyu mavi skinny jeanim var. Saçlarımı taramış olsam da karışmış yine tutamlar. Düzeltme gereği duymuyorum.

Mark'ın odasına geçiyorum. Kapıyı kapatıyor ve yatağına oturuyor. Ben de ilerleyip masasının tekerlekli, dönen sandalyesine oturuyorum.

Elime ona iki yıl önce doğum günü hediyesi olarak verdiğim, para attıkça IRON MAN diyen Demir Adam şekilinde kumbarayı alıyorum. Bunu almak için ne kadar çok uğraşmıştım.

"Artık IRON MAN demiyor. Sanırım pili bitti." Konuşuyorsun. En azından konuşmaya çalışıyorsun çünkü sana hiçbir şey demiyorum, bakmıyorum bile.

"Bize ne oldu Hyuck?"

Yorgun bir sesle soruyorsun, sana dönüyorum. Odanın tepesindeki sarı ışığından yüzüne gölgeler düşürüyor. Doğrudan bakıyorsun gözlerime, kahverengi gözlerinle.

"Ne mi oldu? Hiçbir şey."

"Soğuksun. Soğuğuz." Dudaklarını yalıyorsun. "Beni boğuyor."

"Bencilsin hyung, olan bu."

Ayağa kalkıyorum, ve kapına ilerliyorum.

sleepHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin